Milli eğitim; Ulus devlet yapılarının oluşmasıyla birlikte sistemsel olarak gelişmeye başlamış olup,
Ait olduğu milletin ve devletin ihtiyaç ve yönelimlerine cevap verecek şekilde kurgulanan; tarihi, kültürel, felsefi, bilimsel, sosyal ve yasal bir çerçevesi olan eğitimdir.
Yani milli eğitim; devlet tarafından millet için oluşturulan, desteklenen ve sürdürülen bir icraat alanını ifade ederken,
Okul öncesi eğitimden yükseköğretime kadar çeşitli kademe ve türdeki okullardan oluşan eğitime ise milli eğitim sistemi denir.
...
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük önder Atatürk ise eğitim ile ilgili;
“Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar ister” diyerek Cumhuriyet’in öncelikli amacını bu sözlerle açıklarken,
Devamında ise, savaş meydanlarında kazanılan zaferleri yeterli görmediğini,
Asıl zaferin ekonomik kalkınmayla kazanılacağını vurgulayarak, kalkınmanın anahtarını da eğitim olarak görür.
Ve eğitim politikasının temel ilkeleri olarak da,
Ulusal, bilimsel, karma, uygulamalı, laik, disiplinli ve eğitimde fırsat eşitliği sağlanması şeklinde olup,
Ayrıca halk eğitiminin önemi, eğitim birliğinin sağlanması ve öğretmenlere değer verilmesi de Atatürk’ün yine eğitim politikalarındandır...
...
MİLLİ EĞİTİM BAKANINDAN ŞAŞIRTAN AÇIKLAMA!
TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi ile Sayıştay raporlarının görüşmeleri devam ederken,
Milletvekillerinden sonra Milli eğitim ve bağlı kuruluşların bütçe açıklaması ile ilgili kürsüde söz alan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin;
Çocukların başarı seviyesiyle ilgili verilerden başlayarak; dijital bağımlılık, obezite ve şiddete karşı aldıkları tedbirler, müfredat, deprem bölgesindeki öğrencilerle ilgili ve daha birçok konudan bahsederken,
“Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2023 yılı itibariyle geçerli 2 bin 709 tane protokolü var. Bu protokollerden bin 167 tanesi resmi kurumlarla, 550 tanesi STK'larla, 986 tanesi ise TEMA'dan Kızılay'a bir sürü STK'yla protokol yaptık” diye açıklama yaparken devamında öyle sözler kullandı ki,
Bu sözler ekranlardan yayınlanmamış olsa, duyduğumuzda çoğumuzun abartı veya yalan deyip inanmayacağı sözler olurdu. Keza Milli Eğitim Bakanı sözlerini şöyle tamamlıyordu:
“Bunların içerisinde; sizin tarikat, cemaat dediğiniz, bizim STK dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Onlarla protokol yapmaya da devam edeceğiz ve onlara teşekkür ediyorum. Çünkü onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor.”
Ve ben yine de iyimser olmaya çalışıp belki meclisteki gergin ortamdan kaynaklıdır diye düşünmek istiyorum.
Fakat bu sözleri söyleyen bir bakandı!
Ve tarikat,cemaat kavramlarını meclis kürsüsünde açıkça ifade edebiliyordu...
“Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz. En doğru en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır." Mustafa Kemal Atatürk
...
Öncelikli çocuklarımızı koruma görevini sayın bakanın neden tarikat ve cemaatlere bıraktığını anlamakta zorluk çekiyoruz.
Kaldı ki burası koskoca Türkiye Cumhuriyeti çok şükür devletimiz de,koruyacak kollayacak güçte.
Ayrıca 1990’lı yıllarda yine bu tür sebeplerden,
başta Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde malum cemaate açılan o kapıları unutmayalım lütfen.
Hani bu bölgelerde yine terör nedeniyle;
“Çocukları kurslarımıza, yurtlarımıza alalım, okutalım” deyip,
“Ayrıca dini değerlerimizi de öğretelim ve eğitimli dindar nesiller yetiştirelim” demişlerdi.
Ve o vakitler daha küçük bir toplulukken,
Sonra gittikçe artarak büyüyüp,
“Çocuklar büyüdü, yetişti artık devlete hizmet etsinler” teklifiyle devlet kadrolarını ağ gibi sardılar.
Yetmedi!
Ve küçük bir topluluktan, cemaate; cemaatten büyük çapta örgütlenmeye,
“Ve devlet olma vaktidir” deyip darbe yapmaya bile kalktılar.
“Efendiler, biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil; bilakis, bu tip yapılar din ve devlet düşmanı olduğu, Selçuklu ve Osmanlı’yı bu yüzden batırdığı için yasakladık.” Atatürk
...
Neticede; terör belasına bulaşmasın diye çocukları kollamalarına, kucaklamalarına izin verilen bu cemaatin de aslında bir terör örgütü olduğunu anlamak ise neredeyse 30 yılımızı alırken, büyük bedeller ödemek zorunda kaldık...
Evet, insanoğlu beşer ve şaşar!
Hata yaparız, yanılırız. Lakin bunlar tecrübe olur geri kalan hayatımızda...
Ama daha 10 yıl kadar önce yaşadığımız ve kimi zaman hala tedirgin eden bu süreçten sonra,
“Yine aynı döngüye mi giriyoruz acaba” telaşını yaşatmak doğru mu?
Ve bir bakanın milli eğitim kavramından anladığı gerçekten tarikat ve cemaat işbirliği mi?
Milli eğitim demek milli tarikat veya milli cemaat mi demek oluyordu yoksa!
Halbuki Atatürk;
“Milli Eğitim´in gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlâklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir” Diyerek amaçlarını anlatıyordu bizlere en çok da muhakkak ki bu konunun en üst mercilerine...
Ve yine bir sohbet sırasında;
“Cumhurbaşkanı olmasaydım Milli Eğitim Bakanı olmak isterdim" diyordu...
Ve işte Atatürk milli eğitimi bu kadar mühim görüyor ve önemsiyordu...
Bilmem anlatabildik mi?
Yorumlar 3
Kalan Karakter: