Canan Tan'ın ilk önce "En Son Yürekler Ölür" kitabını okudum.
Daha sonra "Piraye"yi.
Arkasından "Aşkın Sanal Halleri"ni.
208 sayfalık “Aşkın Sanal Halleri” beni benden aldı...
Sanal âlemin ne kadar derin, ne kadar alengirli olduğunu bir kez daha hatırlamama sebep oldu.
Aşkın Sanal Halleri; Dokunuş, Alev Alev, Geçmiş Zaman Olur ki, Alışma Bana, Dolunay, Kimsin Sen? En Büyük Ödül, Doğmamış Torunuma Mektup adlı öykülerden oluşan, yalın anlatımıyla insanı peşinden sürükleyen bir kitap.
Kısa sürede bitirdim.
Özellikle "Dokunuş" öyküsü beni çok etkiledi.
Eşinin ölümünün ardından, ona ait bilgisayarın şifresinin kırılmasıyla kocasının sevgilisi olduğunu öğrenen kadının düştüğü durumu hayal edebilir misiniz?
İnsan bu durumda nasıl bir ruh hali içinde olur düşünmek gerçekten zor.
Bir başka bölümde de evli barklı kadın erkek kimliğiyle internet sitelerinde boy gösteriyor canı sıkıldığı için.
Bir başka kadın da ona aşık oluyor.
Olacak şey mi?
Maalesef internette her şey oluyor.
Kandırılmaya açık bir yer.
Sanal aleme meraklıysanız bu kitabı okuyun.
Ve son olarak okuduğum Issız Erkekler Korusu’na gelirsek;
Ademoğlu Pansiyon'da bir fasıl gecesi.
Ezilen, horlanan, acı çeken, ağlayan, üşüyen, hatta dayak yiyen erkekler onlar.
Her birinin ayrı bir hikayesi, o hikayenin içine nakşolmuş ayrı bir şarkısı var.
Ve tanıdık birkaç yüz.
Piraye'nin Haşim'i, Yüreğim Seni Çok Sevdi'nin Murat'ı ve eskilerin Eylemci'si Vedat da orada
Issız erkeklerden oluşan muhteşem koro eşliğinde şarkılarını söylüyorlar.
"Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır!" sözü verenler.
"Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın," diye sitem edenler.
"Şimdi uzaklardasın," diyerek hiç dönmeyecek sevgililerine seslenenler.
Kimi zaman gülümseten, kimi zaman içinizi burkan satırlar.
Ama güzel satırlar.
İçten satırlar.
Kısacası ben seviyorum Canan Tan’ı ve kalemini…
Tanışmayanlar tanışmalı, tanışanlar ise tekrar tekrar okumalı.
Okurken portakallı Türk kahvesi de size eşlik etmeli.
Yorumlar 2
Kalan Karakter: