Şu hayatta “Daha kötü ne olabilir ki” deme gafletine düşmemeli insan.
Sonuç itibariyle yaşamda iyi veya kötü her şey mümkün.
Özellikle günümüz şartlarında her zorluğun daha da yokuşa sürüldüğü, hak arayışlarından eli boş dönmenin yanısıra suçlu konumuna düştüğümüz; belli bir kesim olarak komple yokuş aşağı yuvarlandığımız günleri yaşıyoruz.
Bu acı pastadan herkesin payına birer lokma düştü düşmesine de yemeli mi yoksa aç mı kalmayı mı tercih etmeli bilemiyor insanoğlu…
Bu gaflete düşüp de “Daha kötü ne olabilir” diyen sözleşmeliler olmuş ve “evet, başımıza geldi” diyorlar şimdi.
Neden?
***
Biliyorsunuz sözleşmeli personellerin kadro talepleri epeydir gündemdeydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ÖMK ile ilgili açıklamalarında sözleşmeli-kadrolu öğretmen ayrımının kaldırılacağını da belirtmişti.
Hatta 1 Ocak 2021 tarihinde 20’nci Milli Eğitim Şurası açılış töreninde şu ifadeleri kullanmıştı;
“Sözleşmeli öğretmen ile kadrolu öğretmen ayrımını ortadan kaldırıyoruz. Mecburi hizmet hariç özlük hakları, atamalar, mazeret tayinleri başta olmak üzere sözleşmeli öğretmenlerimiz kadrolu öğretmenlerimizle aynı haklara sahip olacaklar.”
Geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada müjdeyi (!) verdi;
Sağlık personeli, din görevlisi, öğretmen gibi pek çok meslek dallarını ilgilendiren sözleşmeli personellerin kadroya alınacağını duyurdu.
Buna göre eş durumu mazereti için diğer eşinin de kamuda görev yapıyor olması aranmayacak. Kadroya geçecek olan çalışanın izinleri de bir sonraki yıla aktarılabilecek. Ücretsiz izne ayrılma hakları da olacak.
Geniş bir kadro alımı yapılacağından 500 bin gibi bir sayı zikredildi. Ve konuya ilişkin düzenleme çalışmalarına devam ediliyor.
500 bin sözleşmeli kadrolu olacak olmasına da...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önceden kadroda ‘aile bütünlüğü’ olacağını da söylemişti.
Fakat açıklanan taslak, sözleşmeli personelin kafasını karıştırdı. Kadro düzenlesinde bu maddelerin bulunmamasının hayal kırıklığı yarattığı ortada.
***
“YILLARCA AYRI KALDIK, ARTIK YETER!”
Gelen Kadro Kanun Metninde ‘4 yıl’ ibaresi kullanılmış.
Mevcut sözleşmeli statüsünde eş durumu gözetilerek 1 veya 3 yıl içinde eş durumu yapılabiliyorken, kadroya geçişle beraber bu süre 4 yıla çıktı.
‘Kesin kadro veriyoruz, kesin eş durumu geliyor’ vaadlerine umutla bakan sözleşmeliler, yeni bir girdabın içine sürüklendiler. Sonuçta aile birliği olmayan bir kadro, kimseyi tatmin etmeyecektir.
Kadronun müjdeden sayılması esasen aile birliğinin sağlanmasıyla mümkün olacaktı. Çünkü zaten 3 yılın sonunda kadroya geçiliyordu.
Yani sözleşmelilerin onca zaman “kadro, kadro” diye ilettikleri taleplerin temelinde aile birliği yatıyordu. Ama gelen Kadro Kanun Metninde bu hakkı koruyan bir madde yok.
“Aile bütünlüğü anayasal hakkımızdır” diyen sözleşmeliler, eş durumu tayininde süre şartı aranmaması gerektiğini savunuyorlar.
Düşünsenize; birbirinden bilmem kaç yüz kilometre uzakta iki farklı şehirde, aynı aileye mensup iki ayrı hane. İki ev demek; iki ayrı yaşam masrafı demek. Kirası, faturası, mutfak vs. giderleri… Çoluk çocuk da varsa, tek öğretmen maaşıyla başlasın büyük mücadele!..
Şimdi umutlar, güvence altına alınmayan eş durumunun Genel Kurul’da düzenlenmesi ihtimalinde…
Sözleşmeliler kadroya geçişte eş özrünü de görmek istiyor…
Daha iyi mi oldu daha kötü mü diye kararsız kaldığımız bu ve benzer durumlarda düşünmeden edemiyorum;
Mücadele verilen alanda hakların geriye gittiği nadir şartlarda yaşıyoruz sanırım. Evet, mümkün olabildiğine şahit oluyoruz maalesef. Bu da bizim şansımız diyerek susmak da yakışmaz bize; sesimizi yükseltelim desek ayrı dert…
Sonuç; yine bir ikilem!