Kentsel dönüşüm ile ilgili eleştiriler nedense uygulamaya karşı olmakla eş tutuluyor.
Oysa karşı çıkılan kentsel dönüşüm değil uygulama hataları.
Bu yazının konusu 31 Mayıs 2012’de yürürlüğe giren 6306 sayılı Kanun kapsamındaki dönüşümler değil.
Çünkü Anayasal hak olan insan haysiyetine yakışır biçimde konut ve barınma hakkından vazgeçmek mümkün değil.
Bu hak çerçevesinde devletten güvenli yapılar yapılmasını, yapılmasının denetlenmesini ve gerekli önlemleri almasını istemenin nesi yanlış olabilir ki?
Esas sorun yasayı fırsat bilerek ortaya çıkan rantsal dönüşüm sistemi.
Fakat bu yazının konusu sistemin nasıl işlediği, avcı müteahhitlerin elinde bir ava dönen yurttaşın sesinin duyulmaması da değil.
Bu yazının konusu, kâr hırsı empatiye galip geldiği için çoğu zaman oturduğu konutu dönüşümle yenilemek isteyenlerin bile pişman olduğu bu sistemin, onunla ilgisi olmayan yurttaşa da dayattığı maliyetler.
Düşünün bir sabah gözünüzü açıyorsunuz, sokağınızda, caddenizde, köşede, iki apartman ötenizde, evinizin yanı başında, bitişiğinizde iş makinaları harıl harıl çalışıyor.
Yıkım işlemi sırasında çevreye yayılan toz bulutunun sağlık üzerindeki etkileri bir maliyet.
Yıkım sırasında hortumla göstermelik su sıkılmasının tozu önlediğini gören varsa lütfen iletsin. Kaldı ki toz sorunu inşaat bitinceye kadar da bitmiyor.
Daracık sokak aralarına giren iş makinaları, kamyonlar ve beton mikserlerinin trafik açısından yarattığı zarar bir maliyet.
Adamlar sokağınızı off-road parkuruna çeviriyor, belediyeden asfalt talep ediyorsunuz, UKOME hazretleri yolun yeterince aşınmadığına hükmediyor.
Müteahhidin ekonomik gücüne bağlı olarak değişmekle birlikte en az iki yıl boyunca gürültü kirliliğine maruz kalmak bir maliyet.
Beş dakika dinlenmek isteseniz ya çekiç sesi ya kaynak sesi ya hitli sesi bir türlü izin vermez.
Yağışlı havalarda inşaat alanına girip çıkan kamyonların sokağa, caddeye yaydığı çamur bir maliyet.
Yaya için yürümeyi zorlaştırıyor, seyir hâlindeki taşıtlar için fren güvenliğini azaltıyor, yokuşlarda kaymaya yol açarak tehlikeye davetiye çıkarıyor.
Yine kamyon, iş makinası ve beton mikserlerinin yol kenarlarındaki ağaçlara verdiği zarar bir maliyet.
Hem ağaçlar zarar görüyor hem de kırılan, eğilen ağaç dalları kaldırımda yürüyen yayalar için tehlike oluşturuyor.
Bu kamyon ve iş makinalarının elektrik tellerini koparması ya da inşaattan kaynaklanan bir kontak nedeniyle yaşanan elektrik kesintileri bir maliyet.
Mahalle halkı uzun saatler elektriksiz kalıyor, kış günüyse ısınma sorunu yaşıyor, buzdolabında yiyecekler bozuluyor, elektrikli ev aletleri zarar görüyor, evden online çalışmak zorunda olanlar iş yetiştiremiyor, elektriğe bağlı medikal cihaz kullanan hastalar hayati tehlike ile karşılaşıyor.
İnşaat nedeniyle sıkça yaşanan ani su kesintileri bir maliyet.
Zaten yeterince kirli olan şebeke suları iyice çamura bulanıyor, arıtma cihazları, çamaşır, bulaşık makinaları arızalanıyor.
İnşaat alanından yayılan tozun sağlık kadar civar evlerde neden olduğu kirlilik bir maliyet.
Saksıdaki çiçeklerin yapraklarına varıncaya kadar toz içinde kalan evlerde yaz günü balkonu kullanabilmek için litrelerce su ile temizlemek, açık pencerelerden evin içine dolan tozu ortadan kaldırabilmek için bir o kadar su ve deterjan harcamak zorunluluğu doğuyor.
İnşaat alanlarının kendisi güvenlik açısından başlı başına bir maliyet.
Bu maliyetin büyüklüğünü anlatmaya sanırım gerek bile yok.
Sözün özü, kentleri güzelleştirmek adına yapılan inşaatların yarattığı ekonomik, sosyal ve çevresel maliyetler kentin insanını yoruyor, hırpalıyor.
İşte bu nedenle taahhüt şirketlerinin 6306 sayılı yasada öngörülen yükümlülüklerinin dışında çevresel sorumluluk üstlenmesini sağlayacak yasal düzenlemelere ihtiyaç var.
Medeni Kanun’da örneğin su kaynağını kesmek ve kirletmek gibi durumlarda zararın tazminini öngören hükümler bulunsa da bunlar zarar görenin yargı yoluna başvurması sonucu alınabilecek sonuçlar.
Ancak her yurttaşın tek tek yargı yoluna gitmesini beklemek mahkemelerde iş yükü oluşturmaktan başka bir sonuç doğurmaz.
Hakkaniyetli de değil.
Esas yapılması gereken taahhüt şirketlerine yasayla sorumluluk yüklemek.
Örneğin inşaat işi süresince semt sakinlerinin belirli metreküpün üstünde su giderlerini karşılamak,
İnşaat için kullanılan jeneratörden semt sakinlerinin yararlanmasını sağlamak,
Arazözle caddeleri, sokakları temizlemek, kaygan ve bozuk yol yüzünden yaşanan kazalarda hasar bedelini ödemek,
Hanelerin deterjan giderlerinin belirli bir tutarını karşılamak,
İnşaat nedeniyle arızalanan elektrikli eşyaların onarımını üstlenmek gibi ödevler getirilebilir.
Belki böylelikle rantsal dönüşümdeki fütursuzluğun önü alınır, toplumsal maliyet ve mağduriyetler giderilir.
Antitezlerinizi duyar gibiyim:
1-Müteahhit daha fazla kazanmak için 100 metrekarelik bir daireden 50 metrekarelik iki daire çıkarmak derdindeyken niye bunu yapsın?
2-Faturası ödenen mahalle sakinleri kat yüksekliğine ses çıkarır mı hiç?