Vatandaş olarak; her zamanki hassasiyet ve vicdanımızla, olması gerektiği gibi cümleten elimizden geleni yapıyoruz.
İlk günden beri, ülke genelinde büyük bir yardım seferberliği devam ediyor!
Depremin haberini alır almaz, evlerinde battaniye, yorgan, yastık toparlayanlar;
Marketlere gidip; yiyecek içecek, çocuk bezi, kıyafet, ısıtıcı ve akıllara ne gelirse alıp, kolileyenler.
STK’lar, siyasi partiler, odalar hatta kendi aralarında organize olanlar, yardım toplama merkezleri oluşturdular. Tırlar, kamyonlara yardımlar güzel bir şekilde istiflendi.
Hatta birbirleriyle paslaşıp araç ayarlayan farklı farklı dernekler…
Yaşlı nineler, amcalar sırtlarındaki çuvallarla evindeki kuru gıdaları taşıyanlar, asgari ücretle çalışanların maaşının yarısını gözünü kırpmadan depremzedelere vermesi, yüzlerce sağlıkçının gönüllü bölgeye gitmek için başvurması, kamyonlarca ilaç yardımı yapan eczacılar, en sevdiği oyuncağı gönderen yavrucaklar ve sosyal medyadan koordine olan binlerce insan…
Velhasıl vatandaş vakit kaybetmeden organize oldu, her zamanki gibi!
…
Peki! Vatandaş böylesi hızlı şekilde, yardımın bir an önce gitmesi için yardım planlaması ve organizasyonu yaparken afet bölgesinde süreç nasıl devam etti.
Nasıl oluşturulduğunu veya oluşturulduğundan emin olamadığımız kriz masalarında neler konuşuldu, nasıl bir planlama yapıldı, gerçekten merak ediyoruz.
İlk etapta neredeyse, sadece AFAD’ın sorumluluğuna verilen planlamada, tamamen bir yetersizlik, plansızlığın hakim olduğunu gördük ne yazık ki…
Az değildi!
20 binden fazla olduğu söylenen bina yıkılmıştı ve bunun için AFAD personelinin yeterli olması beklenilemezdi. Bazı AFAD personelleri bile koordinasyon yokluğunu ifade ederken;
“Önden eğitimli, vasıflı gönüllüler çağrılır, koordinasyon sağlanır ve görevlere göre bilgilendirme yapılarak, bölgelere gönderilir. Fakat bu kez her şey bir kaostu! İl dışından çağrıldık. Acilen otobüslere bindirildik, sonra karakolda bekletildik. Devamında bizimle beraber; sağlık çalışanları, teknik operatörler ve gönüllüler oradan oraya saatlerce yönlendirildik. Sonrasında uçakta yer yok denilerek tekrar geri gönderildik” diyordu.
Yani maalesef kendi içinde bile organize olamadı ilk kritik saatlerde hem de…
Her afette öncelikli gördüğümüz askerlerimiz de maalesef her zamanki kadar çok değildi. Zaten ilk iki gün açıklanan rakam 3 bin civarında askerimizin görevlendirildiği yönündeydi. Ta ki sonradan gelen açıklamayla 18 bine yükseltildiği söylenene kadar!
Halbuki bu büyük bir depremdi ve askerlerimizin kol gücü depremzedeler için çok ama çok önemliydi. Ve keşke 18 bin askerimizin, ilk günden itibaren orda olması gerektiği düşünülseydi…
Bu arada Karayolları Müdürlüklerinin de belli ki kafası çok karışmıştı. Aslında biz onların çok yetenekli olduklarına defalarca şahit olmuşuzdur.
İyi bir koordinasyonla önemli bir siyasi geldiğinde, bir günde mis gibi asfalt yollar yaptıklarını, üstüne bir de çiçekler kondurduklarını bile yüzlerce kere görmedik mi?
Fakat yine çok önemli olan ilk 48 saatte, gönderilen ve acilen yetişmesi gereken onca yardım tırları, yol koşullarının bir türlü düzeltilemediğinden saatlerce bekledi, bekledi…Ve belki de bu saatler bekleyenler için yüzyıllardı!
Gittiğinde ise depremzedelere dağıtım konusunda da tuhaflıklar devam etti.
Saatlerce bölgede yardımları dağıtamayan tırlar, hangi bölgeye götüreceğini bilmeyen görevliler ve aç, açıkta yardımları bekleyen depremzedeler…
Peki enkaz altından kurtarma çalışmaları nasıldı?
Hayati önem taşıyan ilk iki gün maalesef depremzedeler için yardım çığlıklarıyla geçti. Birçok yerde bırakın yardım ekiplerinin azlığı veya çokluğunu, birçok yere girilemedi bile!
Gerçi girilen birçok yerde bile, öyle bir bodoslama, düşünülmeden, yönlendirilmeden girilmişti ki, İnsanlar kendi başlarına; kazma, kürek, iş makinesi arıyor, üst betonları kaldırmak için sağa sola koşuyordu.
Çünkü zamanla yarışıyordu, altta sesini duyduğu annesi, babası belki çocuğu vardı!
Ve o yükün oradan kaldırılması acilen gerekiyordu.
Ve birçok insanın yaşamı, zamanında kaldırılamayan enkazların altında sona erdi.
Prof.Dr. İlber Ortaylı’nın bu konuda yaptığı çağrı ise oldukça isabetliydi;
“Hiç şüphesiz ki, kendilerinden en çok vazife beklenen büyük inşaat şirketleridir.
Türkiye; inşaat sektörünün kalkınması için çok gayret etti. Bütün zenginliğimiz en çok orada toplanıyor. Şimdi herkesin millete olan borcunu ödemesi gerekiyor. Bazı şirketlerimiz faaliyete geçtiler ama bizce sayıları az!
İcabında yurdun başka yerlerindeki inşaat faaliyetlerini tatil ederek, kıymetli elemanlarını, makine ve diğer teknik araçlarını bu bölgeye sevk etmeliler” diye çağrısını dile getirdi.
İlber Ortaylı’nın bu sözleri çok mühimdi.
Tıpkı Bursa İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Ülkü Küçükkayalar’ın “Deprem ve Afet”in farklı anlamda kavramlar olduğunu ifade ettiği gibi…
Sahi deprem gibi bir doğa olayının, afete sebep olmasını sağlayan baş kahramanları;
“Bazı enkaz ehli müteahhitleri ve inşaat firmaları” nerede!
Acaba utanıyorlar mı?
Veya unutturmayı mı düşünüyorlar!
Belki de,
Yeni bir iş alanı çıktığını düşünüp, proje hazırlıyorlardır!
Yorumlar
Kalan Karakter: