Geçen haftaki yazımın sonlarına doğru, bu müsabakaya işaret ederek; grubun en zayıf durumdaki takımı ile oynayacağını yazıp; ciddiyet ve önem vererek oynamalıyız demiştim.
Bu klasman berbat bir klasman.
Geçen yıldan beri hep aynı şeyi söylüyor ve yazıyorum.
Bu klasmanda, ister Beyaz olsun, ister Kırmızı, hangi grupta olursan ol; her takım birbirini yenebilir...
Neyin ne olacağı asla bilinmez...
Sürprizlere olabildiğince açık...
TFF. 1. Ligini mümkün olduğunca takip ediyorum.
İnanın bizim oynadığımız iki yıl önceki lig değil..
Müthiş aşama kaydetmiş ve her sene üstüne koyarak gidiyor.
Hattâ süper lig kalitesine yakın bile diyebilirim.
Ama, bir alt lig olan 2. Ligdeki kalite düzeyi çok düşük.
Belki de, sanıyorum yabancı oyuncu farkı kaliteyi belirliyor.
Bulunduğumuz ligde zaman zaman müsabaka takip etmek eziyet haline geliyor.
Beklediğimiz oyun kalitesini bulamayıp, sürprizlere de açık değilsek; zor dostum zor.
Evdeki hesaplar, sahaya gelince tutmuyor.
Daha bir hafta önce, arka arkaya bulduğumuz gollerle 3 puanı deplasmandan getirirken; sonraki üç haftanın puanlamasını da yapıvermiştik...
İçeride Kırşehir ile Zonguldak Kömür'den 6 puan, Kırklareli'den de en kötü 1 puan..
Şüphesiz gönül böyle istiyor tabii...
Lâkin, gerçekler, gönüllere şans tanımıyor maalesef...
Aslında çok fazla, uzun uzadıya maçın içine de girmek istemiyorum.
Kaybedince şevkim kırılıyor. Kalem oynatasım gelmiyor açıkçası.
Ama, yine de birkaç şey yazayım ki; maçları seyredemeyen okuyucularım bilgilensinler.
Takım ilk onbiri geçmiş son iki haftanın aynısıydı.
Müsabakanın ilk çeyreğine hızlı ve atak başladık. Bir topumuz direkten döndü.
Oyuncularımız geçmişe nazaran daha bir diri daha bir özgüvenli duruş gösteriyorlarken, taraftar sayısında da artış vardı.
Hem pazar günü olması hem de oyuncuların hafta içi, "Bizi yalnız bırakmayın" söylemleri karşılık bulmuş.
Oyunu kontrol ediyorken, 20. dakikada rakibin çıkış denemeleri başladı.
Sol savunma bölgemizdeki boşluğa atılan toptan hareketle, demarke durumda atılan şutun Canberk'den geri dönmesine, koşu yapan iki oyuncudan biri olan Fatih'in kale sahası içinden vuruşuyla golü yedik.
Burada ilk önemli tespit, daha halâ bir sol kanat savunucusu oyuncu belirleyememiş olmamızla birlikte, kalecimizden dönen toplara müdahil olamamamız handikaptır.
Ayrıca, kale sahası içine düşürülen toplara; özellikle köşe vuruşu olan duran toplara Canberk çıkmalı.
İki pozisyon böyle verdik. Biri üstten diğeri yandan sıyırıp gitti.
İlk çeyrek sonrası anlamsız bir düşüş ve koordinasyon eksikliği yaşadık.
İşte o anlarda da golü yiyiverdik. Bu kadar kolay gol yenmez. Yenmemeli...
Bilâl'in pozisyon hatası sonrası, atılan sert şutun, Canberk tarafından dönmesi sonrası, koşu atan rakibin seyredilmesi affedilir gibi değil.
Akabinde hemen toparlandık. Silkelendik.
Sağ tarafımızdan rakip ceza sahasına doğru yaptığımız bir tac atışını kafayla sektirip, topu Çağatay ile buluşturduğumuzda;
Çağatay müthiş bir sağ ayak vuruşuyla topu üst ağlarla buluşturdu.
Ne gariptir ki bu muhteşem golün sefasını süremeden, rakibin ilk gelişinde, ceza sahası içinde yetersiz kalan ve acemice olan savunma müdahaleleri, aleyhimize penaltı ve gol getirdi.
Rakip çıkışlarında biz mi çok yetersiz ve acemiydik?
Rakip mi çok becerikliydi?
Açıkçası karar veremedim.
Çünkü; eğer rakip bu manâda iyiydiyse, bunca haftadır neredelermiş..?!
İkinci golü yedikten hemen sonra hoca üçlü savunma, beşli orta saha ile ikili forvet düzenine geçerek oyun planında değişiklik yaparken dakikalar 55'i gösteriyordu.
Oysa, Bilal'i oyundan almadan, gerçek mevkii olan orta sahaya kaydırarak, oyun içi değişikliğe ve üçlü savunmaya daha erken geçebilirdi.
Üstelik bu sayede, bir değişiklik hakkını da heba etmemiş olurdu.
Çünkü, 70'lerde yine son oyuncu hakkını kullandı.
Nasıl olur, nasıl yaparız bilmemm...
Ancak gol pozisyonu yaratma konusunda büyük bir kısırlık çekiyoruz.
Planlı gol girişimi ve organizasyonu yapma konusunda iyi değiliz.
Ancak, ani çıkışlar sonrası, kontra gol bulabiliyoruz.
Çağatay dışında gol atan oyuncu sayımız çok az.
Saman alevi gibi yanıp, sönen, hücum girişimlerini devamlı kılamıyoruz.
Çabuk oynayıp, tempoyu arttırırsak, ancak rakip ceza sahasına giriş yapabiliyoruz.
Organize rakip ataklarda ise hazan yaprağı gibi kolayca savruluyoruz.
Bu arada yazmadan geçmeyeyim.
Kırşehir uyuta uyuta oynadı.
Üç dakikada bir oyuncular kendilerini yere bıraktılar.
Ritim tutturmamıza izin vermediler.
Bu, sahada yatışlara bir çare bulunmalı.
Evet. Futbolcu sağlığı tabi ki önceliklidir. Ama sabote edilmemek kaydıyla...
Son olarak;
Ne olur şu saha içine yabancı madde atma huyundan vazgeçin ya..
Yine küfür, yine küfür..
Yetmedi, yardımcı hakeme saldırı teşebbüsü..
Ne futbol olarak, ne taraftar olarak, bu işin içinden böyle çıkamayız..
Paraya takla attığımız bu zor günlerde; yine para cezası, yine seyircisiz cezası..
Durun bakalım ne olacak?
Durum, vahim ötesi..
Yorumlar
Kalan Karakter: