Evet yanlış duymadınız.
GPT-4o da ülke genelindeki sayısal başarısızlığa yenilik getirdi…
Geçtiğimiz günlerde YKS sınavına giren binlerce üniversite adayının yanı sıra yapay zeka da sınava girmiş.
Kopya çekmek ve soruları yapay zekaya yaptırmak için akıllıca düzenek kuran öğrenciden bahsetmiyorum.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde görev alan Prof. Dr. Behçet Yalın Özkara tarafından gerçekleştirilen bu deneyin sonucu beni de şaşırttı doğrusu…
Yapay zekanın sözel puanının yüksek, sayısal puanının kötü gelmesi sanki ülkedeki öğrencilerin simülasyonu gibi bir çalışma olmuş.
Prof. Dr. Özkara’nın aklına böyle bir deney yapmak ise yukarıda bahsettiğim kopyadan yakalanan öğrencinin haberi çıktıktan sonra gelmiş…
Yapay zeka, Temel Yeterlilik Testi’nde (TYT) Türkçe’den 28,75, sosyal bilimlerden 16,25, matematikten 2,5 ve fen bilimlerinden ise 5 net yapmış.
Alan Yeterlilik Testleri’nde (AYT) ise Sosyal 1’de 36,25, Sosyal 2’de 35, Matematik’te eksi 5 ve Fen’de 2,5 net yapmış.
Bizim yapay zekanın elde ettiği bu netlerle ise eşit ağırlıktan 347, sözelden 469 ve sayısaldan 239 puan almış.
Sonuçlara bakılacak olursa meğer bizim GPT-4o sözelciymiş…
Aldığı sonuçlara göre kazandığı birkaç üniversite ise şöyle;
Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Tarih Bölümü
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İşletme Bölümü
Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümü
Ülkemizdeki istatistikler de gösteriyor ki sayısalda maalesef iyi değiliz.
Aklımız nedense hep Edebiyat’a, Tarih’e yani sözele çalışıyor…
Bu kötü bir şey mi? Kesinlikle değil ama Matematik ve Fen Bilimleri’nin ne kadar önemli olduğunu söylememe bile gerek olmadığını düşünüyorum.
Sayısal neden bize ağır geliyor? Neden matematik deyince tüylerimiz diken diken oluyor? Neden bu kadar korkuyoruz bu sayısaldan?
Sayısalcı ve sözelci arasındaki fark şudur…
“Sayısalcılar iç açıların toplamını bilir. Sözelciler ise iç acıların toplamını…” gibi saçma bir edebiyat yapmayacağım tabii ki...
Ama sonuçlar ortada, öğrenmede sınırı olmayan ve internet üzerindeki dataları sürekli işleyen bir yapay zeka bile sayısaldan kötü sonuç alabiliyor.
Ayrıca sınavda kopya çekmek için yapay zeka düzeneği kurmasına da gerek yok.
Belki de düzeneği kuran çocuk yakalanmasa ve sınav sonuna kadar kalmayı başarsa, tüm soruları da yapay zekaya çözdürmüş olsa…
Demek ki sayısaldan doğru sonuç neredeyse çıkmayacakmış…
Büyük ihtimalle o da sözel bir bölümü tercih edip okumak zorunda kalacakmış…
Üstelik ifadesinde “TIP Fakültesi’ni” kazanmak için böyle bir yol izlediğini söylemiş…
Ne kadar trajikomik bir olay değil mi?
Bunları yazarken bile yüzümde bir tebessüm oluştuğunu söyleyebilirim…
Acınacak halimize güldüğümüzü bilmeme rağmen…
Son günlerde ülkemizde ve dünya genelinde neredeyse her gün haberlere konu olan yapay zekanın kaçınılmaz bir gerçek olduğunu önceki yazılarımda defalarca söylemiştim…
“Yapay zekanın mesleğimizde gözü mü var?” yazımda bahsettiğim gibi…
Gelecekte birçok mesleği tehdit ettiğini ve yok edeceğini biliyoruz.
Peki mesleğimizi yok edeceğini bildiğimiz bir yapay zekayı kendi yerimize sınava sokmak istememiz ne kadar doğru? Bu çaresizliğin kaçıncı seviyesi?
Herkes dediği “aklını derse çalışmaya yorsaymış zaten istediği bölümü kazanırmış” gibi klişeleşmiş bir tepki vermeyeceğim tabii ki…
Olayın perde arkasını aralayacağım kısaca…
Ülkemizdeki gençlerin hayatlarının ve hayallerinin çalındığını anlatacağım…
Bir neslin nasıl bu duruma sokulduğundan bahsedeceğim…
Bu düzeneği kuran genç şöyle diyor ifadesinin devamında…
“Tıp fakültesini kazanmak zorundayım yoksa babası kızı vermeyecek.”
Kesinlikle kopya çekmesini ve sırf bunun için böyle bir çabaya girişmesini savunmuyorum ve desteklemiyorum, yaptığının da suç olduğunu kabul ediyorum elbette.
Atalarımız da bahseder ve çoğu diziye de konu olmuştur…
“Benim kızımı ne doktorlar, ne mühendisler istedi de vermedim!” ve ya
İstemeye gidildiğinde oğlan tarafına sorulan ilk soru “Oğlunuz ne iş yapıyor?”
Geçmişten günümüze gelen bu konu aileler tarafından hep önemli görülmüştür.
Bende önemli olduğunu düşünüyorum. Sonuçta kimse gözü gibi baktığı evladını tabiri caizse bir serseri ya da ne iş yaptığı belli olmayan birine vermek istemez.
Ama benim bahsetmek istediğim konu bu değil…
Ben ülkedeki bu buhranın gençlerimizi ve aile fertlerini ne duruma soktuğuna dikkat çekmek istiyorum.
Okumak artık eskisi gibi çözüm değil. Onun yanında birçok fedakarlığı da beraberinde yapman gerekiyor…
Zar zor, ailesinin kıt imkanıyla okumaya çalışan bir sürü genç mezun olduktan sonra iş bulamıyor. Aylarca hatta yıllarca bir umut beklemek zorunda kalıyor.
Şanslıysa farklı bir işe girip asgari ücretle geçinmek durumunda kalıyor.
Coğrafi konumuyla, köklü ve şanlı bir tarihe sahip olduğumuz ülkemizde, dünyanın refah seviyesi en yüksek, en gelişmiş ve zengin ülkelerinden biri olmamız gerekirken ne yazık ki zengin olan tek şey gönlümüz sanırım…
Hatta o kadar zengin ki ne kadar mülteci, yabancı güruh varsa topladık ülkemize.
Sanki biz çok rahat yaşıyormuşuz gibi…
Maalesef ülkemiz bu durumdayken daha çok şahit oluruz böyle trajikomik ama bir o kadar da üzücü olaylara.
Ekmek artık aslanın ağzında bile değil!
Nerede olduğunu siz tahmin edin…
Yorumlar
Kalan Karakter: