Geçim zorluğu her dönem olmuştur.
Zaten dilimize de uzun yıllardır bu sözün yerleşmesi bu yüzdendir.
Fakat hep belli bir seviyede olmuştu. Bir çok sektör etkilenmemiş, bir çok insan daha az etkilenmişti.
Mesela, köylü kendine yettiği, üstüne şehirdeki insanın da ihtiyaçlarını karşıladığı için belli bir denge olurdu hep...
Yani kışın turfanda sebze, meyve pahalı olduğu için almakta ve bulmakta zorlanan vatandaş, yazın köylünün sayesinde bol bol tüketir,
Oldukça ucuz olduğu için kış için de çokça alır.
Kimi zaman kurutur, kimi zaman konserve yapar, turşusunu kurar, köylüden peynirini, kurubaklagilini tedarik eder ve hiç değilse büyük bir kesimin karnını doyurma derdi pek de olmazdı.
Kimdi bu kesim?
Bugünün geçinemeyen memuru, asgari ücretlisi ve emeklisiydi çoğu...
Hani TÜİK’in elinden geleni yaptığı halde, yine de yoksulluk rakamlarıyla çakışan memur ve açlık sınırının altında yaşamaya mahkum kalan asgari ücretli ve emekliler var ya!
İşte onlar...
Fakat şimdilerde yukarıda anlattığım köylümüz de yok!
Yani var da yok gibi diyelim...
Atamızın “köylü milletin efendisidir” diyerek onurlandırdığı vatanın asıl kahramanları, maalesef yaşadığımız süreçte bırakalım şehir insanının can simidi olmayı, kendine bile yetmekte zorlanıyor.
Ve sebebi de aslında yıllar önceye dayanıyor.
Hani dünya’nın gıpta ettiği kalitede ürettiğimiz,
Yüzbinlerce metrekare araziye ektiğimiz, şeker pancarı, tütün, buğday, ay çiçeği tarlalarını hatırlarsınız!
Nasıl da güzeldi.
Nasıl da zengin bir ülkeyiz der, gurur duyardık.
Kendimize yetiyor, üstüne ihraç bile yapabiliyorduk.
Yazın sonunda hasat edilir, tüm ülkenin tek şeritli ama zengin yollarına dizilirdi koskoca kamyonlar...
Şeker fabrikalarının önünde,
TEKEL’in o büyük depolarına,
TMO binalarının önüne dizilirdi tek tek ve günlerce...
O kadar çoktu ki üretim ve o kadar çok alınırdı ki köylünün emeği,
Ve o kadar hakkıyla bedelleri ödenirdi ki,
Köylü için o alım günleri , bayram günleriydi...
Eh o yüzden de düğünü, şenliği de genelde sonbahar’da yaparlardı.
Evini kurar, altınını, eşyasını borçsuz harçsız alırdı.
Anadolu insanının makus talihinin en büyük umudunu toprak ana ikram ederdi onlara...
Gençler için tarım, hayvancılık da bir meslekti, işti o zamanlar.
Okumuşsa, memuriyetse hayali, anca öyle köyünden gurbete giderdi.
Yoksa el kapısında, emir altında üstelik garip kuş gibi ne işi vardı ki kurtlar sofrasında,
Taş yerinde ağır değil miydi hem!
Sonrasında 1990 yıllarda bir özelleşme hevesi aldı yukarıdakileri,
Ama öyle hemen söylemediler, alıştırmak gerekirdi önce ve cazip göstermek...
Bu niyetle, 1998’de yıllardır doya doya yediğimiz şekere, üretim fazlası çok diye ekim için kota getirildi.
Ve tarlaların çoğu boş kaldı.
Belki de şeker sağlığa zararlı diye düşündük!
Fakat yıllar geçip, fabrikalar bir bir özel şirketlere satılmaya başlandığında anladık ama iş işten geçmişti.
Tütün içinde durum farklı olmadı!
Biz yine “Bak sen sağlığımızı düşünüyorlar”
Hem yetkililer haşerat sarmış tütün yapraklarını o yüzden az ekin diyorlarsa vardır bir bildikleri diye düşünürken,
Meğerse yine mesele sağlığımız değilmiş!
TEKEL'in destekleme alımları yapması engellenmiş ve piyasadan el çektirilerek, 2008 yılında özelleştirilmiş.
Dahası,Yaprak İşleme Müdürlükleri de kapatılmıştı.
Ne de geç farkettik tüm bunları,
Ve Tütün ve tütüncülüğümüzün küresel dev sigara şirketlerinin, tütün kartellerinin eline geçişini!
Bugün bir zamanlar buğday ülkesiyken, çuvallarla alırken ve fakirin ekmeği iken,
Mazot, tohum, gübre ve ilaçlama maliyetlerinin iyiden iyiye artması.
Ve bu yüzden ektiğimizin ihtiyacımızı karşılayamaması nedeniyle, Rusya ve Ukrayna’dan almak zorunda kaldığımız söyleniyor.
E iyi de eksiğimizi, maliyetleri yüzünden ithal etmek zorunda kalmışsak madem,
El aleme vereceğimiz parayı köylümüze teşvik versek olmuyor muydu?
Ona buna verdiğimiz onca parayla köylümüzü teşvik etsek, sevindirseydik mesela!
Üstelik bu alış verişin belli ki astarı yüzünü de geçti,
Ki başta ekmeğimizin üstüne çöreklendi ağırlığı!
...
Üç misaldi verdiklerim, onlarcası arasında...
Ve bugün fakirin ekmeği dediğimiz söz geçmişte kalırken,tütün ürünleri almış başını gidiyor,
Şekerin ise özünü bulamazken;tozunu,glikoz şurubunu almak bile zor...
Ve biz hala neden hayat böyle pahalı oldu.
Neden tencere kaynatmak iyice güçleşti diyoruz..
Sanırım ithal sağlıksız gıdalardan olsa gerek!
Hafızamızı malum iyiden iyiye zayıflattı...
Yorumlar 1
Kalan Karakter: