PELİN AKDEMİR / NÖBETÇİ GAZETE
Mudanya'da Mudanya Belediyesi, Demeter Eşitlikçi Kadınlar Derneği, Bursa Su Kolektifi ve Değişim Elçileri'nin iş birliğiyle müsilaja dikkat çekmek için Mütareke Meydanı'nda 'Denizime Dokunma' başlığıyla eylem ve basın açıklaması gerçekleştirildi.
Basın açıklamasının ardından dalgıçlarla birlikte denize giren ekip, 'Denizime Dokunma, Marmara Hepimizin' pankartı açarak slogan attı.
Basın açıklamasını Nilgün Arslanoğlu ve Hüseyin Gün okudu.
'KADINLAR HEP ÖN SAFLARDA YER ALMIŞTIR'
Arslanoğlu, "Bugün çevre kirliliğinin tüm dünyayı tehdit eden en büyük sorunlardan biri olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Dünya çevre kirliliğinin yol açtığı büyük bir krizle karşı karşıyadır. Hava, su ve toprak kirliliği sadece doğal yaşamı tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda sosyal adaletsizlikleri de derinleştiriyor. Bu süreçte kadınlar hem çevresel etkilerden en çok etkilenen, hem de çözümün en önemli aktörlerinden biri durumundadır; Kirazlıyayla, İkizdere, Akbelen mücadeleleri başta olmak üzere tüm doğa katliamlarına dur demek için kadınlar hep ön saflarda yer almıştır" sözleriyle açıklamasına başladı.
En büyük çevre krizlerinden birinin müsilaj sorunu olduğunu vurgulayan Arslanoğlu, "Marmara Denizi artık yaşamakta zorlanıyor. Ergene nehrine deşarj yapan arıtma tesislerinin 2021 den bu yana Marmara denizine çevrilmesinden kısa bir süre sonra Marmara denizinde müsilaj görülmeye başladı. Marmara denizi eylem planı sözde uygulamaya alındı, planda kaçak deşarjlarla mücadele, OSB arıtmalarına yönelik kesin hükümler, müsilaja sebep olan gübre, deri, gıda sanayi ve deniz suyunu soğutma suyu olarak kullanan tesislere karşı özel önlemler yoktu. Denizin yüzeyindeki müsilaj toplanarak bitti algısı toplumun bilincine yerleştirildi. AKP iktidarı geçen üç yıllık süreçte denizin kirletilmesini önleyecek iradeyi göstermedi, Ekim 2024 te müsilaj tekrar ortaya çıktı. Deniz tabanını saran tül görünümlü yoğun yapılar oluştu. 2025 yılı ilk aylarında deniz suyunu filtreleyen pina, sünger, mercan, midyeler ile denize oksijen sağlayan deniz çayırlarınının üstünü kaplayarak denizi hızla ölüme sürüklemeye başladı" diye konuştu.
'DAHA FAZLA KİRLİLİK, DAHA AZ YAŞAM DEMEKTİR'
Son 23 yılda iktidar tarafından denetimsiz bırakılan sanayi, maden, tarım ve evsel atıkların Marmara Denizini foseptik çukuruna çevirdiğini söyleyen Gün ise, şöyle konuştu:
"Marmara Denizi derinliğinin yüzde 98'inde yaşayan canlılar oksijensiz bırakılarak ölüme terk edildi. Bilim insanlarının yıllardır yaptığı uyarılar ortadayken, iktidar Marmara Denizi’ne öldürücü bir darbe daha indirmek üzere. Nilüfer Çayı’na boşaltılan atık sular, Karacabey Boğazı’na derin deşarj yöntemiyle aktarılacak. Bu daha fazla kirlilik, daha fazla müsilaj ve daha az yaşam demektir. Marmara Denizi’nin ölüm fermanı olan bu projeye açıkça karşı çıkıyoruz.Zaten kirli akan Nilüfer Çayı, kapalı bir kanal sistemiyle daha da yoğun ve gizli bir kirlilik tehdidine dönüşecektir. Eğer bu proje durdurulmazsa kirlilik patlayacak, oksijensiz ölü bölgeler su yüzeyine ulaşacak, Marmara Denizi geri dönülmez biçimde kaybedilecektir. Üstelik bu proje, müsilajın yeniden görülmeye başladığı bir dönemde, bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen gündeme getirildi. Sanki doğayı savunan herkesle dalga geçilir gibi. Bilinmelidir ki yapılmak istenen şey, kirliliği derine itmek, halının altına süpürmektir. Bazı atık su arıtma tesisleri bugün bile gözümüzün önünde açıkça kirli deşarj yaparken, Bakanlık bunu bile engellemezken, kapalı kanalda arıtma yapılmadan deşarj edilmeyeceğini kim iddia edebilir? Üstelik mevcut kanun, kirlilik yükü çok daha yüksek atık suların denize derin deşarjına izin vermektedir. Nilüfer Çayı, hem sanayi hem evsel atık su arıtma tesislerinin yeterince arıtmaması ve yaygın kaçak deşarjlar nedeniyle sürekli kirlenmektedir. İktidar, elindeki kamu gücüyle bu çayı ve ülkenin tüm derelerini temizleyebilirdi. Ama tercihini doğadan değil, sermayeden yana kullandı. Bugün derelerimiz, göllerimiz ve denizlerimiz bu tercihlerin sonucunu yaşıyor. Biz halkız. Ve bizim talebimiz temiz akan derelerde, canlı kalan denizlerde, nefes alabilen şehirlerde yaşamaktır. Nilüfer Derin Deşarj Projesi derhal durdurulmalıdır. Yarını savunmak için bugünden ses veriyoruz. Bilim insanları oluşacak oksijensiz bölgede deniz yaşamı ve insanlar için son derece tehlikeli Hidrojen Sülfür gazının da yüzeye ulaşacağını, denizin çürük yumurta gibi kokacağı, müsilajın süreklilik kazanacağı uyarılarını yapıyorlar.
Müsilaj, kirlilik, oksijen kaybı deniz canlılarının yok oluşu ve kıyılarda ki koku yanlızca ekolojik değil aynı zaman da insani bir krizdir. Marmara hepimizin ortak mirasıdır ve yok oluşu seyredilemez. Marmara kıyısında yaşayan milyonlarca insan için bu deniz geçim kaynağı, besin kaynağı, sosyalleşme alanı ve yaşam kültürüdür. Göstergeler alarm veriyor Deniz canlıların da toplu ölümler, balık stoklarının hızla azalması, su ürünleri tüketiminde güvensizlik, kıyı ekonomisinde gerileme görülmüştür. Kamu sağlığı tehdit altında.Sanayi atıkları, evsel kanalizasyon, tarımsal ilaç kalıntıları ve kontrolsüz yapılaşma Marmara'yı geri dönülmez bir noktaya getirmiştir. Marmara Denizi için hemen şimdi harekete geçilmezse geleceğimizi kaybedeceğiz. Bugünler de Marmara Denizin de ve diğer kıyı bölgelerinde artan müsilaj, yalnızca bir çevre sorunu değil aynı zaman da yaşamı etkileyen çok katmanlı bir toplumsal krize dönüşmüştür. Müsilajla deniz ürünlerine ulaşım zorlaşmış bu durum ülkemizin acı sorunu olan kadın yoksulluğunu biraz daha artırmıştır. Turizmin düşmesiyle el emeği satan ev içi üretimle geçinen birçok kadının geliri azalmış yoksulluk derinleşmiştir. Müsilaj deniz suyunun kalitesini düşürerek cilt hastalıkları, solunum problemleri ve su kaynaklarının kirlenmesi gibi sağlık sorunlarından toplumun daha fazla etkilenmesine sebep olmaktadır. Müsilaj kadınların tek özgürce para ödemeden ulaşa bileceği denizleri kullanmasını engellemektedir. Bu durum kadınları hem fiziksel hem psikolojik hem sosyal yönden etkilemektedir. Kapitalist sistem tıpkı kadın emeğini sömürdüğü gibi doğayı da sömürmektedir. Marmara Denizi boğuluyor. Ve bizler, bu boğulmaya seyirci kalıyoruz. Mudanya kıyılarında da etkileri hissedilmeye başlayan müsilaj kabusu bu sefer daha sessiz, daha inatçı ve daha kalıcı görünüyor."
Arslanoğlu, taleplerini şöyle sıraladı:
"Müsilajın toplumsal cinsiyet etkilerini değerlendiren araştırmalar yapılması,
Kadınların çevre iklim direnişlerin de desteklenmesi,
Kirliliğe neden olan kurum ve projelerin toplumsal cinsiyet etkisi açısından denetlenmesi,
Sağlıklı bir çevreye erişimin insan hakkı olarak tanınması,
Kıyı bölgelerinde geçimin kaynaklarını kaybeden yurttaşlara yönelik ekonomik ve sosyal destek programları geliştirilmeli,
Marmara ‘ya atık bırakan tüm işletmelerin acil denetim altına alınması
Arıtma tesislerinin kapasite ve işlevselliğinin artırılması,
Bilim insanlarının önerileri doğrultusunda uzun vadeli deniz koruma planlarının hayata geçirilmesi,
Marmara Denizi kıyısında yaşayan halkın, özellikle kadınların ve gençlerin, bu sürece dahil edilmesi,
Kıyılarımızın kamusal,temiz, erişilebilir alanlar olarak korunması."
'DOĞAYI SEVDİĞİMİZ İÇİN MÜCADELE VERİYORUZ'
Mudanya Belediyesi Başkanvekili Baran Güneş ise, Prof. Dr. Mustafa Sarı ile toplantı yaptıklarını, Sarı'nın "Eğer balıkların, deniz canlılarının oy hakkı olsaydı, denizlerimiz bugün tertemiz olurdu" sözünü aktararak, "Belki onların oy hakkı yok ama onların hak savunucuları var. Onların mücadele verenleri var. Burada bu tepkiyi koyan yol arkadaşları var. Bizler denizi, doğayı, çevreyi yalnızca ranta araç olsun diye değil doğanın kendisini sevdiğimiz için mücadele veriyoruz. Bu deniz geçmişten miras değil, geleceğimizin bize bir emanetidir. Bu emanete sahip çıkmak zorundayız" diye konuştu.
Yorumlar
Kalan Karakter: