Bayramlar kimi zaman ödül, kimi zaman kutlama ve kimi zaman bir zaferi anmaktır.
Ve biz bu yıl hem müslümanlara ramazan sonrası bahşedilen bayramı kutlarken;
Hem de Atatürk’ün egemenliği kayıtsız şartsız milletin olduğu yönetim şeklini başta çocuklar olmak üzere tüm yurttaşlara armağan ettiği iki bayramı buruk bir şekilde kutladık...
Kaldı ki deprem dolayısıyla yakınlarını, evini, barkını ve anılarını enkaza gömen binlerce depremzedenin yaşadığı acıyı bilerek, coşkuyla kutlamak zaten öyle kolay değildi.
...
Bayram öncesi Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklama ise; depremde kırılan fay hatları gibi yıllarca aktif olan ve her an yıkıcı sonuçlarıyla nemalanan büyük bir algıyı kırdı.
Ve bu kırılma bir felakete yol açan kırılma değil!
Felaket tellallarını yıkıp geçen bir kırılmaydı...
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında iki önemli başlık vardı. Birincisi:
“Ben Aleviyim, Hak-Muhammed-Ali inancı ile yetişmiş samimi bir Müslümanım”
İkincisi ise:
“Harama Beytülmal’e el uzatmam” sözleriydi.
Evet, bu sözler gündeme damgasını vurdu.
Yıllardır Alevi olduğunu açıkça söylemenin sıkıntısını yaşayan birçok insan için.
Ve muhalefeti, Kılıçdaroğlu’nu ale
Ne olacak şimdi?
Nereden vuracaklardı?
Aynı yerden vurmaları bu saatten sonra bir şey kazandırmayacağı gibi bu tür sözlerin artık tepki doğuracağı ortada!
Kim bilir!
Belki de artık bu topraklarda; din, mezhep, etnik köken üzerinden siyaset devri bu açılımla son bulacak.
Yüzyıllardır Alevisi, Sünnisi, Kürdü, Türkü, Lazı, Çerkezi, Balkanı, Hristiyanı, Yahudisi rengarenk beraber yaşayan bu insanları, siyasete alet edip ve maalesef çoğu zaman başaran zihniyet, belki artık vazgeçer umudu doğdu yüreklerde...
Çünkü sevinçlerimizi, hüznümüzü beraber yaşıyorsak sırf kendi menfaatleri için bizi ayrıştırmaya kalkanlardan çok bıktık!
Çünkü biz aynı gemideyiz,
Çünkü biz dert değil, zenginlik gördük hep beraber yaşamayı,
Çünkü beraber yaşayabildiğimiz kadar “biz” olduk!
Neden ortak sıkıntılarımız olduğu yerde dururken,
Neden bunlara çözüm aramak varken,
Neden hep birileri öteki olmak zorunda!
Üstelik öteki kim?
Komşum, sıra arkadaşım, dostum belki eşim, düşmana karşı omuz omuza savaştığım, zaferlerimizde, başarımızda beraber güldüğüm, marşlar türküler söylediğim “biz”değil mi?
...
Kılıçdaroğlu’nun diğer söylemi “Beytülmal’e el uzatmam” sözlerine vurgu yapması da bir o kadar mühimdi.
Peki Beytülmal ne demekti:
Hazreti Peygamber döneminde, halkın bağışlarının ihtiyaç sahiplerine adil şekilde dağıtılması için hassasiyetle kurulmuş bir kurum denilebilir.
Beytülmal’in daha geniş anlamı da devlet hazinesidir.
Osmanlı zamanında da bu sistem hassasiyetle devam etmiştir.
Ve buna el uzatmak büyük günahlardan sayıldığı gibi kanunen de büyük suçlardan görülmüştür.
Günümüzdeki anlamı da;
Yine halkın iyi niyetli bağışlarıyla oluşturulmuş yardım kurumları ve yine halkın vergileriyle oluşturulan devlet hazinesi, Beytülmal kapsamına girer.
Ve bu kurumların başındaki; gerek kişilerin gerek yetkili merciilerin, bu hazineyi halkın yararına koruması ve halkın ihtiyaçları için kullanılması gerekirken;
Bu kutsal ve yasal havuza; göz dikmesi, el uzatması, usulsüzlük, sorumsuzluk, kendi menfaatine kullanması:
Hem vatandaşın en çok güven duyduğu kurumlara güvenin zedelenmesine, hakkımızın elimizden alınmasına, hem yaşam standartlarımızın düşmesine ve yine herhangi bir felaket anında ihtiyaçların karşılanamamasına, vatandaşın mağduriyetine,
Hem de dini ve vicdani anlamda da büyük bir vebale sebebiyet verdiği gibi hukuki olarak da suç teşkil eder.
Kaldı ki kısa süre önce deprem sürecinde Kızılay, çadırları hem zamanında yetiştirememesi, hem de depremzedelere dolaylı şekilde satışını yapması, vatandaşın gözünde böyle önemli bir kuruma karşı bakışının değişmesine vesile olmuştu.
...
Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri mühim ve doğru olduğu kadar kendisi açısından da büyük bir sorumluluk, beklentilerin oluşması ve karşılanmasını da ayrıca ifade etmektedir.
Mesele şu ki; Bu noktadan sonra eğer iktidara gelirlerse;
Şimdiye kadarki muhafazakar kimliğe büründüğün kadar kabul görürsün algısının yerine, şu an kimi çevrelerce ortaya atılan CHP geldiğinde bu kez Alevi olmak kabul gerekçesi olacak söylemlerinin de algı çabasından ibaret olduğunu, doğru olmadığını göstermesi gerekecek.
Çünkü vatandaş etnik, din, mezhep, dindar, dinsiz ayrımından alabildiğine bıkmış ve siyasetin onlar için biçtiği kimliklerden yorulmuş durumda!
Tek istediği; kendi gibi olarak kabul görmek, liyakatı layıkıyla yaşama arzusu, Beytülmal’e riayet ve siyasilerin sözlerinin arkasında durma beklentisi o kadar...
Yorumlar
Kalan Karakter: