Her hafta çıkmadık canda umut vardır deyip, kendimizi avuttuk.
Aslında, durum değerlendirme yeteneği, aklı ve muhakeme gücü yüksek olan birçok Bursaspor sevdalısı bu işin bittiğini görüyor, dillendiriyordu.
Bir kısım daha sezon başında bu takım düşer derken, bir kısım ise Play-of oynar bile diyerek gönlünden geçenin gerçekleşmesini bekler gibiydi.
Oysa kahrolası gerçekler vardı ve bu iş gerçekleri ıskalamaya hiç gelmezdi. Öyle de oldu.
Belki, kör-topal tutunma gayreti içinde olabilirdik... Eğer o Diyarbekir müsabakası ve olaylarını yaşamamış olsaydık.
İşte biz o gün düştük!
Camianın, kulübün, oyuncuların bütün kimyası bozuldu, dağıldı gitti..
Enerjisini, zamanını, davalara odaklayıp, yoğunlaştıran Günay yönetimi; hani o meşhur “futbol aklını” yönetimsel manada devreye sokamadı..
Kulübü bu çözümsüz sorunlar içine sokanlara karşı başlattıkları dava süreçleri çok haklı çok doğruydu ve geniş bir kesim tarafından kabul de gördü.
Lakin futbol takımı sezon başı yapılan idari yanlışlar ve sonrası sürdürülen yanlışlar sonucu sorunlar yumağı haline büründü.
Bu günlere gelip, yaşadıklarımızın sürpriz olmadığını iyi ifade edebilmek için yukarıdaki değerlendirmeyi yaptıktan sonra, cumartesi günü evimizde oynadığımız Buca 1928 müsabakasına da değinmek gerekir.
Kazanamadığımız son 15 haftanın içinde, belki de kazanmaya en yakın olduğumuz müsabaka Buca 1928 müsabakasıydı.
Tekaüt ünlü futbolcular tarafından oluşturulan bu ekibe karşı çok mücadele ettik, çok koştuk, karakter koyduk, net pozisyonlar yakaladık.
Ama tecrübe faktörü çok farklı birşey.
Onlar topu koştururken, biz kendimizi koşturduk.
Onlar minunum hata yaparken, biz maksimum hatalar yaptık.
Ümit hoca, cumartesi günkü karşılaşmaya farklı bir kadro ve anlayış ile çıkmıştı.
Özellikle, forvet arkası oynattığı 17 yaşındaki Mehmet Çetin ile ilk tanışmamız oldu.
Futbolcu kumaşının olduğu belli olan bu yavrumuz, Özlüce çalışmalarında hocasına ışık vermiş ki, hoca da değerlendirmek istemiş.
Lakin ilk maçının heyecanı ve seviyenin onun üzerinde olmasının altında kalarak, bölgesinin hakkını veremedi.
Olsun, varsın. Önümüzdeki sezonun kadro planlaması için bu çocukların değerlendirilmeleri güzel hareketler..
Son zamanlarda göremediğimiz kadar, futbola benzer şeyler gördük.
Kanat akınları yapıp, ceza sahası içine girme, top ortalama, merkezden gelme, önde baskı, kaptırılan topun geri kazanımı, yön değiştirmeler, set oyununu zaman, zaman yapabilme... Görmeyi unuttuklarımızın sahaya yansıması, yenilmiş olsak da taraftarın avuntusu oldu.
Alt ligler, tamamıyla gencecik, tecrübesiz oyuncuların sonuç alabileceği ligler asla değil.
Kalecisinden, forvetine, orta sahasından, kanatlarına kadar Süper Lig deneyimli oyunculardan kurulu rakibe ancak bu kadar reaksiyon verebilirsiniz. Ötesi olmaz..
Bu seviye için tutanımız var ve sağ olsun yetiyor.
Ama atanımız ve attıranımız olmayınca da sonuç bu oluyor.
Merkez orta sahada Yusuf’un enerjisi ve gayretini, öne oynamada tamamlayan bir partneri maalesef oturtamadık.
Bu merkez orta ikilinin önüne, yaratıcı ve üretken bir oyuncuyu da monte edemeyince, hatlar ile olan bütünlüğü sağlamak zor oluyor.
Bir de bu işe katkı koyması gereken bazı yetenekler kaçak güreşip, önüne gelen net pozisyonları cömertce harcayınca gol sevincini dahi yaşamak haram hale geliyor.
Abdullah Tazgel’deki form yükselişi ne kadar sevindiriciyse, Eren Tunalı’daki düşüş düşündürücü.
Mevcut kadro içinde tutulması gerekli olan oyuncular var.
Önümüzdeki sezon için önem arzettiğini düşündüğüm Yusuf Sertkaya bu isimlerin öncelikli olanı..
Evett.
Yazının başlığında yapılacak çok şeyler olduğunu ifade ettim.
Artık, bundan böyle kulübün önümüzdeki sezona ve geleceğe yapılandırılması gerekiyor.
Mayıs ayında bir kongre daha yaşayacağız.
Sportif anlamda takımın düşüyor olmasının tek müsebbibi tabi ki mevcut yönetim değil.
Ama kucağında bulduğu nurtopu gibi sahipsiz yavruyu, besleyip, geliştirebilecek refleksleri gösterebilirse ve finans sorununa çare bulabilirse devam etmek arzusunu güçlü kılabilir.
Not:
Kelleşip, sararan çimleriyle, bakımsızlıktan mezraya dönen 100.Yıl Atatürk Stadı'nın, son bir ayda kendine gelmiş olduğunu görmek sevindirici.
Bakım için gerekli malzemelerin temin edilmesiyle birlikte, Muhittin İpek dostumuzun elinin deydiği gözle görülüyor.
Bila bedel olmak suretiyle, bilgisi ve emeğini esirgemeyen Muhittin İpek’in Vakıfköy’deki sahalar için de kolları sıvamış olması takdire şayan.
Sağ olsun var olsun.
Yorumlar
Kalan Karakter: