Bu yıl Cumhuriyet’in 100. yılı...
Dile kolay!
Hele ki, bizim gibi stratejik öneme sahip coğrafi bölgede olan bir ülke için...
Ve gittikçe yönetim ve idareleri Cumhuriyet’in getirdiği özgürlük ve bağımsızlık karşıtlığına evrilen kapı komşularımız varsa,
Ve bu duruma gelmelerine el veren, destekleyen, nemalanan ve bu evrilmeye,
Daha doğrusu; boyun eğmeye bizi de dahil etmek isteyen sözde demokrasinin, özgürlüklerin beşiği iki yüzlü dünya güçleri de etrafımızda pusu kurmuş puslu havaları yıllardır gözlerken,
100. yıla gelebilmek hiç kolay değildi...
Bugün Cumhuriyet’in nasıl kurulduğu mevzusuna pek girmeyeceğim.
Çoğumuz biliyor diye umuyorum zaten.
Bilmeyenler de Özal dönemiyle beraber zirve yapan ve günümüze kadar büyük bir yükselişle devam eden reklam sektörünün Cumhuriyet ile ilgili reklam filmlerinden öğrenebilir.
Bu reklamların geneli “ekonomi nasıl olursa olsun, benim havam yerinde olsun” diyerek, ekonominin patronluğunu kendine müslüman şekilde sürdüren dev şirketler olurken,
Diğerleri de onlarla paralel devam eden bankalar!
Aman Allahım nasıl Oscar’lık reklamlar öyle! Gerçekten izlerken önce bir geçmişe gidip duygulandırıyor bizleri ve sonra bugünlerimizden birkaç başarı hikayesini öyle bir ele alıyor ki;
Artık bacası tütmeyen yüzlerce fabrikayı temsilen, tüten tek fabrikayla gururlandırıyor bizi,
(“Her fabrika bir kaledir” Atatürk...)
Borç içinde debelenen köylünün ek(e)mediğinden boş kalan binlerce dönüm tarlası ya da bakım maliyetleriyle baş edemediğinden hayvancılıkta boşalan çiftlikler yerine; sınırlı sayıdaki narenciye bahçeleri rengarenk karelerle huzur verirken laboratuvarlardan hallice mis gibi ithal hayvan entegre tesislerini görmek... (“Köylü milletin efendisidir.” Atatürk)
Veya sanatla ilgili yıllardır yeni eserler göremezken, muhtemelen evinin kış bahçesinde hobim olsun diyerek resim yapan bir sanatseveri görmek.
Ama Allah var bunların içinde tiyatro, bale başta olmak üzere; birçok sanat dalına reklamda dürüstçe yer vermediklerini de söyleyeyim. (“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Atatürk)
Sonra ilköğretim öğrencileri, üniversiteler ve güler yüzlü gençler, çocuklar...
Haliyle ne gitgide başarısı düşen devlet okulları ne barınma sıkıntısı çeken, kiraların yüksekliği nedeniyle kaydını donduran, daha okurken işsizlik korkusu çeken gençler de yok! (“İlk ve orta öğretim mutlaka insanlığın ve medeniyetin gerektirdiği ilmi ve fenni versin. Fakat o kadar pratik şekilde versin ki çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkum olmadığına emin olsun.” Atatürk)
Veya sağlık hizmetlerini temsilen mis gibi şehir hastanelerinde mutluluktan gözlerinin içi gülen doktorlar... Ama ne sabahın köründe uzak diyarlarda kurulan bu hastanelerde muayene olacağım diye yollara koyulanlar ne de bavulu toplamış yurt dışında emeğimin karşılığını can korkusu yaşamadan alabilir miyim diyen beynini göçe hazırlamış hekimler yok! (“Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.” Atatürk)
Hele o emekli amcaların, teyzelerin güleç halleri nasıl da duygulandırıyor. Daha maaşını iki dakika önce almış,henüz ödemeleri yapmadan önceki son hali olduğundan eminim. (“Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu; o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır.” Atatürk)
Bu arada başında kaskıyla fabrikada üretim kontrolleri yapan işçilerin halinden memnun, gülümser halleri;
Ne diyelim, asgari ücretle nasıl ayı geçireceğim diye düşünmeyen, hep böyle reklamlardaki gibi gülen yüzünüz solmasın! (“Bizim gözümüzde çiftçi, çoban, işçi, tüccar, sanatkar, doktor; kısaca bütün vatandaşların hak, menfaat ve hürriyeti eşittir.” Atatürk)
Tüm bunların yanında akıllılık edip Cumhuriyet Bayramı için hazırladıkları reklam filmlerine sadece Atatürk ve onun muhteşem sözleriyle zenginleştirip, risk almayan gruplar da var!
Amma velakin ne Atatürk’ün ne Cumhuriyet’in reklamlardan öğrenilmeye ihtiyacı yok!
Nice emeklerle olmaz denilen bir hayali bizim için gerçekleştiren atamıza minnet duygusuyla ve şimdiye kadar koruyabilmenin sevinciyle;
Meydanlarda, sokaklarda, bayraklarla, marşlarla, coşkuyla,
İkinci yüzyılı bizler göremesek de bizden sonraki nesillerin görebilmesi için doyasıya kutlayalım.
Cumhuriyet’in, bize verilen bu muhteşem hediyenin hakkıyla değerini bilip doya doya yaşayalım...
Ve bağımsızlığını yitirdikten sonra etrafını kurtların, çıyanların, akbabaların sarıp lime lime ettiği ülkelerden ibret alalım.
İbret alalım ki, her şeye rağmen böyle bir coğrafyada bizi ayakta tutan, Cumhuriyet değerlerimizi;
İçimize sızmaya çalışanlara,
Bizi çıkardıkları yangına çekmeye çabalayanlara,
Cumhuriyet’imizi yıkma hayaliyle yaşayanlara karşı;
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün tavsiyelerini asla unutmayalım!
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini,Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Mustafa Kemal Atatürk
Cumhuriyet’in 100. yılı hepimize kutlu olsun!
Yorumlar
Kalan Karakter: