Gemlik Belediyesi, İstanbul Planlama Ajansı ile Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği tarafından Marmara Depremine Gemlik’ten Bakış, Afet Zararlarını Azaltma Çalıştayı dün başladı.
Çalıştaya Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan, Gemlik Kaymakamı Hasan Göç, Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu, CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal'ın yanı sıra çok sayıda vatandaş katıldı.
Günler öncesinde beni oldukça heyecanlandıran ancak duyduğum heyecanın karşılığını bulamadığım bir çalıştay oldu. İsmi çalıştaydı ancak çalıştaydan ziyade panel kıvamında gerçekleşti. Tabii çalıştaya katılan birbirinden değerli isimlerin olası ve beklenen Marmara Depremi genelinden Bursa özeline depremle ilgili paylaşımları da en az kendileri kadar kıymetliydi.
Çalıştayda beni en çok etkileyen cümleler üzerinden değerlendirme yapmak istiyorum.
“’Bir şeyler yapmalıyız, önlemler almalıyız!’ diye feryat eden insanlar, bir süre sonra ağır hasarlı binalarda yaşamlarına devam etmeye karar verdiler.”
Gemlik Kaymakamı Hasan Göç’ün bu cümlesi deprem gerçeğini ne kadar göz ardı ettiğimizi özetlemek adına çok önemli bir tespitti. Aslında bugüne kadar yaşanan tüm depremlerden sonra ülkece bu afetlerin yaşattığı tahribatı nasıl unuttuğumuzu çok iyi özetleyen bir cümle…
İmar barışıyla birlikte deprem riski olan bölgelerdeki evlerde yaşayan vatandaşların, depremden sonra bir süre evlerini boş bıraktığını, sonra kiracıya verdiğini, daha sonra ‘tehlike’ görmeyip o evlerde kendilerinin yaşadığını vurgulayan Kaymakam Göç’ün dikkat çektiği nokta canım insanımızın boşvermişliğiydi.
Maalesef Kahramanmaraş merkezli depremler, bu boşvermişliğe müsaade etmeden, zaman tanımadan fay hattı üzerindeki depreme dayanıksız binaların ne kadar ölümcül olduğunu ispat etti.
Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan ise “Neden hazırız diyemiyoruz?” diye sorarak dikkatimi çekti.
“Binlerce yılda elliye yakın büyük deprem yaşamamıza rağmen neden hala önceden hazırlanmaktan, önlem almaktan bahsediyoruz? Neden bir türlü "hazırız" diyemiyoruz? Bu asıl sorunun üzerinde durmamız gerektiğini düşünüyorum.”
1970’li yıllardan bugüne gelen fay hatlarının öyküleri bize önlem almayı değil, hazır olmayı hala öğretemedi.
AKUT eski Başkanı Nasuh Mahruki’nin “Sınıfta kaldık” ifadesi de zaten bunun teyidiydi.
“Maalesef Maraş depremlerinde bu konuda sınıfta kaldık. 17 Ağustos'ta bile bu şekilde bir sınıfta kalma durumuyla karşılaşmamıştık.”
Çalıştayın ev sahiplerinden Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek, depremden hemen önce imar barışının neden olacağı faciaları konuşmak üzere bir basın açıklamasına hazırlanırken yaşanan 6 Şubat depremlerini:
“İçimize doğmuş gibi aslında kaçak yapının neleri yol açacağına demeye kalmadan biz çok kötü bir tecrübeyle uyandık o sabah.
2000'den sonra bir sürü mevzuatla bu yönetmeliklerle birlikte iyileştiğini zannettiğimiz yapı üretim sürecinin ne kadar kötü olduğunu deneyimlemiş olduk” ifadeleriyle paylaştı.
Çalıştayın son sunumunu depremle ilgili yaptığı açıklamalarla dikkat çeken Prof. Dr. Naci Görür gerçekleştirdi. Her ne kadar depremle ilgili yaptığı sunumun konumunu sıkça unutup “Biz neredeydik?” diye sorsa da paylaştığı bilgilere kulak kesilmekte fayda var:
“Mühendisimiz var, bilim insanlarımız var. Olmayan ne biliyor musunuz? Siyasi irade. Depremin önemini kavramış siyasi bir irade yok.
Türkiye Cumhuriyeti'nin stratejisi şuydu: Ölen ölür, kalan kalır. Çağdışı ve yanlış bir yaklaşım. Tek doğru bir yaklaşım var, deprem olmadan insanlar ölmeden önce gerekenin yapılması.
Elâzığ depremi geldi vurdu hiçbir şey yapılmadı. Elâzığ depremi sonrası Maraş depremi geliyor diye bağırdık yine duyan olmadı. Bir gecede binlerce insanımızı kaybettik.
Şimdi aynı şeyi Marmara için söylüyoruz. Son günü mü bekleyeceğiz?
Size sevindirici bir haber vereyim. 2003 yıllarında Almanlar, Amerikalılar ve Türk bilim insanlarımızın yaptığı çalışmayla Geyve fayı üzerinden İznik'e uzanan fay hattının stresi azaltıldı.
99 depremleri enerjinin bir kısmını kırılmamış faya doğru transfer edebilir, dikkat edin dedik. Bunun üzerine Düzce'de çok ciddi önlemler aldılar.”
Yorgunluktan olsa gerek ara ara sunumu okumakta zorlanıp, “Yazıları görebiliyor musunuz, ben de göremiyorum” demesi ve yanlışlıkla kumandaya iki kez bastığı için “Bunu nasıl geri alıyorduk?” diye sorması çalıştayı eğlenceli kılan nadir anlardandı.
Konu itibarıyla elbette hiçbirimiz eğlenmeyi beklemedik ancak bazı sunumların uzun olması, Prof. Dr. Naci Görür’ün programın sonuna bırakılması ve yaklaşık 5 saat süren çalıştayın soru-cevap kısmına kadar molasız sürdürülmesi dinleyenleri bir parça yordu diyebilirim.
Buna rağmen salonun tamamına yakınının dolu olmasını göz önünde bulundurarak, deprem gerçeğinin bu kez önceki depremler gibi unutulmayacağını umuyorum. Yerel ve merkezi yönetimlerin beklenen Marmara Depremi’ne yönelik hızlı adımlar atarak, binlerce belki de milyonlarca can kaybının önüne geçmesini de diliyorum.
Naci Görür’ün, “1999'dan sonra Düzce'ye dikkat edin dedik. Depremler enerjiyi o bölgeye transfer edebilir dedik. Düzce'ye dikkat edin fay kırılmadı, stres yapabilir dedik. O zamanki Ecevit hükümeti ciddi önlemler aldı. Yoksa çok daha fazla insan ölecekti” ifadelerinde de söylediği gibi, alınacak önlemlerle can kaybının önüne geçilebilir, belki…
Neden olmasın!
Yorumlar
Kalan Karakter: