Aylardır süren seçim maratonu nihayetlenirken,
Cümleten yine gerçek hayat hikayemize döndük...
Yanlış algılanmasın!
Sözüm sadece iktidara değil;
Muhalefete de...
Birinci tur seçimlerinden sonra vatandaşı vatandaş kimliğinden çıkarıp sadece seçmen olarak;
Hatta sadece ötekiler ve bizimkiler algısını yaratan herkese...
Partilerin seçim çalışmaları için ayakları şişene kadar koşturan, kapı kapı gezen, sokakta dağda bayırda kimi zaman tepkileri göğüslemek durumunda kalan,
Seçim sonrası ise; mahalleden birinin kamyonetinin arkasına sıkış tıkış binip bayrak sallayıp sevinç naraları atan;
Kaybedenlerin de kaldırımda yürürken, göz ucuyla içi yanarak galibiyet sevincini yaşayanlara baktığı o insanlar var ya hani;
Öteki beriki değil!
Aynı gemide olan hakiki bizimkiler...
Hani seçim ertesi aynı otobüse binip, açlık sınırının altında maaşlar için beraber işe giden;
Aynı markette, aynı belli ürünleri ancak alıp ve “yine mi zam” aynı anda dediğimiz,
2 bin liraya oturduğu evi, 6 bine çıkaran aynı ev sahibinin kiracıları üstelik,
Çoluk çocukları da aynı okulda,
Çoluk çocuk tatile gidemeyen de aynı kişiler,
Çoluk çocuk hastane randevusu için bekleyenler de...
Çoluk çocuğuna üç kuruş harçlık verdiğine utanan da...
Bu arada üniversiteyi aynı sıralarda bitirip yine beraber işsiz kaldığı,
Yurt dışına gidip daha iyi şartlarda yaşamak için aynı hayalleri kurduğu,
Ve sevdiği insanla bir türlü kuramadığı hayaller de aynı...
Ne kadar da biziz değil mi!
Ne kadar da aynıyız,
Ve ne kadar da aynı hayatları yaşıyoruz halbuki...
Sadece küçük bir farkla,
Ve o veya bu parti değil asıl mesele;
Birimiz acaba bir değişim olursa, beraber daha iyi şartlarda aynı hayatı yaşayabilir miyiz derken,
Bir diğerimizin hayatındaki eksiklikleri iktidardan taraf olmanın gücüyle tamamladığını sanıp, onu da kaybetme kaygısı...
Ve en büyük gücün kendinde olduğunu ve bunu anlamadığı sürece hep birilerinin gücüyle ayakta duracağını sanması...
Maalesef vatandaş olarak her şeye rağmen bin kez tecrübe etsek de, bin kez hayatlarımızda yenilsek de;
Yol arkadaşımızı öteki görerek ona karşı zafer elde etmiş gibi bin kez daha halaylarla kutlama yapabilmek,
Yarın yine o insanlarla aynı zor koşullarda yaşamaya eyvallah demek!
...
SEÇİMDEN İNCE DETAYLAR!
Öncelikle seçimin galibinin Cumhurbaşkanlığında olduğu gibi meclis çoğunluğunda da partilerden ziyade Recep Tayyip Erdoğan olduğu net.
Ve bunu küçümsemek, nedenlerini anlamamaya ve başarısızlığa götüreceği de ortada...
Fakat, malum insanoğlunun çoğunda hep şu vardır.
Başarıda veya kazanacağına inandığının arkasında durmak;
Ama kaybederse, tüm çabalarını kabahate çevirmeyi meziyet saymak.
Bunları tabii ki Cumhurbaşkanı Erdoğan için söylemiyorum.
O seçmeni için hala kusursuz, çünkü yine kazandı!
Sözüm CHP’ lilere ve CHP’ye oy verenlere...
Bu seçim döneminde muhalefetin ilk kez iktidara bu kadar yaklaşması sebebiyle,
Kılıçdaroğlu’nun olabilecek en iyi genel başkan olduğu, bütünleyiciliği, sabrı, naif dili, ondan başka altılı masayı kimsenin bir arada tutamayacağı, azmi, gençlere taş çıkaracak performansı, hiç yorulmayışı, parti içi çekişmelerde orta yolu buluşu, rakiplerine sevmeyenlerine dahi üslubunu bozmayışı, geçmişin tertemiz oluşu, halkın içinden aynı yaşam tarzını benimseyişi vesaire...
Dünya kadar ne çok iyi özelliği konuşuluyordu.
Fakat seçimin kaybedilişiyle beraber, bunların esamesi bile okunmazken,
Birden bire sadece Genel Başkanlığı dayatan, aday olmaktan vaz geçmeyen, üstelik 75 yaşında yaşlı bir insan olduğu yeni hatırlanan;
Ve sadece şunu yapsaydı, bunu yapsaydı kazanabilirdik diyen bir kitle ortaya çıktı.
İlginç olanı; öncesinde methiyeler sunanlarla aynı kesimden insanların olması.
Anlamak zor! Bu adam üç gün içinde mi yaşlandı veya o çok bildiğiniz stratejiler hakkında öncesinde neden sus pustunuz!
Evet, CHP’de bir değişim olması belki iyi gelecektir. Daha genç, belki daha cevval biri hatta.
Ama bu durum baktığımızda; neredeyse şu an ki tüm siyasi partiler için geçerli değil mi?
Ve bence de tüm siyasi partilerde bir değişimin olması belki de bir çok olumlu değişim de yaşatacaktır.
Fakat değişim isterken, kişilerin çabalarını ve başarılarını bir kalemde silmek ne kadar doğru!
Ve başarı sadece oyunun galibi olmak mıdır, yoksa hakkıyla oynayabilmek de başarı değil midir?
Mesela; Tüm olmazlara rağmen 6 farklı yerden esen partiyi toplumu bütünleştirme adına bir arada tutabilmek,
Alevilerin muhafazakar partilerin içinde olduğu bir ittifaka oy vermelerini sağlamak veya tam aksi muhafazakarların CHP’ye oy vermesi,
Kürt seçmenin, içinde Akşener’in olduğu bir ittifaka oy vermesi,
Sağcısıyla, solcusuyla, muhafazakarıyla, milliyetçisiyle, iktidar partisinden ayrılanlarla, kendisine küsenlerle ve hatta partilerle işi olmayan bu seçmen mozaiğinin yarısının oylarını almayı sağlayabilmek, ciddi bir başarı sayılmaz mı?
Ve tüm kısıtlamalara ve imkansızlıklara rağmen belki de...
Ve hatırlayalım; AK Parti'nin oyları son altı seçimin beşinde, yüzde 40’ın üzerindeydi. Bu seçimde yüzde 35 ile 2002’de iktidar olduğu dönemdeki en düşük seviyeye geriledi. Üstelik en çok kaybı en yoğun nüfusun yaşadığı illerde oldu.
Yani AK Parti seçmeni aslında sadece Erdoğan’a oy verdi. Çünkü onu çok seviyor.
Fakat AK Parti anlamında görünen o ki, artık diğer alternatifleri de gözden geçirmeye başlamış.
Ama tabii ki şu an kazanan bir lider ve yüzdelik kayıplar haliyle söz konusu olmaz.
Çünkü maalesef birçok insan; başarıyı sadece sonuca odaklar ve kaybedeni yerin dibine batırırken;
Kazananı göklere çıkarır...
Yorumlar
Kalan Karakter: