Ülke insanının son yıllarda ekonomik sıkıntılarla;
Ucuzu kovalayacak diye market market dolaşması, kirayı faturaları ödemek için süt, yoğurt ve etin ancak kokusuyla idare etmeye çalışması,
Evlenirken kara kara düşünmesi, evli ise çoluk çocuğunun yarını için yaslara girmesi, ev araba almanın sıradan vatandaş için artık ütobik bir hayal olması,
Herkesin neredeyse üniversite mezunu olması ama çok azının istihdam edilebilmesi, zeki, başarılı olmanın değil önemli olanın mühim yerlerde dayının olması, yeteneğin kıymet görmediği, eğitim müfredatının hala bir düzene oturtulamaması, özel okullar günden güne artarken devlet okullarındaki başarının günbegün azalması,
Maaş adaletsizliği sebebiyle itibar kaybı,
Nitelikli insanların yurt dışına akın akın göç etmesi,
Orta çağ gibi hala kadınlara sahiplenmeye yönelik söylemlerin yapılabilmesi, her yıl yüzlerce kadının erkek şiddetine maruz kalması,
Orta direk kaybolurken, alt ve üst gelir grubunun arasındaki makasın gittikçe açılması, asgari ücretin açlık sınırının çok altında seyretmesi, yoksulluğa şükredilmesi,
Ve daha birçok sorunun altında beli bükülen vatandaş...
Evet, oy verecek seçmen yani “vatandaş” da o yüzden özellikle son bir yıl içinde coştukça coştu!
Eh ne de olsa bir seçim olacaktı ve onların tercihi, iradesi önemli olacaktı.
Tüm çektikleri sıkıntılar karşısında, muhalefetten çözüm için önerilerini kafasında tartıp, biçerken;
İlk kez yönetimde bir değişim düşündüğünü de iktidara bir şekilde;
Gerek STK’lar aracılığıyla, gerek muhalefet parti mitinglerinde meydanları doldurarak,
Gerek muhalefet partilerindeki üye artışı, gerek seçim gezilerinde halkın teveccühü,
Ve belki de en önemlisi, insanlar artık cesurca gerek sosyal medyada, gerek sosyal hayatlarında fikirlerini, taleplerini, şikayetlerini dile getirmeye başladılar.
Malum bizler yurttaş olarak severiz siyaseti!
Veya sevmekten ziyade içinde olmak zorunda kaldık hep...
Bunu sadece son 20 yıla yüklemek de haksızlık olur.
Ve vatandaşın sadece seçmen olarak seçim döneminde hatırlandığı,
Aslında vatandaş olarak görülmesi gerektiği,
Yönetenlerin görevinin kendinin değil, vatandaşın refah seviyesini yükseltmek olduğunu,
Onun oylarıyla geldiği makamdan, yine onun oylarıyla gidebileceğini,
Ve bunları unuttukları ve bizlere de unutturmayı başardıkları sürece,
Bizler vatandaş veya siyasilerin tabiriyle seçmen olarak, her zaman siyasetin içinde olmak zorunda kalacağız maalesef...
Bu arada unutmak demişken;
Yukarıda sıraladığım ve bir çoğunu yazamadığım, başta ekonomi olmak üzere daha dünya kadar sorunumuz varken cümlemizin,
Ve bunların akıl ve beden sağlığımız için çözülmesi gerekirken;
Yine ne oldu ki, bunlar konuşulmaz oldu!
Halbuki bizim uzun süredir asıl mevzularımız bunlar değil miydi!
Çok şükür, terör büyük ölçüde çözümlenmemiş miydi?
Dini inançların özgürce yaşanması da, gerek içsel gerek şeklen halledilmemiş miydi?
Hatta devlet kurumlarında, namazını, ibadetini huşu içinde ve vaktinde yapması için hepsinde mescit odaları ayrılırken,
Türban kullanmak isteyen kadın memurlar için de bu konu artık sorun olmaktan çıkmamış mıydı!
Ha, bazı dini cemaatlerin inancı kullanarak, günaha girdikleri, hatta inanca zarar verdikleri düşünülse de,
Din hiç kimsenin tekelinde olmadığı düşünüldüğünde;
Kimsenin bu duyguyu kullanması veya birilerine bağlayarak inancımızı zayıflatması zaten haddi değildir.
Ve bizler bu ülkenin vatanını, bayrağını, tarihini,
Atatürk’ü, milli marşını seven; cumhuriyet ve bağımsızlık için gereğinde pek tabii ki kendimizi feda etmekten çekinmeyen yurttaşlar olarak;
Merak ediyoruz; Seçim sahtına girdiğimiz süreçten beri neden yine sadece muhafazakarlık ve milliyetçilik üzerinden gidilerek, ülke yönetimi açısından belirleyici konuma koyuldu.
Muhafazakarlık eğer sadece müslümanlık ve inanmayı temsil ediyorsa,
Ülkemizin çoğunluğu islam inancına mensup değil mi?
Ve belirttiğim gibi bu inancı ne kimse engeller, ne de kimsenin haddidir.
Milliyetçiliğe gelince, en büyük milliyetçinin Atatürk olduğu düşünüldüğünde, bu ideoloji de hiç kimsenin, hiçbir partinin tekelinde değildir.
O zaman olmayan sorunlar üzerinden gitmek, sorun yaratmaya veya ötekileştirmeye asıl sebep değil midir?
Meselemiz makam pazarlığı yapanlar arasında tercih mi yoksa sorunlara çözüm bulacağına inandığımız kişiler mi olacak!
Ve her defasında siyaset nasıl buralara evrilebiliyor bilmiyorum ama;
Vatandaş olarak biz hala aynı alım gücüne veya alamama gücüne sahibiz.
Bu arada, seçim sonrası da hayat ve hayatın gerçekleri devam edecek....
Yorumlar
Kalan Karakter: