Askere ilk gittiğimde, acemilerin o kargaşasını, ortamın hijyene uzak hallerini, yemek konusundaki o 'titiz' tavrı görüp evham yapınca bölük komutanımız teskin edici bir tavırla ortaya çıkıp 'Korkmayın oğlum, askeri Allah korur' demişti.
Ben de yemekhane sandalyesinden aç kalktığım ve öğünleri elma ile geçirdiğim günlerde komutanın bu çıkışının tevekkülden mi yoksa rahatlıktan mı kaynaklandığını düşünmüştüm uzun uzun. İşin içinden çıkamayınca da 'Tevekkül yatağında bir boşvermişlik' teşhisi ile acemilik serüvenimi tamamlamıştım.
O günden bu yana geçen zaman zarfında bir darbe girişimi, tonla seçim, üzerine tezler yazılası bir kaç referandum, depremler, sel felaketleri, yangınlar, maden faciaları yaşadık.
Küçücük çocukları, gencecik delikanlıları, beli bükülmüş teyzeleri amcaları, enkaz altında kendi selasını dinleyen insanlarımızı yitirdik.
Tatile giden de canından oldu, okuluna giden de. Bir gece önce takımının yaptığı transfere sevinip içi içine sığmayan sabahı göremedi, gelecek planları yapan canlar geceye varamadı.
Şimdilerde muhalefet partisine mensup siyasetçilerimiz eleştirilerinin temeline ekonomiyi koyuyor. Sokaktaki insanın aç olduğunu, iş bulamadığını dile getiriyor. Elhak, yanlış da değil.
Ancak son dökülen saçılanlarla görüyoruz ki temel sorunumuz ahlak kaybı.
Torbacının narkotik başkomseri olduğu, depremde hayatını kaybedenin adına birilerinin diploma aldığı, halı yıkamacının diploma alarak hipnoz yaptığı, üçkağıtla alınan diplomalarla kimlerin kimlerin 'hoca' olup üniversitelerde ders verdiği gerçekleriyle yüzleşiyoruz geniş geniş. Gerçeğin o ağır tokadı iniyor suratımıza ama öbür yanağımızı uzatıyoruz.
Meselenin aslını duymaktansa tokadı yemek daha külfetsiz çünkü.
Bu memlekette milyonlarca 'gerçekten' üniversite mezunu genç kasiyerlik, kuryelik, tezgahtarlık yaparak hayatta kalmaya çalışıyor.
Bu memlekette sahte diploması ile ortalıklarda uzman havası ile dolanan yüzlerce şahıs hak etmediği koltuklarda, hak etmediği yerlerde, kazandığı kallavi paralarla 'meşru üçkağıt' dersi veriyor topluma.
İlki, ortası, lisesi üniversitesi ile kabataslak 14-15 sene dirsek çürüttüğümüz, hayata geç atıldığımız, iş bulup çalışabilmek için liyakat değil dayı aradığımız, cennetimiz, cehennemimiz yalnız ve güzel ülkemizde bunca zaman yaşadığımız çilelerin sebepsiz olmadığını öğrendik ya, ne gam!
Ne olacak sanki, bu memleketin genci bol değil mi? Bir kaç bin tanesinin hayatı kaymışsa ne olmuş? Üstelik biz uçuşa geçtik. Kocaman, dev bir süper güç oluyoruz değil mi?
Şimdi dönelim geriye, o kışlaya. Askerlik zamanıma.
Bu kadar yaşanan olaya rağmen hala bir şekilde ayakta durabiliyorsak ne demeli peki?
Ben söyleyeyim mi?
Bizi Allah koruyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: