Çok genç arkadaşlarımız belki hatırlamaz ama ülkemiz yıllarca dünyada kendi kendine yeten nadir ülkelerdendi bir zamanlar...
Yerli malı haftaları bile bu gururla kutlanırdı.
Meyveler, sebzeler hatta getirilen pastalar da bile kullanılan başta buğday olmak üzere tüm malzemeler yüzde yüz “Türk malı”, yani yerliydi.
Ve “yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı” şeklinde şiirleri bile vardı.
Ve işte o zamanlar; meyveyi, sebzeyi insanların mevsiminde en doğalından ve en hesaplısından doya doya yediği zamanlardı.
Yani lüks değildi 5 kilo domates almak veya mangal yapmak her hafta sonu...
Peki ne oldu da, o yerli malı haftaları amacından şaştı ithal ürünlere verdi yerini!
Daha önemlisi çiftçilikle uğraşan ve atamızın;
” Köylü milletin efendisidir” diyerek, bereketli topraklarımızın tüm nimetlerini bize ulaştıran bu insanlarımız yoksa artık en çok bildikleri ve karşılığını aldığı için mutlu oldukları bu işi yapmaktan vaz mı geçmişlerdi...
...
Bugün CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, nam-ı diğer “Toprak Baba”; tüm bu konuları kapsamlı olarak ele aldığı bir basın açıklaması yaptı.
Sarıbal öncelikle 2023 yılında ülkemizin ithalat rekoru kırdığıyla ilgili verilerle başladı ve aslında bu sürecin 1980 yılından itibaren devam ettiğini ifade ederek;
“12 Eylül 1980 askeri darbesiyle IMF ve Dünya Bankası programları eşliğinde yabancı sermaye girişlerine ve ithalata dayalı bir modele geçilmiş; bu çerçevede dış ticaret liberalize edilmiştir. AK Parti’de uyguladığı politikalarla 21 yıllık iktidarında üretim yerine ithalatı teşvik etmiş; Türkiye tarım ürünleri dış ticaretinde net ithalatçı hale getirilmiştir. İthalata bağımlılık sadece tarım ve gıda ürünleriyle sınırlı değil, tohum, kimyasal gübreler, tarım ilaçları ve mazot gibi girdilerde de büyük ölçüde dışa bağımlılık söz konusudur” açıklamasında bulundu.
Birçok çiftçinin "Mazot parasını bile karşılayamıyoruz veya tohum gübre fiyatları, yetiştirdiğimiz ürünün karını karşılamıyor” sözleri işte bu sebepleydi.
Birkaç ay önce Yenişehir’de hayvan yetiştiriciliği yapan bir çiftçimiz de benzer şeylerden bahsetmiş:
“Yem fiyatlarıyla dahi baş edemiyoruz. Örneğin 10 hayvan satıp elimizde kalan 90 hayvanın bir süreliğine yemini karşılıyoruz ve o da yeterli gelmiyor. Sonra 10 tane 10 tane daha devam ediyor. Yine büyükşehir yasasıyla meraların daraltılması vesaire hayvancılığı günden güne zor hale getirmiştir. Sonuç itibariyle bir çoğumuz elimizdeki hayvanların tümünü satıp çiftliklerimizin kapısına kilit vurmak zorunda kaldık” diyordu.
Yani mesele şu ki; gitgide ithalata ağırlık vermemiz sebebiyle, sadece tarım değil, hayvancılık alanında da zor günler yaşıyoruz.
İyi de çiftçimiz tüm bunlarla başa çıkmaya çalışırken, devletin verdiğini belirttiği destekler yardımcı olmuyor muydu!
Bu konuda Sarıbal:
Tarımsal desteklerin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla içindeki payın yüzde 1 ile sınırlandırıldığını ancak binde 3’lere kadar geriletildiğini belirtiyor ve ekliyor:
“Verilen destek miktarı Tarım Kanunu’nda belirtilen asgari oranın çok altında! Çiftçinin tarlaya tohumu ekmesinden önce açıklanması gereken destekler, hasattan sonra açıklanmakta ve gecikmeli olarak ödenmektedir.
Tarıma yapılan nakit desteğin 10 katı rantiyeye faiz olarak ödendiği gerçeği gözlerden kaçırılmaktadır.”
Eh! Hal böyle olunca desteklerin yetersiz kalması çoğu çiftçimizin borçlu hale gelmesine ve borcu borçla kapatmak için;
Bu kez de bankalardan kredi çekme yoluna giderek onca emeğinin karşılığını alamadığı gibi üstüne daha büyük bir yükün altına girmesine,
Ve kimi zaman her şeyi arkasında bırakarak başka başka sektörlere yönelmeye, başka diyarlara göçe veya yoksulluğun altında ezilme mecburiyetinde bırakıyordu.
...
Ve bu noktada Sarıbal’ın “21 yıl iktidarlarında; 600 bin çiftçinin ve 27 milyon dekar tarım toprağının üretim dışı kalmasını başarmıştır!” sözleri de oldukça önemli olup,
Çiftçimizin tarımdaki ithalata karşı gittikçe zayıfladığı, hatta pasivize hale getirildiğini gösteriyordu.
Tabii ithalat dışında özelleştirmenin verdiği zararların da göz ardı edilemeyeceğini belirtiyor ve “Tarımsal girdilerin üretim ve dağıtımını yapan KİT’lerin özelleştirilmesiyle piyasa özel şirketlerin kontrolüne girmiş, böylelikle kamunun fiyat düzenleyici rolü bitirilmiştir” diyor ve ekliyordu:
"Mevcut mera alanlarının bakımsız, kurumuş, ot verimi düşük olduğu belirtilen mera alanları da rant amaçlı kullanıma açılarak iyice yetersiz hale getirilmiştir. Yani tarım ithalata ve özelleştirmeye, meralar rantta feda edilmiştir. "
...
Toplantının en ilginç verileri ise; TÜİK tarafından bu yılın ilk 7 ayına (Ocak-Temmuz 2023) ilişkin Dış Ticaret İstatistikleriydi.
Çünkü Dünya piyasalarında çoğu ülkede tarım ürün fiyatlarının gerilemesine karşı ülkemizde ciddi oranda artmış olmasıydı.
Bunun en büyük nedenin ise yayınlanan raporda ve 2023 yılıyla beraber cumhuriyet tarihinde en çok ithalat yaptığımız bir süreci yaşamamızdan kaynaklı olduğu anlaşılıyordu.
“Türk yurdu, Türk iktisadı, Türk eliyle, Türk tarihiyle yükselir. Türk malı alınız, Türk malı kullanınız; Türk parası Türk toprağında kalsın” Mustafa Kemal Atatürk
Yorumlar
Kalan Karakter: