Konu, Demirtaş Çim Kayağı sahası.
Bu tesisi Bursa halkı bilir. Şehir dışından okuyucular için hatırlatmakta yarar var.
Büyükşehir Belediyesi eski başkanlarından kıymetli Erdem Saker’in DSİ Bölge Müdürlüğü döneminde Bursa’ya kazandırılmış, kentin yüz akı projelerinden biriydi.
Demirtaş Barajı’nın yanında 1987’de kurulan tesis, açılır açılmaz dünyanın en iyi ve en uzun ikinci pisti unvanını alarak 1991’deki 7. Dünya Çim Kayağı Şampiyonası’na ev sahipliği yapmıştı.
1993’ten 1995’e kadar üç yıl üst üste Çim Kayağı Avrupa Kupası’nın ilk ayağı Bursa’da düzenlenmişti.
Tesisin kent hayatına etkisine gelince Uludağ’da kar kayağına alışkın bu halk için çim kayağı şaşırtıcı ve bir o kadar da ilgi çekici olmuştu.
Bu değerli kamu yatırımından herkes memnundu. Kentin tanıtımı ve turizm geliri açısından önemliydi.
Dünya genelinde ekonomik krizler, kuraklık gibi nedenlerle bir dönem çim kayağı gözden düşmeye başlayınca Bursa da bundan etkilendi.
Günümüzde hâlâ uluslararası organizasyon devam etse de Türkiye yer almıyor.
Zaman içinde sulama amaçlı Demirtaş Barajı’nda balık çiftliği kuruldu, bölgede birer birer taş ocakları açıldı, derken çim kayağı tesisi kaderine terk edildi.
Büyükşehir Belediyesi yıllar sonra atıl durumdaki bölgeyi mesire alanına dönüştürdü.
İlgili haberi Nöbetçi gazeteden okumuşsunuzdur.
Hazırlanan projeyle kullanılabilir bir alan yaratılmış.
Doğayla buluşmak isteyenler için kameriyeli oturma alanları, masaların yanında barbeküler, çocuklar için oyun parkı, kafeterya, tuvalet.
Buraya kadar her şey güzel!
Fakat…
Eskiden çim kayağı parkuru olan kısma plastik kayak pisti yapmak nedir?
O plastik oraya yakışmış mı?
Hem adına doğayla buluşmak diyeceksiniz, hem de doğanın ortasına plastik koyacaksınız.
Pek mantıklı bir iş olmamış.
Madem yeniden halkın kullanımına açılıyor yine çim kayağı pisti olarak düzenlenseydi.
Haydi, resmi spor organizasyonlarından geçtim, yeni nesli bu işe özendirecek ilk adım atılmış olurdu.
Bu sporun gençler arasında yaygınlaşması sağlanabilirdi.
“İstemeyen kullanmasın” da diyebilirsiniz.
Mesele kullanıp kullanmamak değil.
Rengârenk olması o parkurun plastik olduğu gerçeğini örtmüyor.
Kaldı ki mesire alanı iki cepheden taş ocakları arasında kalmış durumda.
Doğaya çıkayım, derken tozun içinde kalmak da var.
Tercih piknikçilerin.
Not:
“Çocuk oyun alanları da plastik” diyebilirsiniz. Ona da karşıyım.
Tabii plastik oyun parkları ayrı bir yazı konusu, bir gün ona da değinirim.