Üniversitedeyken ‘Kadının medyadaki yeri’ adlı çalışma yapmıştım.
Çalışmamda daha çok medyada yer alan kadın söylemleri üzerinde durmuştum.
Bunun için de kavramları tam olarak açıklamak gerektiğini ifade ederek; kibarlık olsun diye ‘Bayan’, evlenmemiş olduğunu gösteren ‘kız’, evlenmiş olana ‘kadın’, toplumsal Türk geleneği olan ‘Avrat’, daha soylu ve yönetici görevlerde bulunan ‘Hanım’ veya ‘Sultan’ gibi kelimeler üzerine yoğunlaşan çalışmamda aslında kafaların ne kadar da karışık olduğu ilk defa yüzüme çarpmıştı…
Çalışmamı tek tek burada anlatacak değilim.
Fakat, kadın ve kız kavramının nasıl karıştırıldığını biraz anlatmak isterim.
***
Geleneksel Türk toplumunda, yani Cumhuriyet kurulana kadar kadınların evlenme yaşı 13, 15 idi.
Şimdi dönüp baktığımızda ne kadar da küçükmüş diyoruz değil mi?
Allah’tan Cumhuriyet kuruldu da 18 yaş sınırı getirildi. Yoksa halen daha çocuk gelinleri görmeye devam edecektik.
Her ne kadar göz önünde olmasa da köylerdeki evlenme yaşı halen daha aynı… Belki 13 değil ama, 15, 16, 17 yaşında evlenen birçok kadın var bugün.
Neyse konumuza dönecek olursak…
Kızlarımız ergenliğe ilk adımı attığında artık evlenme vakti gelmiş sayılıyordu. Sırf bu yüzden evlenmekten korkan çocuklar ergenliğe girdiğini söylemekten ya da göstermekten korkuyorlardı.
Bu konu üzerine çekilmiş çok güzel bir film var. Kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim. Erhan Kozan'ın yönettiği 2013 yılı yapımı sinema filmin adı ‘Halam Geldi.’ Senaryosunu gazeteci Evrim Kanpolat tarafından gerçek bir olaydan esinlenerek yazıldı.
Yazdıklarımı daha iyi anlayacaksınız…
Ergenliğe giren çocuklar evlendirildikleri için artık ‘kadın oldun’ diyorlardı.
İşte böyle karıştırıldı kız ve kadın kavramı.
Kız çocukları, ‘kadın olduktan’ sonra evlendirilirken, bu algı bir anda evlendikten sonra ‘kadın oldun’a döndü.
Şöyle bir karşılaştırma yapayım mı?
Oğlan = Kız
Erkek = Kadın
***
Kavramdan bahsettiğimize göre gelelim kadının nasıl metalaştırıldığına…
Artık kadın hakları, kadın özgürlükleri, eşitlikler vesaire o kadar çok dillendirilmeye başlandı ki, bence toplumda artık bir erkek düşmanlığı da başlamış oldu.
Erkeğin de kadının da doğuştan gelen iç güdüleri vardır.
Mesela, en büyük kavram olan annelik güdüsü.
Yaratıcı tarafından her kadına verilen en büyük lütuflardan biridir annelik güdüsü.
Kadınlar, iş hayatında veya toplumsal yaşamda daha fazla yer alabilmek adına bazen annelik güdüsünden vazgeçmek zorunda kalıyor.
Ne kadar acı bir konudur bu!..
“Ya anne ol ya da iş kadını” demek kadar kötü bir şey!
Bir kadın hem anne hem de iş kadını olabilmeli. Hatta bu durum herkes tarafından desteklenebilmeli.
Eşit yaşam, eşit koşullar, eşit, eşit, eşit…
Fakat şöyle de bir gerçek var ki, doğuştan kadına yüklenen annelik misyonu babalara yüklenemez!..
Yani kadın daha fazla iş hayatında olsun diye erkekler çocuklarına ‘annelik’ yapamaz. Bu doğaya da erkeğin yapısına da aykırı. Anne bakar, baba korur… Tüm canlılarda durum budur!
Hiçbir baba, çocuğunu anne gibi doyuramaz, anne gibi sarıp sarmalayamaz, altını değiştiremez elbiselerini giydiremez, onunla ilgilenemez.
Nöbetleşe annelik diye bir kavram çıkartılıyor yavaş yavaş ama bunun olması imkansızdan da öte…
Kadınlar, erkeklerle eşit koşullarda olmak isterken aslında toplumsal düşünce tarafından aynı haklara sahip olmak istiyorlar. Buna itirazım yok zaten.
Benim itirazım, kadınların “Evde otur, çocuğuna bak” düşüncesini benimsemedikleri halde, kocalarına “Evde otur, çocuğuna bak” düşüncesini empoze etmeye çalışmalarına…
Dediğim gibi, erkekte annelik duygusu olmadı, hiçbir zaman da olmayacak…
***
Medyada en fazla suistimal edilen konulardan biri şüphesiz ki, ‘Kadın Cinayetleri’dir.
Öldürülen bir erkek olduğunda ardındaki neden aranmaz. Ne olursa olsun bu bir cinayettir denir. Ama öldürülen bir kadınsa ardında mutlaka bir sebep aranır. Geneli, namus, kıskançlık, onur zedelemesi gibi şeylerden dolayıdır ki hiçbir sebep cinayete neden değildir. Fakat bu herkes için geçerlidir. Yani erkek öldürüldüğünde de bu böyledir, kadın öldürüldüğünde de… Medya kadının ölümünün hakkında nedense hep bir neden arayıp duruyor!.. Öldüren adamı haklı çıkarmanın peşinden mi gidiyor dersiniz?
Cinayetleri boş verelim… Kazalara gelelim!
Kazayı yapan kişi kadınsa, haberlerde mutlaka ‘Kadın sürücü’ olarak geçiyor. Ama yok erkekler kaza yaptıysa, sadece ‘sürücü’ olarak geçiyor. İşte ayrım burada bile yapılıyor…
Bir de yazının başında bahsettiğim konu var!..
‘Lise öğrencisi genç kız’ diye bir kavram yoktur. Lise öğrencisi de olsa ona ‘Kadın’ demek zorundasınız…
Dilimiz, ‘eril veya dişil’leşti de biz bilmiyoruz…
***
Son Not!
İster erkek olsun ister kadın…
Biz insanlara sadece insan gözüyle bakmadığımız sürece önce cinsiyet, sonra etnik köken, sonra milliyet ve benzeri birçok ayrımı yapmaya devam edeceğiz.
Bu ayrım, sadece bizim gözümüz değiştiğinde kalkacaktır.
Ve artık, Türkiye’de ‘kadın’ başlığı kullanılmadığında herkes eşit olacaktır.
Yorumlar
Kalan Karakter: