7 Ekim sonrasında yaşanan gelişmeler, İsrail ve onu destekleyen ülkelerin dünya çapındaki imajını büyük ölçüde zedeledi. Aksa Tufanı, İsrail’in ne denli acımasız bir yapı olduğunu gözler önüne serdi.
Savaşın ilk yılı geride kalırken, Gazze'deki can kaybı 41 bin 825'e ulaştı. İsrail'in 7 Ekim'den itibaren Gazze Şeridi'ne başlattığı saldırılar, sadece Hamas'ı değil, aynı zamanda sivilleri ve katliamın boyutlarını tüm dünyaya duyuran gazetecileri de hedef aldı. Bu saldırılar sonucunda toplam 173 gazeteci yaşamını yitirdi.
Gazze'de hayatını kaybeden gazetecilere ithaf edilen "Gazzete," İsrail tarafından hedef alınarak yaşamlarından kopartılan gazetecilerin mücadelesini ele aldı.
Gazzete'ye konuşan gazeteciler, Gazze'de tanık oldukları katliamı şu şekilde tarif etti:
"Gazze’de gazetecilik, sadece bir meslek değil, bir hayatta kalma savaşı"
Belgesel kameramanı İsmail Ferhat, “Mesleğimi yaparken acı, öfke ve umutsuzluğun iç içe geçtiği duyguları derin bir şekilde yaşadım. Şehrinizin gözlerinizin önünde çöktüğünü gördüğünüzde ve arkadaşlarınızı kaybettikçe kalbinizin acıdığını hissediyorsunuz. Gazze’de gazetecilik, yalnızca bir iş değil, aynı zamanda bir hayatta kalma savaşı” dedi.
"Gazeteciler olarak yalnız kaldığımızı hissettik."
Medyanın Gazze’deki mücadelesinin sembolü haline gelen "gazetecilerin babası" Wael AlDahdouh yaptığı açıklamada, “Batı medyası görevini yerine getirmedi, olayları çok sınırlı bir şekilde takip etti. Birçok bilgiyi gizledi ve tarafsız olmayı başaramadı. Bu durum biz gazetecileri yalnız hissettirdi. Ancak bu, bizi yalnız ve kırgın hissettirse de olup biteni tüm dünyaya iletmeye devam etmek, çabalarımızı ve fedakârlıklarımızı iki katına çıkarmamız için bir motivasyon sağladı” ifadelerini kullandı.
Tüm zorluklara rağmen Gazze’deki soykırımı dünyaya duyurmaya çalışan gazetecilerden Sulaiman Hejji, "İsrail, gazetecilerin moralini bozmak için onları kasten hedef aldı çünkü her gün işledikleri suçları ve olayları belgeliyoruz. Bu doğrudan ve kasıtlı saldırılar, beni gazetecilik görevimi yerine getirmekten alıkoymadı; aksine, bana güç ve kararlılık kazandırdı. Karşılaştığımız birçok zorluk var; bombalamalar, doğrudan ya da dolaylı hedef alınma ve her türlü tehdit... Amaçları, haber yapmamızı ve olayları belgelememizi engellemekti. Sürekli göç etmek zorunda kalmanın getirdiği çalışma alanı eksikliği ve güvenlik sorunları gibi büyük zorluklarla mücadele ettik. Fakat hayat böyle; bu engellerle başa çıkmak ve onlara karşı durmak zorundayız." diyerek, çocukları ve kadınları öldüren silahların değil, insanlığın yanında durulması gerektiğini vurguladı.
“GAZZE’DE YAS TUTMAK GAZETECİLER İÇİN BİR LÜKS”
17 yılı aşkın süredir dünyanın en çatışmalı bölgelerinde görev yapan TRT World muhabiri Nizar Sadawi, Gazze'deki katliamı dünyaya duyurmak için mücadele eden gazetecilerin karşılaştığı zorlukları anlattı. "Gazze’de güvenli bir alanımız yoktu. Günlerimizi etkileyen ayrım gözetmeyen saldırılardan korunmak için hiçbir koruyucu ekipmanımız yoktu. Her sabah, içimizden birinin o gün hayatta kalamayabileceği korkunç bir gerçekle yüzleşmek zorundaydık. Derme çatma bir kahvaltı paylaşırken, hayal bile edemeyeceğimiz şeylerle başa çıkmak için kara şakalar yapar, ardından işimizi yapmak üzere yola koyulurdum. Ancak geri döndüğümüzde, genellikle bir veya iki arkadaşımızın kaybolduğunu, günlük işlerimizin kayıplarını öğrenirdik. Dünya gazetecilerin hedef haline geldiğini izledi ve uzaktan gelen hiçbir destek bunu değiştiremedi. Ne ailelerimizi koruyabildik ne de kendi hayatımızı güvence altına alabildik. Yine de sesimizin kaosun içinde yankılanan az sayıdaki seslerden biri olduğunu bilerek devam ettik. Ailemin güvenlik amacıyla Gazze’den ayrıldığı gün, annemi kaybettiğim günle aynı tarihe denk geldi. Yerinden edilme, onun hayatına mal olmuştu. Ancak o gün bile çalışmaya devam etmek zorundaydım; çünkü Gazze’de yas tutmak gazetecilerin lüksü olamaz." şeklinde ifade etti.
Yorumlar
Kalan Karakter: