Bir çok farklı anlamı olsa da, ortak anlamı herhangi bir görüşe, tutuma karşı farklı görüşte, karşı tutumda olan kimseler topluluğu demektir muhalefet...
Ama pek tabii ki; Genelin muhalefet kelimesine algısı, ülke siyasetinde iktidar veya iktidar ortağı olmayan siyasi partilerdir.
Eh, ülkemizin değişen sosyolojik yapısına baktığımızda, sadece bu şekilde düşünülmesine şaşırmamak gerek!
Bunun yanı sıra neyse ki en azından muhalefeti iki kısma ayırarak çeşitlendirmişiz.
Muhalefet ve ana muhalefet!
Ama maalesef "baba muhalefet" hep eksik kaldı bizde!
Gerçi ana muhalefetin de anlamıyla ne kadar bağdaştığı tartışılır...
Hele ki son zamanlarda!
Halbuki ana muhalefet; iktidar partileri haricinde en yüksek oyu alan, dolayısıyla mevcut yönetime en yakın alternatif olarak görülen siyasi parti olurken,
Lideri ise; Vatandaşın talepleri, refah seviyesi, ülke gelişim düzeyi, yönetimdeki aksaklıklar, eksiklikler ve toplumun sesi olma gayretiyle iktidarı somut verilerle eleştirirken, çözüm önerileri de sunan mühim bir siyasi figürdür...
Yani aslında ana muhalefette iş liderinde bitiyor.
Evet, seçim öncesi bu anlamda Kılıçdaroğlu’nun iyi bir rüzgar yakaladığı inkar edilemez!
Fakat gördük ki; ülke genelini etkileyecek böylesi önemli seçimlerde, yakaladığın rüzgarı fırtınaya dönüştürebilmekmiş mesele..
Aksi halde rüzgar gülünü üflemekle kalıyormuş, hazır gelen fırsatlar...
Kaldı ki önümüzde bir o kadar önemli olan bir seçim dönemi daha var!
Yani muhalefetin ders almış, hatalarını belirlemiş halde, kendini gösterebileceği ikinci bir şans daha...
Yalnız mevcut duruma baktığımızda;
Ne ana, ne baba ne de çoluk çocuk diyebileceğimiz daha doğrusu muhalefet var mı diye sorgulayacağımız, bir iki çabalayan milletvekilini saymazsak tek muhalefet partisi göreniniz var mı?
Maalesef...
Ve hal böyleyken, en azından sevelim sevmeyelim, beğenelim beğenmeyelim,
Ama iyiki de ülkeyi hali hazırda yöneten bir iktidar var!
Seçimden sonra maaşlara zam gelmiş ama vergilerin altında ezilmiş, yok habire her şeye zam geliyormuş, emekli maaşları azmış, yok dolar yükselmiş, yok altın tavan yapmış, yok kur korumalı mevduatmış!
Banane, bizene, kimeneymiş meğer!
Herkese gelen baş göz üstüne demiş madem büyükler;
Bizler de;
Kurt bu kışı da atlatır ama yediği ayazı unutmazmış diyerek; başta muhalefete sonra cümlesine selam gönderelim...
...
MUHALİF GAZETECİ!
Gerçekten bazı üretilen kelimeler var ki; nasıl bir mantıkla herkese kabullendirilebilmiş anlamak çok zor!
Özellikle köşe yazarları için kullanılan ve dilimize yerleşen yandaş ve “muhalif gazeteci”gibi mesela...
Nasıl da kanıksamışız hepimiz değil mi?
Üstelik çoğumuz yanlış olduğunu bildiğimiz halde...
Halbuki, zaten gazeteci demek, başlı başına muhalif olmak demek değil midir?
Nasıl yani (!) deyip, mevcut iktidara muhalif olarak algılamasın kimse lütfen!
Eleştirel olmak, muhalif olmak demekse!
Geçmişteki ve gelecekteki iktidarlara da muhaliftir gazeteci...
Hatta sadece iktidara değil, muhalefet partilerine de muhaliftir.
Ve bir gazetecinin görevi; kişileri, kurumları savunmak, methetmek, arkasından gitmek değildir.
Gazetecinin savunduğu sadece ülke menfaatleri, demokrasi, söz ve ifade özgürlüğüdür.
İktidarı veya herhangi bir muhalefet partisini devamlı pohpohlayan en görünür yanlışlarının bile üstünü balla kapatan, gazeteciyim diyen biri, halkla ilişkiler ve partinin basın sözcüsü veya bir çok şey olabilir ama gazeteci asla!
Ve aslında siyaseti toplum adına denetleyen, ikaz etmeye, uyarmaya yetkili kutsal bir görevi ifşa ederken;
Bir gazetecinin tek taraf olduğu topluluk ise vatanı ve vatandaşlarıdır...
“Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir” (Mustafa Kemal Atatürk 1925)
Yorumlar
Kalan Karakter: