Esra Can / Nöbetçi Gazete
Marmara Depremi'ne Gemlik'ten Bakış, Afet Zararlarını Azaltma Çalıştayı, Gemlik Cemil Meriç Kültür Merkezi'nde başladı.
Çalıştaya Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan, Gemlik Kaymakamı Hasan Göç, Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu, CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal'ın yanı sıra çok sayıda vatandaş katıldı.
Çalıştayın açılış konuşmasını yapan Gemlik Kaymakamı Hasan Göç şunları söyledi:
" 1999'da çok acı bir deneyim yaşadık, yanı başımızda. O depremde zarar gören Gemlik'te de binalar vardı. Bu durumu çok yakından hissettik. Gemlikliler olarak, bu acı olayın etkisi beynimize kazındı. Ve o günlerde "Bir şeyler yapmalıyız, önlemler almalıyız!" diye feryat eden insanlar, bir süre sonra ağır hasarlı binalarda yaşamlarına devam etmeye karar verdiler.
Sonra tekrar uykudan uyandık. Kahramanmaraş depremi. Bize ne gösterdi? Depreme hazırlıklı olmalıyız. Depremde insanlarımızın, şehirlerimizin, medeniyetimizin zarar görmemesi için çeşitli önlemler almalıyız. Deprem öncesinde ve deprem sırasında yapamadıklarımızın bize fatura olarak geri döneceğini azaltmak için daha fazla örgütlenmeye ihtiyacımız var."
"Neden 'depreme hazırız' diyemiyoruz?"
Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan:
"Doksanlı yıllarda depremler zaman zaman gündemimizi meşgul etse de gerçek gücünü 1999 Gölcük depreminde gördük. Hiçbir zaman unutamayacağımız ve milyonlarca insanımızı etkileyen bu büyük depremden sonra deprem gerçeğine bakış açımız temelden değişti. O depremde büyük bir acı yaşadık. Ancak günlerce süren artçı depremlerin sebep olduğu tedirginlik ortamıyla da karşılaştık. Hiçbirimiz evlerimize giremedik, günlerce parklarda ve bahçelerde sabahladık.
Sonraki yıllarda deprem çoğunlukla ülkemizin doğu kısımlarında ara ara kendini hissettirmeye devam etti. Bingöl, Erzurum, Elazığ, Van gibi kentlerimiz dönem dönem deprem gerçeğiyle yüzleşti. Anadolu coğrafyasında büyük depremler, milattan sonra 17. yüzyıldan beri yani iki bin yıldan uzun bir süredir kayıt altına alınabiliyor. Bu bilgilere ulaşmak çok da zor değil. Binlerce yılda elliye yakın büyük deprem yaşamamıza rağmen neden hala önceden hazırlanmaktan, önlem almaktan bahsediyoruz? Neden bir türlü "hazırız" diyemiyoruz? Bu asıl sorunun üzerinde durmamız gerektiğini düşünüyorum.
Bugün ülkemizde halen 1959 yılında yayınlanan Afet Yasası ve 1985 yılında yayınlanan İmar Yasası çerçevesinde afet yönetimi yürütülüyor. Ancak günümüz Türkiye'sinde gelinen noktayı göz önünde bulundurarak, her iki yasal düzenlemenin de ihtiyaçları tam olarak karşılamadığını ve yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunun dışında, ülkemizde beş bin üç yüz doksan üç yıllık Belediye Kanunu ve beş bin iki yüz on altı sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu gibi yasal düzenlemelerin de, belediyelerin özellikle merkezi yönetimin güçlenmesi açısından ilçe belediyelerinin afet yönetimi sürecine dair tanımlanan görevlerinin güçlendirilmesine ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
Son olarak, 26 Şubat'ta yaşanan büyük depremi doğrudan tecrübe etmiş bir insan olarak, bir kardeşiniz olarak belirtmek istiyorum ki yerel yönetimlerin görev ve sorumluluklarının tarif edilmesi, işlevlerinin netleştirilmesi gerekmektedir. Yerel yönetimler, bir kez daha gözden geçirilmeden Allah göstermesin ama başımıza gelecek yeni bir afette yine geç kalacağız. Yine, sadece bizim geç kalmamız sebebiyle çok sayıda yurttaşımızı fazladan kaybedeceğimiz endişesini taşıyoruz.
Değerli konuklar, göreve geldiğiniz dört buçuk yıllık süre içerisinde maddi ve manevi etkisi çok büyük depremlerle karşılaştık. 2019 yılında İstanbul, 2020 yılında Elazığ ve İzmir, ve son olarak da Kahramanmaraş depremleri gibi on bir kentimiz doğrudan etkilendi ve ülkemiz derin bir yara aldı. Depremin hangi saatte ve dakikada olacağını bilmesek de yerli ve yabancı uzmanlar bunu bize adeta söylüyorlar, bağırıyorlar. Önceden tam anlamıyla hazır olamamış olsak da depremden sonra, tıpkı Büyük Anadolu'yu düşman işgalinden temizleyen atalarımız gibi, birlik, beraberlik ve dayanışma içinde yaşayan insanlar olarak, yaşanan zararları en aza indirmeye çalışıyoruz."
CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal:
"Maraş depremi, bizim için geçmişte unuttuğumuz birçok şeyden sonra çok önemli dersler çıkarmamız ve yeni bir yol haritası belirlememiz açısından son derece önemlidir. Depremin siyasi, politik ve ekonomik bir mesele olduğunu açıkça belirtmek istiyorum. Deprem, kamunun sorunudur ve devletin organları bunun içinde doğrudan yer almalıdır. Yerel yöneticiler ve meslek odaları da dahil olmalıdır. Ancak bu yeterli değildir. Eğer ekonomik durumumuz yeterli değilse, gelirimiz yüksek değilse ve dışa bağımlıysak, beton, çimento, demir gibi malzemeleri ithal etmek zorunda kalacağımızı kabul etmeliyiz. Yoksulların öldüğü, zenginlerin ise kendilerini en iyi şekilde koruduğu tarihsel bir gerçeklikle tekrar karşılaşacağız.
Gerçek şu ki, depremi biliyoruz. Ortaokulda öğrendik. Ben otuz dokuz depreminde ailesini kaybeden, yakın tarihte 99 depremini hep birlikte yaşadığımız ve o depremin etkisiyle 55 gün boyunca Maraş depreminde, Pazarcık'ta, Narlı'da gece gündüz çalışan biri olarak bunları söylüyorum. İnsan hayattır. En kutsaldır. Yaşam, en kutsal ve insana dair bir değerdir. Bu değerleri korumak, insana sahip çıkmak, kaynakları doğru kullanmak, dirençli ve güçlü bir kent yaratmak demektir. Ve son olarak, bilim şart, dayanışma şart. Ancak ekonomi de şart. Deprem, kamuoyuyla birlikte yönetilmelidir ve her türlü destek sağlanmalıdır. Kamu kaynakları olmadan kentler dirençli ve güçlü olamazlar."
Yorumlar
Kalan Karakter: