Size sahildeki bir taşı getirsem ve satmak istesem bu taşı almak ister miydiniz?
Cevabınız ‘hayır’ olacaktır elbette.
Peki ben size bu taşı ‘Sevgi taşı’ olarak satmaya kalksam ve bu taşı değerli kılan özelliklerinden bahsetsem?
İşte cevabınızın bu sefer değişme ihtimali olma üzerinde düşünürsünüz.
Peki ben bu taşın, size ve sevdiklerinize uğur getireceğini, yayacağı enerjiyle stresten uzak tutacağını söylesem.
İşte o zaman yüzde 90 bu taşı alacaksınızdır.
Peki son olarak…
Bu taştan dünyada sadece sayılı ailelerde olduğunu ve birçok kişinin bu taşa sahip olmak isteyebileceğini belirtsem. Ve bu taşı gizemli bir şekilde satmaya kalksam…
O zaman da işte bu taşı almak için rakiplerinizle yarışırsınız. Ve sonunda da en yüksek fiyatı vererek bu taşı almak istersiniz…
İşte hayat da budur!..
Siz bir objeye ne kadar çok anlam katarsanız o objenin alıcısı o kadar fazla ve fiyatı da o kadar pahalı olacaktır. Bir objeye ne kadar az kişi sahip olursa o kadar değerli olur…
***
Dünyadaki en fazla madenlerden biri de elmastır. Elmas, en sert taş olarak da geçer. Kendisini hiçbir şeyin çizmesine izin vermez, fakat kendisi her şeyi çizebilir.
Ama elması değerli yapan şey, tüm dünyadaki rezervlerin yüzde 25’inin bir şirket tarafından çıkartılarak pazara sürülüyor olması.
Fakat en büyük pazarlama yöntemini ise Marilyn Monroe, “Elmaslar, kadınların en iyi arkadaşıdır” sözüyle yapmış…
***
Peki biz ne kadar değerliyiz?
İnsan olarak kendinize sorun lütfen ne kadar değerliyiz?
Ülkede para enflasyonundan çok insan enflasyonu var.
Her insan kendisini değerli hisseder elbette.
Fakat, bir başkası için değerli olabilmek için bazı özellikleri taşımanız gerekiyor.
Gerçi çoğu zaman tek bir özelliğiniz sizi değerli yapmaya yetmez. Bu nedenle birkaç farklı değerli özellik sağlamanız gerekir.
Bugün…
Her sokak başına açılan üniversiteler nedeniyle güzel bir mezun işsizlik oranını yakaladık.
Üniversiteyi bilim yuvası olarak görmek yerine ticarethane ve sömürülecek çocuklar olarak gören ülke ve yerel yönetimler, her sokak başına akademik eğitimi sağlayacak okulların açılmasını istemektedirler.
Fakat bu okullardan mezun olan çocukların maalesef çalışacak bir iş bulamamasını çok da önemsememektedirler.
Bir mühendisin veya öğretmenin zincir marketlerde kasiyer olarak çalışması sizin de içinizi acıtmıyor mu?
Ama bunun sorumlusu kim!..
Denizdeki taşlar gibi, her yıl binlerce üniversite mezununu işsiz bırakan devlet, hem yapılan işin kalitesini düşürüp hem de emeği ucuzlatmış olmuyor mu?
Ucuz ve niteliksiz iş gücünü değerli kılarken, pahalı ama nitelikli iş gücüne değer vermeyen işverenler tarafından yönetilen şirketler, hem kendi sektörlerini hem de sektörlerini etkileyen müşterilerini daha da dibe gömüyor.
Sonra bir gün, biri çıkıyor ve ‘Ne oldu bize, neden düzelemiyoruz, belimizi bir türlü doğrultamıyoruz?’ diyor!..
***
Son Not!..
Siz hiç, altının paradan daha değersiz olduğunu gördünüz mü?
Maalesef bizim ülkemizde öyle!..
Bugün, üniversite mezunu gençler, üniversite mezunu olmayan gençlerden daha değersizler.
Beyaz yakalılar, asgari ücretle bile iş bulmakta zorlanırken, mavi yakalılar; verilen parayı beğenmeyerek işten gönüllerince rahat çıkabiliyorlar…
Yorumlar
Kalan Karakter: