Üç hafta önce evimizde oynadığımız Ankaraspor müsabakası ile Cumartesi günü oynadığımız Ankara Demirspor müsabakası arasında büyük fark var.
Oysa, üç hafta önceki karşılaşmada ileriye dönük umutlarımızı yeşertmiş ve korkulu rüya görmeyeceğimiz kanısına varmıştım.
Yanılmışım.
Bu takım benim seyrettiğim takım değil; bu oyuncular da o oyuncular değil...
Saha dışından bağımsız olarak; saha içinde bir sıkıntı söz konusu gibi...
Bu sezon için; en azından, sezonun ilk yarısı için; bu takımın lokomotifi olacak diye düşündüğüm Çağatay müsabakaya yedek kulübesinde başladı.
Maç öncesi sakatlık geçirdiği söylendi; sonra oyuna sokuldu.
Ya kulübede otururken iyileşti ya da başka bir durum söz konusu..!?
Kaybettiğimiz zaman yazmayı hiç sevmiyorum...
Çünkü oyundan zevk almıyor ve oyunun neresini, nasıl değerlendire bileceğimin sıkıntısını yaşıyorum.
Ha, kaybedebilirsiniz... Tamam... Ama adam gibi kaybedersiniz... O zaman eyvallah.
Yazacak şey bulurum.
Vurdu, girmedi...
Direkten döndü...
Rakip kaleci acayip.. .
Hakem vermedi...
Çok koştuk...
Motivasyon üst düzey...
Mücadele mükemmel...
Pas bağlantıları harika...
Oyun planı uygulaması tam yerinde.. .
Falan, falan, filan...
Derim yani, en azından...
Bursa'ya gelen takımlar, ilk yarıyı geçirdikten sonra ikinci yarıda kılık değiştiriyorlar.
Altınordu takımı bunu yaptı.. . Ankara Demirspor da...
45 dakika deniyor; ölçüp, biçiyorlar; sonra kendi oyunlarını sahneye koyuyorlar.
Evinde oynayan bir takım, hele bu Bursaspor ise; oyunun koskoca bir yarısını heba edip; çöpe atamaz...
Atmamalıdır...
Al gülüm ver gülümle geçen uykuluk bir yarıda, ilk ciddi hücum aksiyonunu 30. dakikada gerçekleştiren oyuncu grubuna neler demeliyiz..?
Peki;
Onların bu halini seyredip; takımını öne itmeyen hocamıza da birşey dermiyiz..?
Deriz tabi...
Diyelim o zaman.
Hani, akademi oyuncularıydılar...
Hani, genç oyunculardı...
Hani, takım oyunu oynuyorlardı...
Hani kolej takımı gibiydik...
Çok mu yük yükledik acaba?
Yoksa kapasite mi bu kadar?
Olduk mu, dediler...?
İnanmadıkları durumlar mı var...?
Kendilerine iyi mi bakmıyorlar...?
Kendilerine iyi mi bakılmıyor..!?
Nedim hocaya gelince;
Kıymetli hocam, siz bu oyunculara fren mi koyuyorsunuz?
90 dakikanın yarısını çöpe nasıl atarsınız?
Kontrollü oynayıp; denk gelirse bir tane atarız mı diyorsunuz?
Evinizdeki oynadığınız oyunu neden forse edemiyorsunuz?
Rakip, ikinci bölgede al-ver yapıyor; sizin oyuncularınız kendi alanlarında onların tempo düşürme isteğine bal sürüp; öylece izliyor.
Çıkartsanıza takımınızı öne...
Uygulasanıza baskıyı...
Zorlasanıza rakibi hataya...
Kısaltsanıza oyunun boyunu...
Evett... Şimdii...
Saha dışından bağımsız diyerek, saha içine yönelik değerlendirmeler yaptım.
Ancak, bu demek değil ki saha dışını değerlendirme dışı bırakacağım..
Onun da yazısını yazar, camianın ve kendimin içini dökerim.
Yoksaa;
Bu gidiş hayra gidiş değill...
Yorumlar
Kalan Karakter: