Şiddet maalesef her yerde!
Evde, sokakta, caddede, trafikte ve en çok da ekranlarda...
Hem de yıllardır.
Eski filmlere baktığımızda jön deyip, hayranlık duyduğumuz karakterlerin bile,
En az filmin bir sahnesinde aşık olduğu kadını tokatladığını görürüz.
Ve bu duruma çoğunlukla kadın neden olmuştur.
En iyi ihtimalle yanlış anlamadan kaynaklıdır.
Ki yine erkek suçlu değildir.
Ve kadına, kan revanda kalmış halde hala erkeğe yalvaran ezik bir rol biçilir genelde...
Tabi işin içinde bir de “namus” varsa eğer, mutlak cinayettir sonu,
Ki yine erkek haklıdır. Çünkü erkek, gücün,adaletin vücut bulmuş halidir.
Ve erkeğin elinin kiri kadının ise yüzünün karası olarak da hafızalara kazınır.
Yıllarca yürütülen bu algıyla,
O bir türlü hala engellenemeyen “kadına şiddet” olaylarının nedenlerine baktığımızda da,
Bunlar aşk cinayetleri, kıskançlık ve namus kategorisinde çıkar yine karşımıza.
“Yani seven sevdiğini kıskanır, yeri geldiğinde sevgisinden öldürür”gibi masum sevgi cinayetleridir.
...
Sonrasında ekranlarda gündemle beraber veya gündemi belirleyen yine çokça değişimler oldu haliyle...
Mesela 1990’ların ikinci yarısında Susurluk’da gerçekleşen ve o isimle anılan trafik kazası, bildiğimiz üzere yıllarca Türkiye gündemine otururken,
2000’li yılların ilk yarısında, bu kez de yıllarca devam eden “Kurtlar Vadisi” vizyona girdi.
Ama öyle böyle değil!
Yayınlandığı günler insanlar işini gücünü bırakıyor ve programlarını o güne göre ayarlıyordu.
Hatta dizide ölenler için camiler de mevlüt okutulup helva bile dağıtılmıştı.
Yani düşünün, birçok insanın nasıl da içselleştirdiğini!
Siyah, lacivert takım elbiselerle yazın sıcağında bile ter içinde dolaşmalar da, o dizi filmin getirdiği bir moda akımı olup çıkmıştı.
Ve keşke sadece o akımla kalsaydı!
Üstüne sokaklarda bu filmden çıkmış gibi tipler, üç beş kişiyi arkasına takıp onun bunun dükkanını basan, doktorlar başta olmak üzere okumuş kesimin tıpkı bu tür diziler de ezip geçtikleri gibi hastanelerde doktorların kafalarına masalar atan, yaralayan, sen kimsin diye yerlerde sürükleyen,sevgilisiyle gezen gençlere gönüllü namus bekçiliği yapan ve müdahale edip vatan kurtarmış havalarıyla gerinip kabadayılık ayağıyla döven,söven, kimi zaman silahla korkutan hatta ölüme sebebiyet veren ne çok insan çıkıverdi...
Devamında ise benzer diziler, yüzükler, logolar farklı bir Türkçeyle konuşmalar ama içinde hep şiddet algısının olduğu,
Bitmedi!
Bu saydıklarım malum genelde akşamları yayınlanıyordu.
Ee gündüzler boşta mı kalsaydı!
Bu kez adı kadın programları olsa da, kadınların iyiliğine zerre kadar hizmet etmeyen,
Hatta bırakın faydasını!
Çocukları bile dahil ederek rezil rüsva eden, şiddeti meşrulaştıran, dolandırıcılık tekniklerini bir bir öğreten,
Ve hatta bu şekilde zengin olanları lanse eden, aile kurumunu yerin dibine batıran, cahil insanların cehaletinden nemalanan,toplumun ezilmiş kesimini başrol umuduyla ucuz figüranlık rolüyle iyice ezen programlar türettiler.
Bu programlara rağbet büyük olunca da, ardı ardına her televizyon kanalında çeşit çeşit yayınlanmaya başladı.
Küfürler, dayak, hakaretler programların formatı olarak cümlesi izlemeye başladı.
Eh devamında da Dilan Polat’lar, Tik tok’ lar da soyunup para kazananlar, cehaleti nakde çevirmeyi öğrenenler ve daha niceleri de neticesi oldu.
Ve işte yıllar içinde yavaş yavaş algılatılan şiddet’ in her türlüsünün gitgide doğallaşması, matah hale getirilmesinin ekranlardan başlayarak, sosyal medya hesaplarıyla yaygınlaşma aşaması böylelikle başarıyla gerçekleşmişti.
...
SAHAYI BASIP, HAKEMİ YUMRUKLAYAN BAŞKAN!
Dün Ankaragücü ve Çaykur Rizespor futbol takımları arasında oynanan maçın bitiş düdüğüyle beraber Ankaragücü kulüp başkanı Faruk Koca sahaya beraberindeki birkaç kişiyle Memati gibi hışımla atlayıp,
Ki aslında daha çok “sahaya baskın yapıp” demek sanırım daha yerinde olur!
Ve Hakem Halil Umut Meler’i Polat Alemdar gibi yumrukladı.
Yumruğun etkisiyle yere düşen hakeme üstüne bir de tekme attı. Arkasında gelen arkadaşları da devamını getirerek,
Yerde yüzünü kapatmış,cenin pozisyonundaki hakemi defalarca tekmelemeye devam ettiler maalesef...
Bunu yapmaya kimsenin hakkının olmaması bir tarafa,
Herkesin gözleri önünde utanmadan,sıkılmadan ve kim ne der veya bunun hukuki bir cezası olur diye;
Korkmadan,sıkılmadan yapmaları ise olayın en ürperten tarafıydı...
Ve tabi Faruk Koca’nın “Bu olaya hakemin yanlış kararı neden olmuştur” savunması da,cabası!
Yani diyor ki; Dövülmeye, yüzünü gözünü morartmama neden kendisidir ve haketti.
Hatta verdiği karardan ötürü özür dilemelidir demeye getiriyor neredeyse.
Burası ne kurtlar sofrası ne kurtlar vadisi değildi halbuki! Burası Ankara da Eryaman stadıydı.
Ve bu şiddeti gerçekleştiren kişi de ne mafya ne de sokakta gördüğümüz serseri diye çekindiğimiz insanlardan değildi!
Geçmişte milletvekilliği yapmış ve birçok taraftarı olan bir futbol kulübünün başkanıydı...
...
Olay bu kadar göz önünde olunca verilen tepkiler ve cezalar da ardı ardına geldi.
Mesela ligler süresiz olarak tatil edilirken,
Bu cezadan asıl payı alan olayla ilgisi olmayan birçok futbol kulübü, oyuncuları ve taraftarları oldu.
Kaldı ki, karar kalkıp ligler tekrar başladığında, ha bire koşturarak maçları tamamlamaya çalışacaklar.
Ve doğal olarak Faruk Koca’da gözaltına alındı.
Ama en mühim detay şuydu ki; Hastane çıkışında Faruk Koca’yı
“Seninleyiz büyük başkan” diyerek karşılayan büyük bir kalabalık vardı.
Evet bu kalabalık; inkar edemeyeceği şekilde göz önünde şiddet uygulamış birine, tezahürat yapıyor, onaylıyor ve alkışlıyordu.
Ve bizi ilgilendiren belki de en fazla bu yönü olmalıydı.
Şiddet uygulayan kişinin güç timsali olarak görülmesinden miydi?
Yoksa bu şiddetin bir çok yönden güçlü biri tarafından yapılmış olmasından kaynaklı mıydı?
Ya da şiddeti alkışlayan ve uygulayan tarafın,
Devamlı birbirlerini tetikleme durumu mu oluşmuştu zamanla...
Belki de şiddet gittikçe normalleşiyor muydu acaba!
Yorumlar
Kalan Karakter: