Dün, Bursa AK Parti aday adaylarının tanıtımı için bir program vardı.
Öncelikle şunu söylemek gerekir; hem kalabalık hem değildi!
Nasıl yani derseniz!
Şöyle ki; 237 aday adayının hepsi orada dendi. Eğer öyle ise il teşkilatından kişileri de sayarsak gelen konuk sayısı yok denecek kadar azdı.
Yok, eğer konuklar tam tekmil oradaysa, aday adayları neredeydi!
Sahi aday adayları neredeydi?
Biz aday adayları tanıtılacak sanıyorduk halbuki...
Ama kimse tanıtılmadı, zaten tanıyamadık da!
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş ve AK Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan’ın ardından birkaç tanıdık isim masaları tek tek selamladı.
Ya diğerleri!
Kimseyi göremedik. Parti içinden yetkin ve tanıdık bir isme sordum:
“Adaylar kim?” diye...
Salonu eliyle göstererek “hepsi” diye yanıtladı.
Çıkan sonuç, onca çağırılan konuktan çoğu gelmemiş ve bu yüzden daha küçük bir salon tercih edilmiş.
Şimdi bu noktada şöyle düşünebiliriz:
“Demek ki durum pek iyi değil ve gemiyi hemencecik birileri terk etmiş!”
Kaldı ki önceki programlarıyla kıyasladığımızda, haklı bir yorum da olabilir.
Fakat muhalefete muhalif olan, sözde iktidar muhalifleri bu durumu düzeltip iktidar lehine de çevirebilir!
Nasıl yani!
Bal gibi, mis gibi… Hatta yakın tarihte yaşadığımız bazı örnekler gibi...
...
TARİH İNCE İLE TEKERRÜR EDER Mİ!
Malum Muharrem İnce depremle beraber yaptığı manevralar ve dans figürleri ile 100 bin imzayı toplamayı başardı. Helal olsun!
Kılıçdaroğlu ile yaptığı son görüşmede de bu rehavetle kulis bilgilerine göre;
Kılıçdaroğlu’ndan genel başkanlıktan ayrılmasını isteyip, hiç azımsanmayacak sayıda milletvekili teklifinde bulunarak bir de Cumhurbaşkanı yardımcılığı talebi olmuş.
Ve bu isteklerin, aldığı imza sayısını çok aşan talepler olduğu ortada!
Açıkça, her ne kadar özellikle “danslarıyla” gençleri ve yine yaptığı bol kıvırmalı “salsa” figürleriyle de bir kesime hitap etmeyi başarsa da büyük bir şansı olduğunu sanmıyorum.
Ama iktidarı tekrar iktidar yapma şansı var!
Nasıl mı?
1994 seçimlerini hatırlayalım!
Bilmeyen gençlerimizin de incelemesini diliyorum.
Özellikle o dönemin Ankara ve İstanbul yerel seçimlerine bakalım:
Ankara’da kıran kırana bir mücadele olmuştu.
Refah partisinden Melih Gökçek, SHP’nin adayı Korel Göymen’e karşı tam 6 bin 471 oy, yani yüzde 0.4 farkla seçimi kazanmıştı.
O sırada DSP ısrar etmeyip kazanamayacağı belli olan adayını yarıştan çekseydi, SHP adayı büyük farkla kazanacaktı ve belki de Gökçek’i kimse tanımayacaktı.
Yani parçalı sol sebebiyle, 23 yıl Gökçek Ankara’nın kabusu olmayacaktı.
Şimdi de 1994 İstanbul seçimlerine bakalım:
Refah Partisinden Recep Tayyip Erdoğan, SHP’nin adayı Zülfü Livaneli’den tam 189 bin 11 oy, yani yüzde 4.9 farkla kazanmıştı. O zaman da DSP yine ısrar etmeyip adayını seçimden çekmiş olsaydı, SHP’den Livaneli büyük farkla İBB Başkanı olacaktı.
Ve yine parçalı sol sayesinde kaybedilmişti.
Bülent Ecevit’in dürüstlüğü asla tartışılmaz. Ama bazen insanların kaybedeceğini bildiği halde devam etmesi, istemediği kayıpları da getirebiliyor.
Yani demem o ki; tarihin tekerrürü olabilir. Belki isimler değişebilir ve belki ilerde DSP değil Memleket Partisi için bu veriler yazılabilir.
Kaldı ki Ecevit kadar sevilen ve saygı duyulan bir siyasetçi bile bu tavrı sebebiyle eleştiriliyorsa yıllar geçse de;
İnce’nin esamesi bile okunur mu bilemiyorum!
...
ADAY ADAYLIKLARINDA AHBAP İLİŞKİLERİ Mİ!
Gelelim CHP’nin sanırım ön seçim yapmaması eleştirileri karşısında, 2 gün önce il örgütlerine gönderdiği yazıya;
Yani hiç yoktan iyi demeliyiz belki de!
Fakat yeterli mi?
Tabii ki değil!
Kaldı ki; partiye yıllarca emek vermiş fakat ana kademede yer almayan kişiler aday adaylığı listelerinden oldukça kaygılı!
CHP’de de diğer partilerde olduğu gibi il ve ilçe başkanlarının adaylıklarında, objektif olunamayacağını düşünen partili çok fazla.
Bu kişilerin görevleri sebebiyle, genel merkezde özellikle adayları belirleyecek isimlerle olan yakın ilişkileri onların şansını diğer adaylara göre yukarıya çıkardığını söylüyorlar ve oldukça haklılar!
Özellikle önceki İl Başkanı İsmet Karaca’nın partililer açısından çok da haz edilmemesine karşı;
Genel Merkezde adaylık konusunda son kararı verecek komisyonda yer alan Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı’yla geçmişe, hatta SODEV zamanlarına dayandığını iddia ettikleri sıkı dostluk ahbaplıklarının listelerde onu öne çıkaracağını söylüyorlar.
Ve bunun gibi dostlukların objektif ve liyakatin önüne geçeceğinden oldukça endişeliler.
Evet, yukarıda belirttiğim 1994 seçimleri örneği ve Memleket Partisi faktörü seçime sayılı günler kalan bu süreçte zaten küçümsenmemesi gereken bir sıkıntıyken;
Adaylar konusunu ikinci plana atmak veya “aday mühim değil mesele parti diyecek” riski almak ne kadar doğru olur!
Kaldı ki en küçük yüzdelik rakamların bile çok mühim olduğu bir seçimde...
Yorumlar
Kalan Karakter: