Geçtiğimiz hafta gündeme taşıdığım, Barutçu Tekstil’de 100 günü geçen grev yazımı hatırlayanlarınız bilir.
"Sendikalı olursan kapının önüne koyulursun!"
Uygulanan mobing, çalışma şartlarının ağırlığı sebebiyle işçiler Öz İplik-İş Sendikasına üye oluyorlar.
Yani çalışmamazlık etmiyorlar, kavga gürültü de çıkarmıyorlar!
Sadece yasanın vermiş olduğu hakları kullanıp sendikalı oluyorlar…
Ama çalışanların iddiasına göre, baskılar artıyor ve sendikada kalmakta direnen kadın işçilerden bazıları işten çıkarılıyor.
Durum git gide alevlenince işten çıkarılan işçiler, sendikanın da desteğiyle grev haklarını kullanıyorlar.
Fakat “oturalım, bir orta yol bulalım” diyeceklerine, fabrikada sendikalı avı başlıyor. 40 kadar sendikalı işçi daha “küçülmeye gidiyoruz” denilerek işten çıkarılıyor.
Tamam da küçülmeye sendikalıdan mı başlıyorsunuz veya sendikalılar mı kalabalık yapan!
…
Bu arada fabrika önünde 107’inci gününe giren grevde; işçilerin talepleriyle ilgili bırakın uzlaşmayı, hala bir görüşme sağlanamazken;
Dün duyan herkesi şoke eden ve birçok yayın organında yayınlanan haber ise gerçekten;
"Yok artık!" dedirtti.
Şöyle ki; iddialara göre, Barutçu Tekstil patronunun talimatıyla grevci işçilerin bulunduğu alana amonyak yüklü kamyon, kapakları açık olarak bırakılıyor. Fakat araç kartonlarla gizlendiği için işçilerin dikkatinden kaçmış.
Ara tatil sebebiyle yanlarında çocukları da olan kadın işçilerden 11’inde zehirlenme belirtileri oluyor. Sağlık ekiplerince hastaneye kaldırılan işçilerde yapılan tetkikler sonucunda, amonyak zehrine maruz kaldıkları tespit ediliyor ve tedavi altına alınıyorlar.
Sendika yöneticileri ve işçiler, bunun kasıtlı olarak grevi kırmak ve korkutma amaçlı yapıldığını ifade ederken;
Öz İplik-İş Örgütlenme Uzmanı Serkan Açıcı:
Dün savcılığa suç duyurusunda da bulunduklarını, olayın takipçisi olacaklarını ve işçilerin hakları için sonuna kadar mücadeleyi bırakmayacaklarını ifade etti.
Konuştuğum işçi ve sendika yetkililerine;
Bunun belki bir ihmalden kaynaklandığını düşündüğümü, kimsenin bu kadar ileri gidebileceğine inanamadığımı söylediğimde ise, şu cevabı aldım:
“Fabrikada çalışırken, çalışanların giriş ve çıkışları “yüz tanıma” sistemiyle gerçekleşiyor. Mesai saatlerimiz bittiğinde, sanki çıkıyormuş gibi yüz tanımamız yapılırdı. Sonrasında ise sabaha kadar çalıştırılırdık. Kimi zaman uykusuzluğa dayanacak gücümüz kalmaz yerdeki paletlerde uyuya kalırdık. Bunları yapanların maalesef bu konuda da çok iyi niyetli olduklarını da düşünemiyoruz. Kaldı ki, amonyak yüklü aracın kartonlarla kamuflaj yapılması da bunun ispatı sayılır.”
…
Bu arada geçen hafta Barutçu Tekstildeki grevle ilgili yazım üzerine fabrika yetkililerinden bana ulaşan bir isim olayların yanlış anlaşıldığını söyledi.
"Ben de, tamam o zaman! Sizin de cevap hakkınız var. Bu anlamda taraflarla bir arada sizinle konuşma sağlayabiliriz" demiştim.
Bugün şaşırtan ve üzen bu gelişmelerden sonra kendilerine ulaştım. Yanıtları şu şekildeydi:
“Konuyla ilgili gerekli açıklamayı sendika başkanına ve yetkililere de yaptım. Kumaş boyası ürettiğimiz için kimyasal kullanıyoruz. Dünkü olayda da iade edilecek kimyasalın açık alanda bekletilmesi gerekiyor. Açık alanda kimseye bir zararı bulunmamakta. Kimse zarar görmedi zaten. Üstelik durumdan rahatsız olanları görünce aracımızı çekmeye çalıştık fakat aracın önünü keserek şoförü kendileri araçtan indirdiler. Sonrasında ancak polis eşliğinde çekebildik. Sonuçta fabrikamızda hala 300 kişiyle çalışmaya devam etmekteyiz. Grev yapan arkadaşlara da saygı gösteriyoruz.”
Amma velakin buna cevaben işçiler şunları söylüyor:
“Öncelikle iade edilecek malları satıcı marka kendisi götürür. İkincisi; amonyak uçucudur kapağı açık bırakılmaması gerektiğini herkes bilir. Üçüncüsü ise; doğru (!) aracın çekilmesine izin vermedik. Çünkü olay anında aracın bulunduğu yer, içindeki madde ve kapakların açık olduğunu görmeleri ve tespiti için yetkilileri bekliyorduk. Ayrıca zarar görmedi derlerken, raporlarda net şekilde ortamdaki risk oranı maksimum yüzde 50 olması gerekirken, bahsi geçen alanda yapılan tespitlerde yüzde 70 in üstünde olduğu görülüyor .”
…
Objektif olma adına taraflarla yaptığım görüşmelerde şunu gördüm ki; dört aya yakın devam eden uzun bir grev süreci yaşanıyordu.
Ve bu süre uzadıkça işlerin daha içinden çıkılmaz bir hale geldiği de ortada!
Hatta işçi-işveren ilişkisini aşmaya, neredeyse karşılıklı husumete dayanmış gibi…
Burada işçilerin taleplerinin kabul edilir talepler olduğu ortadayken, fabrika patronunun ısrarla uzlaşmaya yanaşmamasının sebebini anlamak zor!
Fakat gördüğümüz kadarıyla oldukça kararlı, azimli bir işçi sınıfı ve onları desteklemekten vazgeçmeyen bir sendika var karşılarında…
Bence özellikle bunu göz ardı etmemeliler…
Kaldı ki; dünden beri ülke çapında verilen bunca tepki ve destek karşısında, işverenin de artık şapkasını önüne koyup, iyiden iyiye düşünmesi gerek gibi…
Tabii bu gidişle “Ben nerede hata yaptım” şarkısını söyleyip dertlenmek istemiyorsa!
Yorumlar
Kalan Karakter: