Bursa’nın çıkış noktalarından birisi de İstanbul Yolu…
Şehir merkezine hem girenin hem de çıkanın izlediği vitrin bir nevi!..
Ancak çağa uygun hale bir türlü getirilemedi…
Halen daha 80’li yıllardan kalma binaların varlığı, kaçak yapıların çok olduğu bölge.
Çağa uygun bir hale getirilerek gerçekten şehre değer katacak bir vitrin olması için daha ne kadar beklenmesi gerekiyor?
Kentin dönüşmesi için ne bekleniyor?
***
Aslında hiçbir şey beklenmiyor…
Ah bir de açılan davalar olmasa güllük gülüstanlık!..
Peki ama neden açılıyor bu davalar hiç merak ettiniz mi?
Bugün Türkiye’de bir davanın sonuçlanma süresi ortalama 3-4 yıl…
Kimin o kadar zamanı var ki?
Bugün ben size Beşyol’dan bir hikaye anlatacağım…
Bakmayın siz hikaye dediğime…
Birebir yaşanmış bir gerçek kesit!..
***
Bundan 6-7 sene önce, yani Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’yken, Beşyol’da bir kavşak yapılmasıyla ilgili bir girişim başlatıldı.
Kavşak yapılacak yerlerdeki binaların kamulaştırılması gerekiyordu.
Kamulaştırılacak ama, devlet herkese bol keseden para dağıtırken buradaki hak sahiplerine nedense cimri davranmayı tercih ediyordu.
Kamulaştırmaya karşı dava açıldı… Dava son aşamaya geldiğinde, yanış kamulaştırma kapsamına giren kişilerin paralarının ödenmesi aşaması geldiğinde, sürpriz bir kararla Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe ‘metan yorgunluğu’ nedeniyle görevden alındı. Onun yerine İnegöl’de 3.cü kez İnegöl Belediye Başkanı olmuş Alinur Aktaş getirildi. (Alinur Aktaş’ın yorgunluğu değil, gençliği vardı!)
Belediye Başkanı değişikliği Beşyol’u da çıkmaza soktu. Çünkü yeni bir anlayış, yeni bir bakış ortaya koyuluyordu. Türkiye’nin en borçlu belediyesiydi Bursa Büyükşehir Belediyesi.
Avukatlar gelip hak sahiplerine dediler ki; “Biz kamulaştırmadan geri çekiliyoruz. Çünkü belediyenin bu kamulaştırmayı ödeyecek parası yok.”
Hoop kaldı Beşyol, öksüz ve yetim!..
***
Ancak bir süre sonra bölgenin şuyulandırmaya girdiğini ve kentsel dönüşüm alanı ilan edildiğine ilişkin taraflara yazı geldi.
Beşyol öksüz ve yetim değilmiş…
Burada bir parantez açarak şuyulandırmayı tarif edelim:
Şuyulandırma ilkesel olarak var olan bir arsanın kullanım hakkına bağlı olarak farklı parsellerle birleştirildikten sonra hisseli bir biçimde mal sahiplerine veya başka birilerine kat mükiyeti olarak sunulmasıdır.
***
Ancak başka bir düğüme neden oldu bu gelişme…
Şimdi, mevcut konumdaki dükkanlar ve evler yani caddenin hemen yanındaki yapılar yıkılacak ve arka taraftan dükkân ve ev verilecekti.
Böylelikle hem belediyenin kasasından para çıkmayacak hem de insanlar mağdur olmayacaktı.
İyi ama ön taraftaki binalar yıkılınca, arkadaki ev ve dükkanlar direkt olarak İstanbul Yolu Caddesi’ne çıkmış oluyordu. Yani ev ve dükkanların pozisyonları değişmiş oluyordu.
Belediyenin sunduğu imkanlar insanlara çok da yeterli gelmedi. Özellikle böyle cadde üzerinde kalan insanlar ya da alt katı dükkân üst katı ev olarak binasını kullanan insanlar belediyenin sunduğu imkanlardan yararlanmak istemedi.
Zaten sunulan para da kamulaştırma sürecindeki taraflara bilirkişinin belirlediği rakamlardan daha düşük rakamlardı… Bir de üstüne Büyükşehir Belediyesi hak sahiplerine, “Biz size para ödemek istemiyoruz, biz size inşa ettiğimiz rezerv alanlardan yerlerden yer vermek istiyoruz” diyordu.
Ancak ortada şöyle bir problem vardı…
Verilmek istenen yerlerin henüz temeli bile atılmamıştı…
Haliyle evleri ve dükkanları yıkıldığında ne kalacak evleri ne de iş yapacak dükkanları kalmış olacaktı…
Diyelim ki, ikisinde de kiraya çıktı…
O zaman kazandıkları geçimlerini bile sağlamayacaklardı… Kaldı ki, yeni adresinin konumu da müşterileri tarafından bilinmeyecekti. Ayakları dükkanından kesilmiş olacaktı.
Orada dükkânı olanların zaten küçük esnaf olduğunu ve minimal para kazandığını hatırlatmama gerek yok sanırım.
***
Tabi hal böyle olunca, insanlar da mağdur olmamak için şuyulandırmaya itiraz davası açtı. Ama hepsi değil…
Yani bazı kişiler bunun peşine düşmeyecekleri için Büyükşehir Belediyesi’yle anlaşmanın yoluna gittiler. Hatta bu süreçte belediyenin anlaştığı hak sahipleri de oldu.
Mesela, yeri arka tarafta kalıyordur yada oturduğu ev aslında tapuda tarla olarak gözüküyordur… Onlar ayaklarına gelen fırsatı tepmedi ve Belediyeyle anlaştı.
Ancak davasının peşine düşenler için dava açıldı. Bu dava kapsamında bilirkişi heyetleri incelemelerde bulundu. Ve sonuç: Hak sahipleri haklı…
Ancak bilirkişilere itirazlar edildi… Bu arada her parsel için ayrı ayrı bilirkişi geldiğini de eklemeliyim…
Neyse süreç bu şekilde ilerlerken davacı tarafa bir SMS atılıyor…
Tebligatı SMS olarak telefonunda gören taraflar haliyle şaşırıyor…
SMS’te özetle şöyle diyor: “Büyükşehir Belediyesi, ada bazında 3’te 2 çoğunluğu sağlamıştır. Geriye kalan 3’te 1’in, 3’te 2’lik kısmın haklarını zedelememesi için gereken yetkiyi kullanarak açık arttırmayla yerlerini satılacaktır. 15 gün içerisinde Büyükşehir Belediyesi Kentsel Dönüşüm Ofisi’ne gelerek size sunacağımız teklifi dinleyebilirsiniz. 15 gün içerisinde gelmediğiniz takdirde yerleriniz satışa çıkarılacaktır.”
Özetle ana hatlarına değindiğim mesaj, tabi ki insanlar arasında korku yarattı ve mesajı alır almaz Büyükşehir Belediyesi Kentsel Dönüşüm Ofisi’ne giderek anlaşmaya çalıştı.
Ancak burada bir hata vardı…
Hiçbir tebligat, SMS’le bildirilemez!..
Tebligat dediğimiz şey; elden teslim edilmeli, elden teslim alınmalıdır. Yok ben görmedim, bana gelmedi denmemeli, denememeli…
Peki nereden çıktı bu SMS…
Hak sahipleri bunu Belediye’nin Kentsel Dönüşüm Ofisi’ne sorunca şöyle bir cevap almışlar: “SMS’i yanlışlıkla gönderdik.”
***
Son Not:
Yazının bundan sonraki kısmını okumak isteyenler için 1 (bir) günlük ara istiyorum…
Yorumlar
Kalan Karakter: