Ne diyelim!
Nasıl bir zamana rast geldi yavrucaklarımız!
Eğitim sisteminin keşmekeşliği ile boğuşurken;
Çoğu gencimiz üniversite mezunuyken;
Fakat çoğu gencimiz işsizken;
Ve neredeyse gençlerimizin hepsi yurt dışında bir gelecek umut ederken...
...
Depremden henüz çıkan gencin ilk isteği sorulduğunda;
Üniversite sınavı için hazırlık kitaplarıydı.
Üstelik onca gün enkaz altında, ölümle yaşam arasında gidip gelmişken!
Seyrederken boğazım düğümlendi!
Biz ne yaptık bu çocuklara diye!
Biz nasıl bir eğitim sisteminin yıkıntıları arasına sıkıştırmışız,bu gencecik bedenleri böyle!
Ölümden kurtulduğundan çok sınava hazırlıkta; geç kaldım kaygısı yaşatır olmuşuz, bu berbat sistemle!
Yaşamı sisteme nasıl da bağlamışız!
Üstelik sonu belirsiz bir sisteme...
...
Merak ediyorum;
Kendileri bile anlamadığı müfredatı, sınav sistemini;
Ehilsizce, liyakatsizca, bilinçsizce, bencilce hazırlayan, canları sıkıldıkça değiştiren;
Okulu bitirince de bir o kadar bencilce ve yine liyakatsızca istihdamlar açan;
Ve bir çoğunun emeğinin çok altında maaş aldığı işlerde çalışmak zorunda bırakan;
“Çok donanımlı!” yetkililerin,
Sınavı, ölümden öte gören çoçuğu izlerken vicdanları acıdı mı acaba?
İçleri sızladı mı, gerçekten çok merak ediyorum...
...
Ya ölen yüzlerce çocuk!
Ya enkazın altından çıkarılan;
Soğuktan eli yüzü morarmış sabiler!
Hani annesinin saç teli elinde kalan bebek;
Hani “annem üstümde, onu da kurtarın” diye feryat eden küçük kız;
Ölen babasına, günlerce enkaz altında sarılan minik yavrucaklar;
Ya o daha dünyadan bihaber bebekler;
Ve annesini babasını kaybetmiş;
Yüzlerce belki de binlerce yetim, öksüz çocukları izlerken;
Yüreğimiz sıkıştı, vicdanımız üşüdü ve insan olarak sorumlu hissederken kendimizi;
Binaların enkaza dönüşmesine sebep olan müteahhitler, denetimciler, kontrolörler, muhtemel enkazlara ruhsat veren belediyeler, depremde geciken sorumlular!
Ne hissediyorsunuz!
Bırakın kendinizi nasıl savunurum derdini;
Veya
Kimse bir şey yapamaz rahatlığını.
İnsanlığınız acıyor mu?
Betonların arasına sıkışıyor mu yüreğiniz!
Veya dondurucu soğukta üşüyor mu vicdanınız!
Hiç kusura bakmayın!
Ama siz bir neslin umutlarını, geleceğini enkazın altına sıkıştırdınız!
...
Ve enkazdan günler sonra çıkarılan 15 yaşındaki Ayfer’in istediği “gül beyaz gül” şarkısındaki sözler var ya;
“Sen olmasan, ben solarım,
Gül, beyaz gülerim”
Diyor ya hani!
Sizi uyandırdı mı, o derin uykunuzdan!
Veya bu sözleri onlara söylemenin hala vakti gelmedi mi!
Yorumlar
Kalan Karakter: