Siyasi partiler yerel seçimlere kilitlenmiş şekilde bir süreç yaşarken, vatandaş ise kendi meşguliyetleriyle uğraşmakta.
Nasıl yani, vatandaşın bu konuda heyecanı yok mu?
Sonuçta bulundukları bölgeleri yönetecek, belki çevrelerini daha yaşanılır hale getirecek, daha kaliteli yaşam standartlarına kavuşturacak kişileri belirleyecekler.
Ve normalde yerel seçimler, her dönem vatandaş için önem taşırken,
Nasıl bir meşguliyet ki, bu heyecanlarını yitirmelerine sebep olabiliyor?
Yanıtı; kısa, net ve oldukça geçerli: Geçim derdi!
Evet aslında bu, her dönem var olan ve zaman zaman birçok insanın muzdarip olduğu bir dertti.
Fakat şimdilerde genele yayıldıkça yayıldı, büyüdükçe büyüdü maalesef...
Ve doğal olarak da insanlar, evlerindeki kaliteli yaşam standartlarını yakalamanın hayalini bile unutmuşken,
Çevreymiş, sosyal yaşam alanlarıymış, trafikmiş,
Şu belediye başkanı olunca hepsini halledecekmiş,
Diğeri olursa bunları beceremezmiş,
Artık kimsenin çok da umurunda değil!
Çünkü vatandaşın nasıl geçinebileceği, ayı nasıl sağ salim atlatabileceği, çocuğuna nasıl harçlık vereceği, nasıl okutabileceğini, artan kirası, ödeyemediği faturalarını, sağlıklı beslenmek için alamadığı temel gıda ürünlerini, ulaşım giderlerini nasıl yettirebileceğiyle ilgili oldukça yoğun, hayati gündemi ve meşguliyetleri var.
Yani kimse kusura bakmasın ama devamlı yarı yolda bırakan, umutlarını el birliğiyle bitiren, güven kaybı yaşatan siyasi figürler artık seçmenin çoğunluğunun umurunda bile değil!
Hatta durum öyle bir hal aldı ki,yıllarca vatandaşlık bilinciyle, sabahın erken saatlerinde heyecanla oy kullanmaya giden vatandaşların oy kullanmayla ilgili umarsızlığına bile şahit oluyoruz.
Ve muhtemelen,önümüzdeki seçimlerde “bize oy verin” söylemlerinden çok vatandaşı belki de oy kullanmaya ikna etmek çok daha mühim olacak gibi...
...
Durum tespiti yapma açısından genel olarak incelediğimizde;
TÜİK; Eylül ayı enflasyon rakamlarının 4.75, yıllık bazda ise 61.53’e yükseldiğini açıkladı.
Bildiğimiz üzere memur ve memur emeklileri, toplu sözleşme zammına ek olarak enflasyon farkı alacakları için bu veriler onlar için oldukça önemli.
Kaldı ki, temmuz ayında yüzde 6 sözleşme zammı alan bu kesim,
Belirlenen enflasyon oranlarını aşan miktarlarda maaş zammına hak kazanacaklar ve eylül itibariyle yüzde 18’i aşmış durumda olsa da; Ekim, Kasım, Aralık aylarındaki enflasyon oranlarıyla netleşecek.
Bunun yanında enflasyon rakamlarının maaşlara yansıması sebebiyle, oldukça önem arzettiği diğer kesim ise; SSK ve Bağ-Kur emeklileri...
Onlar da 6 ayda oluşan enflasyon oranı kadar zam alacaklar ve şu an yılın kalan 3 aylık verilerini sabırsızlıkla bekliyorlar.
Asgari ücret zamları ile ilgili ise; asgari hayata alışkın bu kesim için henüz Asgari Ücret Tespit Komisyonu, önümüzdeki yıl uygulanacak zam oranlarıyla ilgili bir çalışma başlatmamış olsa da,
Birkaç gün önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan'ın, katıldığı bir toplantıda “Asgari ücret zammı için işçi sendikaları ve işverenlerle temas halinde olacaklarını” belirtmesi, asgari ücretliyi Aralık sonuna kadar yine bir sabır ve umut yolculuğuna çıkardı veya gerçekten çıkarabildi mi bilemiyoruz.
Çünkü her ne kadar TÜİK, rakamları bu şekilde açıklasa da, Enflasyon Araştırma Grubu'nun (ENAG) nun açıkladığı enflasyon verileri; Eylül’de 6.24, yıllık ise 130.13 olup TÜİK’in açıkladığı ve memur, emekli, asgari ücretliyi maaş-zam oranları anlamında etkileyecek rakamların çok çok üstünde.
Yani bu durumda belirtilen enflasyon oranlarına göre alacakları maaş zamları evdeki hesabın çok gerisinde kalacak gibi duruyor.
Ve her zaman “Memnun memur ve memnun emekliler” diye tabir ettiğimiz memur sendikası üyelerinin dahi maaşlarına yansıyacak bu rakamlardan “memnun” olmadıklarına yaptıkları açıklamalarla da tanık olduğumuz günler yaşıyoruz.
Ve her nedense, ülkece matematiğimizin zayıflığından mıdır nedir bilinmez,veriler ve vatandaşın cüzdanına yansıyan rakamlar bir türlü uyuşmuyor.
Yine bazı işçi sendikalarının ortak verilerine göre; 4 kişilik bir ailenin “açlık”, yani sağlıklı beslenme gider sınırı, bir ay içinde 1136 TL artarak 13 bin 334 TL’ye yükselirken,
Yine eylül sonu itibariyle “yoksulluk” yani gıda, konut, ulaşım, eğitim, sağlık, giyim gibi zorunlu gider sınırının 3 bin 700 TL artarak 43 bin 433 TL’ye ulaştığı belirtiliyor.
Eh! Evlilik, çoluk çocuk çok maliyetli iş bu zamanda derken,
Bekar bir çalışanın yaşama maliyetinin ise; Ağustos ayında 15 bin 813 Tl iken eylül sonu itibariyle 17 bin 336 TL olduğu da yine açıklanan rakamlardan...
Yani öyle bekar kalırsam her şey kolay demek de zor!
Ve yaşayarak öğrenmek zorunda kaldığımız gerçek ve uçuk veriler düşünüldüğünde; aldığımız zamlı maaşlar çoktan erirken, yıl sonuna kadar bize düşen, yine sabrın yolları...
...
Bunca detaylı veriden sonra merak ediyorum;
Neden ekonomik verilerde alt gelir grubunun kazan(ama)dığı maaşlar hesaplanır hep!
Şuncacık paralar için neden böyle büyük hesaplar, günlerce süren pazarlıklar yapılır da,
Neden tokluk sınırı ve zenginlik sınırı hesapları yapılmaz, ya da zaten zengin olanların hesabı tutulmaz!
Neden hep ne kadarla aç, ne kadarla yoksul kalmayacağı arasında bir limit belirler bize birileri,
De,
Neden şu kadar maaşla kendine ve çoluk çocuğuna kaliteli bir hayat sağlayabilir, geleceği için yatırım yapabilir,
Ve emeklilikte hesap kitap yapmadan, emekliliğinin doyasıya keyfini çıkarabilir hesapları yapılıp,
Bu verilerle maaşları düzenlemez yine o birileri...
Ve neden her dönem, insanımıza hep bu asgari yaşam standardı reva görülür!
Yorumlar
Kalan Karakter: