Dün, İsrail hükümeti aldığı son kararla Gazze Şeridi'nin tamamının işgal edilmesine yönelik bir planı resmen duyurdu. Bu karar, zaten büyük bir yıkımın eşiğinde olan Gazze halkı için yeni bir dönemin belki de felaketin habercisi. 2023 Ekim ayında başlayan çatışmalar, yıllardır süregelen bir dramın daha da derinleşmesine neden olmuştu. Ancak dün alınan bu karar, artık bu çatışmanın sadece "askeri" değil, topyekûn bir insani, hukuki ve tarihsel meseleye dönüştüğünü ortaya koyuyor.
Gazze: bir coğrafyadan çok daha fazlası
Gazze Şeridi, dünyanın en yoğun nüfuslu bölgelerinden biri. 2 milyondan fazla insanın yaşadığı bu dar alanda, son iki yıldır yaşanan çatışmalar sonucu sağlık altyapısı çöktü, eğitim kurumları kapandı, insanlar açlıkla sınanıyor. Şimdi ise önümüzde yeni bir gerçeklik var: Sınırların ötesine geçen bir işgal.
İsrail'in “güvenlik” gerekçesiyle aldığı bu karar, uluslararası hukuka göre sivillerin korunmasını ve orantılı güç kullanımını açıkça ihlal ediyor. İşgal, artık sadece askeri hedeflerle sınırlı kalmıyor; bir halkın yaşam alanı, kimliği ve geleceği de hedef alıyor.
Uluslararası toplum nerede?
Birleşmiş Milletler başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluş, uzun süredir Gazze'de yaşananların “insani felaket” boyutuna ulaştığını kabul ediyor. Ancak bu kabul, pratikte somut adımlara ne kadar dönüşüyor? Bugün Gazze'de bir çocuğun gıdaya, suya ya da barınağa ulaşamıyor oluşu; sadece İsrail’in değil, sessiz kalan dünya düzeninin de sorumluluğudur.
Uluslararası toplumun “iki devletli çözüm” söylemleri, artık kağıt üzerinde anlamını yitirmiş durumda. Zira işgal tamamlandığında, bu çözüm önerisinin zemini de fiilen ortadan kalkmış olacak.
İsrail için de riskli bir adım
Gazze'nin tamamının işgali, yalnızca Filistin halkı için değil, İsrail toplumu için de uzun vadede tehlikeli bir sürecin başlangıcı olabilir. Sürekli bir direnişle karşı karşıya kalmak, güvenlik politikalarını daha da sertleştirmek zorunda bırakacak; bu da bölgeyi kalıcı bir istikrarsızlığa sürükleyecektir.
Barış, güvenlik ve kalıcı çözüm, sadece askeri zaferlerle değil; adaletli bir düzen ve karşılıklı tanıma iradesiyle mümkündür. Ne yazık ki son karar, bu iradenin çok uzağında kalıyor.
Sözlerimi sonlandırırken bugün Gazze'de yaşananlar, sadece bir halkın değil, insanlığın vicdanının sınandığı bir süreci temsil ediyor. Bir kentin, bir halkın sistematik olarak yok oluşuna göz yuman bir dünyanın geleceği, güvenli olabilir mi?
İsrail’in bu kararını ve uygulamalarını sadece "bir devletin iç güvenlik politikası" olarak görmek; gözümüzün önünde yaşanan bir insanlık suçunu görmezden gelmektir. Tarih, bu dönemi yazacak. Ve o tarihin satırlarında, kimlerin sustuğu da, kimlerin ses çıkardığı da elbette yer alacak.
Yorumlar
Kalan Karakter: