“Kardeş şehir” kavramını çoğumuz duymuşuzdur. Bu kavram bazen yurt içinde olduğu gibi,
Çoğunlukla farklı ülke şehirlerinin özel bir dostluk çerçevesinde karşılıklı karar verdiği bir anlaşmadır.
Dostluğun, kardeşliğin anlaşması olur mu demeyin!
Tabii ki olur.
Çünkü buradaki kardeş şehrin anlamı, yetkililerin sorumlu oldukları bölgeler adına yaptığı kültürel ve ticari amaç güdülen kardeşlik ve dostluk kararıdır...
Kayıtlara geçen ilk çağdaş kardeş şehir uygulamasının 1. Dünya Savaşı sonrası 1920 yılında, Birleşik Krallık’ın Keighley şehri ve Fransa’nın Poix-du Nord şehirleri arasında imzalandığını düşünürsek ve sonradan kardeşlik anlaşması-ayrılık anlaşması arasında sık sık gidip gelseler de yine de kardeşlerin arasına girilmez diyelim biz...
1947 yılında İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra tasarlanan modern anlamdaki şehir eşleştirme yani kardeş şehir kavramı ise, barış simgesi ve uzlaşma eylemi olarak görülmekle beraber,
Farklı kültürler arasında veya eski düşmanlar arasında ticaret ve turizm alanlarında dostluğu geliştirmeye yönelik olup, genelde savaşta en az zahiyatla çıkan ama gücüne güç katmak isteyen ülkeler arasında böyle bir kardeşlik anlaşması yapması da yine efil efil duygusallık estiriyordu.
2000’li yıllara gelindiğinde ise milenyumun etkisinden olsa gerek daha net çizgilerle stratejik uluslararası ticari bağlantılar oluşturma, sosyo-ekonomik gelişimi yükseltmek amacıyla proje ve programlar yürüten “kardeş şehir-kardeş belediye” uygulamaları haline dönüştü.
Meselenin özüne baktığınızda, globalleşen dünyamızda oldukça normal ve hatta faydalı olan bu anlaşmalarda kriterlerin ne olduğu veya belli kriterlerin olup olmadığı?
Mesela ortak dil, din, ırk gibi...
Yanıtı; tabii ki hayır. Kaldı ki içinde bulunduğumuz zaman diliminde böyle kriterlerin olması düşünülemez.
Peki yine de zaman zaman bazı tutarsızlıklar nedeniyle tepki aldığı da oluyor mu acaba?
Olmaz mı!
...
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE MECLİSİNDE KARARA TEPKİ!
Bursa Büyükşehir Belediyesi ekim ayı meclis toplantısında;
“Çin’in Ningbo şehriyle gelin kardeş şehir olalım” diyerek konuyu gündemine alıyor.
Hukuk komisyonuna aktarılan konunun görüşmeler sırasında İYİ Parti meclis üyeleri Mehmet Temirtaş ve Ersal Kaya ise tepki göstererek;
“Çin’de Uygur Türklerine göz önünde aleni şekilde zulüm yaşatılırken, bu kararın Türk halkına üzüntü yaşatacağını” söylüyorlar.
Ve İYİ Parti’nin şerhine rağmen komisyondan geçiyor.
İlginçtir üstelik AK Parti ve CHP oylarıyla da 17 Ekim’de kabul ediliyor.
Anlatıldığına göre, MHP ise önce komisyonda onaylasa da, mecliste geri adım atarak karara etkisi olmasa da ret oyu kullanıyor.
Sonrasında ise birçok İYİ Partili karara tepki gösterirken, meclis üyesi Ersal Kaya sosyal medya hesabından;
“Uzun bir geçmişe, köklü bir kültür ve medeniyete sahip olan Uygur Türklerine 1949 yılından beri Çin Hükümetlerince türlü baskı ve zulüm uygulanarak yok edilmeye çalışılırken ve Türk kardeşlerimiz olarak yanlarında olmamız gerekirken yazıklar olsun!” sözleriyle karara tepkisini dile getirdi.
Meclis üyesi Mehmet Temirtaş’ın tepkisi ise daha güncel ve kapsamlıydı:
“Hali hazırda İsrail’in Filistin halkına karşı giriştiği katliam göz önünde iken ve yaşananlar nedeniyle Türk halkının verdiği tepkiler zirveye çıkmışken, alınan karar külliyen yanlıştır. Katliamın ve vereceğimiz tepkilerin Arap coğrafyasında veya Çin’de yaşanması arasında bir fark olmaması ve her ikisi içinde dik durmamız gerekir.”
Ve iddialara göre, öncesinde Çin’deki büyükelçilik ve ticari ateşelerimiz üzerinden bağlantı kurularak, karşılıklı görüşmeler neticesinde karara bağlanmış. Sonrasında ise Bursa Büyükşehir’e talep gönderilmiş.
Evet, her ne kadar İYİ Parti’nin meclisteki tepkisinin haklı nedenleri olsa da, yazımın girişinde de belirttiğim gibi, 2000 yıllarından itibaren “kardeş şehir” uygulamaları uluslararası ticari bağlantılar ve ekonomiye yönelik ortak projeler kapsamında...
Çin’e gelirsek, dünya ekonomisini neredeyse tek elden yürütme gücüne doğru emin adımlarla gittiği muhakkak.
Öyle ki ABD’nin arka bahçesi İsrail’in bile limanlar ihalesini abisi Biden öğrendiğinde çok sinirlenmesine rağmen Çinli bir şirketle anlaştığı düşünüldüğünde...
Ve tüm dünyanın ekonomik menfaatlerini de göz önüne alarak birçok alanda Çin’e bağlı olmayı kanıksamışken,
Ki bırakın kardeş şehir olmayı ülkemizde de dünya piyasalarında ki durum gibi birçok ürün zaten Çin’den gelmiyor mu?
Ama İYİ Partililer gündemin hassasiyeti gereği açıkça ifade edemese de,
Anlatmak istedikleri durum;
İsrail-Filistin çatışmaları öncesi İsrail ile yapmak üzere olduğumuz ve ülkemiz için oldukça yararlı olacağı düşünülen enerji anlaşmasına rağmen,
Türkiye insani açıdan ekonomik menfaatini düşünmeyip İsrail’e karşı tepkisini koyarak,
Din kardeşlerimizin yanında durup bizleri gururlandırırken,
Yine bizler gibi Türk soyuna mensup kardeşlerimize yapılan zulme karşı neden aynı tepkiyi vermediğini sorguluyorlar İYİ Partililer aslında...
Ve ben de tüm bunlara karşın; keşke din, dil, ırk gözetmeden zulme karşı dik durabilse tüm insanlar ve sadece haksızlığa karşı taraf olup, bertaraf edebilsek tüm zulümle abad olanları diye düşünüyorum bir çoğumuz gibi...
Fakat savaşı çıkaranla barışı sağlayanın, zehirle tehdit edip panzehiri satanların, din diye bağırıp günahtan korkmayanların ve iyiyle kötünün,suçluyla masumun karmakarışık olduğunu anlayınca; Maalesef her defasında şaşkınlıkla dumura uğramak düşüyor sadece bize.
Ama her şeye rağmen insan olmaktan vaz geçmemek, pes etmemek...
Ve;
“Nerede bir can ölse, oralı olur yüreğim,
Olmalı zaten.
Olmazsa insan olmaz yüreğim”demek, benimsemek gerek!
Ama tıpkı Ahmed Arif gibi samimiyetle...
Yorumlar
Kalan Karakter: