Bugün Kahramanmaraş’da depremi birebir yaşayan doktor bir arkadaşımla konuştum.
Bu arada arkadaşım mesleğe yeni başlamış biri olmamakla beraber, deneyimli ve oldukça başarılı bir doktor!
Sağ olduğunu öğrenmiştim.
Fakat sonrasında konuşma imkanı bulamamıştım.
Çünkü deprem sonrası onlar için kaos devam ediyordu.
Anlattığına göre; görevli olduğu hastane ikiye bölünmüş ve özel bir bankanın sağlık hizmetleri birim binasında yaralıları tedavi etmeye çabalıyorlardı.
Sağlık çalışanı birçok arkadaşını depremde kaybetmiş ve onların yasını tutacak fırsatı bile olmamıştı.
Çok üzgün ve çok kızgındı!
Şöyle diyordu:
“Merkez üssü burası olduğu halde, ilk iki gün bireysel gönüllülerden başka tek kişi gelmedi!
İnsanlar delirmiş gibiydi...
Bir yandan yıkılan evlerinden yakınlarını çıkaramamak;
Diğer taraftan etrafında kimseyi göremeyince, acaba tüm ülke mi yıkıldı diye çok farklı bir telaşa girmeleri!
Ve o zaman herkes başının çaresine bakmalı düşüncesiyle;
Fırınlar, yakıt istasyonları ve tamamen bilinçsizce, camı çerçeveyi indirip almaya başladılar.
Tam bir kıyametti. Bir film sahnesi gibiydi tüm yaşadıklarımız...”
...
Depremin şiddeti malum, ama bu kadar binanın yıkılması normal miydi sence diye sordum. Yanıtı:
“Kesinlikle hayır! Benim evimin olduğu site yıkılmadı mesela...
Ama hemen yanımızda bulunan 3 blok halindeki; şehrin kalitesiyle ünlü sitesinin, 2 bloğu yıkılırken, birine hiçbir şey olmadı.
Sebebi ise; 2 binanın altında kiraya verdikleri bankalar, bir çok kolonu yıkmıştı.
Kaldı ki bir pastane de bu nedenden dolayı yıkıldı.
Şehrin en büyük caddelerinden olan Trabzon Caddesinde yıkımın büyük olmasının sebebi de buna bağlı aslında.
Çünkü buradaki binaların alt katları hep bu tür işletme, kurum ve mağazalarla doluydu!”
Hastanelerin durumunu sorduğumda ise; çok kötü ve yetersiz olduğunu belirtirken;
"Bu afette GATA’nın yokluğu çok belliydi.
Kaldı ki, eğer onlar olmuş olsaydı ilk yapacakları Sahra hastanelerini kurmak olurdu.
Bu durumda yaralıları kurtarma şansımız ve imkanımızda daha fazla olurdu.
Şu an sadece acil birimler mevcut, yoğun bakım gibi birimler yok maalesef.
Ameliyatlar için başka illere gönderme durumundayız.
Ama Rusya’dan gelen yardım ekiplerinin Harika bir izolasyonla kurduğu Sahra hastanesi çok iyi oldu.
Yine İsrail’in, tıbbi malzeme ve doktorlarıyla güzel bir sağlık hizmeti sunması da bizler ve depremzedeler için çok önemliydi" ifadelerini kullandı.
...
Ayrıca yağma ve talanlarla ilgili de konuştuk. Anlattıkları oldukça tedirgin ediciydi!
Çünkü özellikle geceleri karanlıktan faydalanıp talan olaylarını gerçekleştiren göçmenlerin çok olduğunu vurguluyordu.
Bırakın enkazların altını!
Deprem korkusuyla sapasağlam evlerinin kapısını kilitleyip, il dışına çıkan insanların evlerine girip ne kadar değerli eşya varsa götürüyorlarmış.
Çünkü daha önce güvenliği olan sitelerde artık güvenlik görevlerinin de çoğu yokmuş!
Hatta şunu da söylüyor:
“Depremin olduğu ilk günden beri yaralılara hizmet veriyoruz.
Her gün 10 dakikalığına da olsa, gidip evimi kontrol ediyorum."
Şunu da belirtmekte fayda var;
Kahramanmaraş’ta her ne kadar şehirde kalan sığınmacı olsa da; Suriyeli vatandaşların çoğunun kaldığı, 2+1 ve 1+1 konteyner tarzı yapılan ve 100 bini aşkın göçmenin barındığı,içinde hastanesi, güvenliği, okulu olan bölgede bu insanlar yıllardır kalıyor.
Tabii bunu bir mülteci kampı olarak düşünmeyin!
Çünkü bu insanlar işe, çarşıya pazara veya gezmeye istediği gibi gidip geliyor.
Yani aslında bir göçmen mahallesi gibi düşünülebilir.
O bölgede deprem sebebiyle barındıkları yapılardan kaynaklı olarak bir zaiyat olmamış.
Olmasını da kimse istemez.
Yanlış anlaşılmasın!
Arkadaşım yalnız şu noktaya dikkat çekiyor:
“Şu an Kahramanmaraş’ta kaybettiğim
Kaldı ki Hatay gibi bazı yerleşim yerlerinde de durumun o şekilde olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bir kaç gündür güvenlik tedbirleri artırıldı. Fakat yağma olaylarının devam ettiğini de görüyoruz.
Bu şehirde kalan veya gidenler içinde korku yaratan bir durum.”
Yani geçici olarak şehirden giden vatandaşlar, bu durumda dönmekten tedirgin olursa ve dönmezse!
Ve tabii ki hala bölgede olan vatandaşlarımız!
...
Evet, deprem öncesi bir “A” planımız olmadığından oldukça hazırlıksız yakalandık!
Deprem sonrası maalesef bir “B” planımız da olmadığından, bir çok geri getirilemez kayıplar yaşadık!
Fakat hataların tekamülü tercihlerimizdir denir!
Ve şu an bir “C” planımız olması zaruridir!
Güvenlik tedbirleri artırılmalı, gerekirse o bölgede her binanın başında birkaç kişi olmalıdır.
Ayrıca insanları galeyana getiren; yakalanan kişilerin öldüresiye dövülme videoları da yayınlanmamalı, bu esastan ayrılmaya sebep olabilir!
Ama hukuk karşısında tabiiki en ağır cezalar verilmelidir.
Çünkü hukuksuz cezaların doğallaşmasının , suistimale açık olduğunu birçoğumuz biliriz!
Biz büyük bir devletiz!
Üç beş çapulcuya meydan vermeyecek kadar!
Kaldı ki; o deprem yağmacıları kadar, depremde bir çok hayata ve maddi zarara sebep olan büyük yağmacıların da cezalandırılacağından şüphemiz yok!
Fakat burada önemli olan; asıl mühim mevzuları;
Bir kaç dayak videosuyla meselenin özünden uzaklaştırmamak!
Deprem sebebiyle, bölgede ülke güvenliğini tehdit etme olasılığı olan durumlara karşı gerekli tedbirleri almak!
Deprem bölgesinin yaralarının acilen sarılması;
Vatandaşların ve özellikle bu duygusal ağırlığı kaldırmakta haliyle zorlanacak gençlerin, çocukların normal hayata entegre edilmesi geciktirilmemeli.
Ve uzmanların ısrarla uyarıda bulunduğu, riskli deprem bölgelerine yönelik plan ve çalışmaları yine gecikmeden ivedilikle başlatılmalı!
Ve umuyoruz, bu kez A, B ve hatta C planımız mutlaka olmalı.
Yorumlar
Kalan Karakter: