Geçtiğimiz günlerde bir AVM’de birçok marka ürünün satışını yapan bir mağazaya gittim.
Bu arada gitme nedenim doğum günümde aylar önce aldığım bir hediye kuponunu kullanmaktı.
Kaldı ki AVM’ler benim gitmekten asla zevk almadığım alışveriş mekanlarıdır.
Kapalı bir alan ve anlayamadığın kadar ses ve ekonun olması, esnaf müşteri arasındaki insani ilişkileri destekleyen pazarlık muhabbetinden geçtik, dayattıkları fiyatları ödemek için bir de uzun kuyruklar yok mu?
Sanki mal sahibi bizmişiz gibi milyonluk dükkan kirası, diğer maliyetleri ve akıl almaz karlarını süslü püslü bahanelerle müşteriden çıkarmak için kurulmuş yerler gibi gelir bana...
Dahası öyle bir kara deliktir ki, AVM’lere girdiğinde bir değil on mağazaya girersin ve farkında olmadan bir dizi gereksiz şey alıverirsin. Yani tam bir kapitalizm mühendislik harikası diyebiliriz.
Alışveriş bitip, devamında bitkin şekilde biraz soluklanayım dediğin sırada, yine aynı çatı altında bulunan kafeler de sana son darbeyi indirir. Ses ve gürültüden dinlenmene imkan vermeyen bu ortamlarda, üstüne bire on fiyatlarla bir şeyler içersin. Tek tesellin ise kısa sürelik de olsa yaşadığın zenginlik ve belli bir tabakadan olma tatminidir.
Bu arada gençleri bir anlamda anlayabilirim ama bu düzene zorla kendini alıştırmaya çalışan belli bir yaş grubunu cidden anlamakta zorlanıyorum bazen.
Asıl anlatacağım mevzuya dönersem; 3 ay kadar önce aldığım hediye çekiyle o tarihte bu mağazaya gittiğimde, şık bir ayakkabı veya bir çanta alabiliyorken, tarzıma uygun olmadığından ayrıca söylediğim gibi AVM’ler beni kastığından, “Sonra bakarım” diye oyalanmadan çıkmıştım.
3 ay sonra, yani geçen hafta gittiğimde ise ancak bir cüzdan alabileceğimi gördüm. Öncesinde baktığım zaten pahalı olan ürünlerin fiyatları ise, 4-5 katına yükselmişti.
Bu arada mağaza da, kasa önü de tıklım tıklımdı. Yani benim almamam da çok önemli değildi.
Eh haliyle kimilerinin dediği gibi, “Ne yoksulluğu, çarşı pazarın kalabalığına bakın” diyorlar ya!
Hah! Burası da öyleydi.
8-10 bin olan ayakkabıları alan var mı diye sordum, asgari ücretle çalıştığını öğrendiğim mağaza çalışanına...
“Hem de nasıl! İnanamazsınız. Hatta geçen dışı saçaklı ve yüzde yüz su çekeceği ortada bir bot modeli geldi. Ve fiyatı 8 bindi. Bir müşteriye dayanamayıp ‘yalnız emin misiniz ayaklarınız ıslanabilir bu botlarla’ dedim. Müşteriden de kaldırımda yürümeyeceğim. Araçta da ıslanmaz sanırım yanıtını aldım” diyordu.
Ve işte aslında içinde bulunduğumuz sürece tam da uygun bir örnekti;
Neredeyse bir bot fiyatına çalışan ve geçimini sağlamaya çalışan asgari ücretli kesim, diğer taraftan 1-2 defa giyeceği ürüne bir asgari ücret vermeyi umursamayan bir kesim.
Ya ortası! Maalesef artık yok gibi...
Bu arada cüzdana da ihtiyacım yoktu. Sanırım 3 ay sonra bir çorap alır bu mevzuyu kapatırım artık!
...
YENİ ASGARİ ÜCRETLER DERTLERE DERMAN OLUR MU?
Enflasyon oranlarının yükseliş hızı nedeniyle yılda iki defa belirlenmek üzere toplanan Asgari Ücret Tespit Komisyonu aralık ayının ilk haftasında yine toplanacak ve muhtemelen yine 1 aylık çalışma ve genelde işveren ve hükümetin önerileri doğrultusunda uzlaşılarak yeni asgari ücret zamları belirlenecektir.
Ama aldığı eleştirilerden kaynaklı olsa gerek, bu görüşmelerde işçileri temsilen komisyonda bulunan,
TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay; “Toplantıya katılacak komisyonda bu yıl 2 erkek, 2 kadın olmak üzere 4 asgari ücretli çalışan olacak ve ne olması gerekiyorsa onlar dile getirip, kararı da yine onlar verecek” şeklinde bir açıklama yaptı..
Zaten istenen de buydu. Asgari ücretlilerin maaşını belirlemek için şahsi şoförlerinin kullandığı lüks araçlarıyla; para kaygısı, geçim derdi bilmeyen insanların asgari ücretliyi temsil etmesi başlı başına trajikomik görüntülerdi.
Fakat enflasyon oranlarıyla tespit edilecek maaş artışları 2023 enflasyonu baz alınarak yapılacağı düşünüldüğünde,
Ki maaş zamları işçinin eline şubat ayında geçecek.
Ve konunun uzmanlarının ortak tespitleri de; yılbaşından sonra enflasyon oranlarının ciddi şekilde artacağı yönündeyken,
Üstelik TÜİK’in henüz belli olmayan kasım- aralık enflasyon rakamlarını ne kadar göstereceği de muamma iken!
Ve ayrıca lütfen bunu iyice bir sindirerek düşünelim; Asgari ücretlinin maaşının “Açlık sınırı” göze alınarak belirlenmesi sizce sevindirici mi veya bunun asgari ücretliye komisyondaki büyük şirket sahipleri tarafından reva görülmesi normal mi?
Bakın “yoksulluk sınırı” bile fazla gelen bir kriter. Yani “Onlar da belirledikleri maaşların sadece karnını iyi kötü doyurup, aç kalmayacak kadar olduğunu biliyorlar.
Bunun meali; kira, faturalar, ulaşım, çoluk çocuk, özel giderler vesaire dahil değil!” diyorlar şimdiden...
E o zaman zorunlu olarak kayıt dışı çalışmaya neden olmayacak mı bu durum!
İkinci bir iş bulup kayıt kuyut olmadan devleti zarara uğratmaya da kapı açmaz mı?
Ve yoksulluğa bile layık görülmeyen, asgari ücret maaşlarını açlık sınırına göre karar verecek olan büyük şirketlerin patronları, her yıl bankalarla beraber milyon dolarlık karlarını açıklarken,
Çalışanlarının sırtından elde ettikleri devasa karlarını neden çalışanlarıyla paylaşmadıklarını da açıklasalar keşke değil mi ama... Belki bilmediğimiz haklı nedenleri vardır!
ASGARİ ÜCRET TAHMİNLERİ ÜZERİNE...
Rakamlara baktığımızda, konuştuğum bazı işçi sendikaları üyelerinin benzer tahminleri;
Muhtemelen son 6 ay için yüzde 37-38 civarında bir enflasyon açıklaması yapılacağı,
Buna göre de yüzde 1-2’lik bir artışla yüzde 40 rakamında bir zam, yani TÜRK-İŞ’in açlık sınırı araştırma sonuçlarına uygun şekilde asgari ücretin 16 bin küsür gibi bir rakamda karar kılınacağı yönünde...
Ancak eğer yüzde 10 refah payı eklenirse 17 bin TL olma ihtimali de var. Yani açlık sınırının en azından bir tık önüne geçmiş olur.
Şimdi “yüzde 40 aslında hiç fena sayılmaz, üstelik yılda 2 kez de maaş zammı. Neden hala memnun olmuyorlar” diyebilir asgari ücretle tanışmamış birileri veya bazı işverenler.
Çünkü mesele verilen zamdan öte alım gücü!
Mesela 2016-2021 arasında komisyon yılda 1 kez toplanarak şu an ki zam oranlarının çok altında maaş zammı belirliyor ama kimse şimdiki kadar mutsuz olmuyordu.
Nedeni o dönem enflasyon verileri yıllık yüzde 20’lerin altındaydı ve alım gücü de şimdiye göre haliyle çok daha iyiydi. Şimdi ise törpülenmiş halinin bile yüzde 65-70’lere dayanan bir enflasyon olduğunu ve alım gücünün de bu oranda etkilendiğini düşünürsek, yüzde 40 zammın neden yetersiz kaldığı da anlaşılıyor.
Kaldı ki mevcut enflasyona göre yapılan bu zamların, 2024’teki yüzde 33 oranında belirlenen zamlar haricinde yapıldığını göz önüne alırsak, önümüzdeki 6 ay sonunda bu maaşların çoktan enflasyonun altında eriyeceğini de biliyoruz.
Ve şunu da belirtmekte fayda var: Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklamalarında;
“Yüksek maaş zamlarının enflasyonu tetiklediği, ücretlinin hedef enflasyona göre yani bu durumda 2023 değil 2024 hedef enflasyonu olan yüzde 33 bandında belirleneceği” söylemiyle şekillenirse, asgari ücretin tahminlerden de az zam alacağı, ortalama 15 bin 165 TL civarında olacağı ihtimali de yüksek.
Netice itibariyle; yoksulluğu mumla aramak zorunda kalan 8 milyon asgari ücretliye belli ki bu durumda, yine açlık sınırında volta atmak düşecek!
Yorumlar
Kalan Karakter: