Bursa’nın Osmangazi sınırları içinde olan Çarşamba ve civarı, her ne kadar son yıllarda daha çok Suriyeli göçmenlerin yaşadığı yerler olarak gündemde olsa da,
Bursa’nın konum olarak en merkezi yerlerinden olmasından kaynaklı, bu bölgeyi öteden beri bilmeyen yoktur.
Kaldı ki bir dönem Çekirge, Kükürtlü, Altıparmak ve Çarşamba, Bursa’nın en prestijli yerleşim yerlerinden olup, nezih insanların yaşadığı ve düzenli yerleşim alanlarıyla anılırdı.
Hatta kamuya ait bazı lojmanların, konutların bu bölgede konumlandırılması da daha çok bu yüzdendi.
Hele ki Kültürpark gibi muhteşem bir alanın, yine Atatürk stadyumunun aynı lokasyonda olması, bu bölgeyi daha değerli kılıyor ve burada yaşamayı daha da özel hale getiriyordu.
Şimdi çoğumuz “Maalesef Suriyeli göçmenler buraya gelene kadar öyleydi” diyecek belki...
Ama zihnimizi tüm algılardan temizleyerek düşünelim istiyorum.
Çünkü onlar gelene kadar değil, onlardan çok önce olumsuz bir döngüye girmişti zaten bu bölge!
Özellikle de 2000 yıllarından itibaren...
Nedenlerine gelince, Büyükşehirlerin kaderi midir yoksa insanoğlunun hep bir değişim isteğinden kaynaklı mıdır bilemiyorum ama aslında doğasıyla, tarihiyle, havasıyla, suyuyla ve konumuyla Bursa’nın belki de en yaşanılası bu semtlerinden o yıllarda, Nilüfer bölgesine doğru bir göç akımı başlar yavaş yavaş...
Yani hali vakti yerinde bölge sakinleri için modern mimarisi, yolları, şehir planlamasıyla gittikçe prestij kazanan, parıltısıyla göz alan Nilüfer ilçesi, yaşamak için daha cazip gelir.
İşte,tam da o dönemler dengeler değişmeye ve bu yerleşim yerleri gitgide değer kaybederken, Nilüfer ilçesinin gelen yeni sakinleriyle değeri günden güne artar.
Ve ilginçtir ki, özellikle Çarşamba-Atıparmak civarında yaşam standartları, insan profilleri de gidenlerin arkasından hızla bir değişime uğrar.
Tabii ki burayı bırakmak istemeyen orta halli mahalle sakinleri de yok değildir ve onlar yaşamaya devam etse de,
Mahallenin nezih kesiminin çoğunluğunun gitmesiyle beraber yeni sahipleri;
Pek de buralara yakışmayan, yaptıkları işlerle toplumun çoğunluğunda kabul görmeyen ve önce bir-iki kişiyken gitgide çoğalan bir kesim olur.
Ve ne yazıktır ki, bir süre sonra bu bölge tuhaf merdiven altı eğlence yerlerinin olduğu, her köşe başında illegal işlerin döndüğü, fuhuşun, uyuşturucunun aleni pazarlıklarının yapıldığı ve insanların hava karardığı an bu mahallelerden geçmeye korktuğu yerler halini alır.
Ki hala bu döngünün devam ettiği civar mahallelerin olduğunu da biliyoruz.
Yani şimdi birileri tek günah keçisi olarak Suriyeli göçmenleri gösterdiğinde; kimse kusura bakmasın ama onların gelişinden çok çok önce maalesef bu mahalleler zaten kaderine terk edilmişti bile...
...
Gelelim 2011 yılıyla başlayan göç dalgası ve ağırlıklı olarak Çarşamba bölgesine yerleşen Suriyeli göçmenlere...
Türkiye’de bu anlamda sığınmacılardan en çok göç alan illerin başında Bursa geliyor.
Ve gelen sığınmacılardan hali vakti yerinde olanlar dışında kalanlar, ev kiraları daha ucuz,ekonomik anlamda daha makul ve çalışabilecekleri yerlere yakın olan bölgeleri tercih ettiler.
Konuştuğum sığınmacılar; Bursa’ya ilk geldiklerinde öncelikli Vişne Caddesinde tekstil sektörü ağırlıklı iş bulunca, ulaşım açısından kolay ve yerleşim olarak oldukça uygun olduğu için Çarşamba’yı tercih ettiklerini anlatıyorlardı.
Eh, tabi zamanla bu bölgede artan sayıları nedeniyle kendilerine hitap eden lokanta, kafe tarzı yerler de açılmaya başlıyor.
Hafta sonu Çarşamba’da konuyla ilgili yaptığım araştırmada; evini sığınmacılara kiraya veren bir mülk sahibi şöyle diyordu:
“Evet, bu bölgede yaşamayan insanlar tarafından kimi zaman eleştiriliyoruz. Neden para için evlerimizi Suriyelilere kiraya verdiğimiz soruluyor. Halbuki, nedeni bu değildi ki!
Son yıllarda sıradan dediğimiz normal insanlar bu mahalle de yaşananlardan ötürü burada ev kiralamak dahi istemiyordu. Bizim sığınmacılara kiraya verme sebebimiz, mahalleyi kuşatan ve sokakta yürümekten korkmamıza neden olan insanlardan kurtulma isteğimizdi. Ve inanın bu mahallede yaşayan kime sorarsanız sorun aynı cevabı verecektir.”
“Peki şimdi mevcut durumdan memnun musunuz?” diye sordum.
Yanıtı, “Biliyorsunuz, Suriyeli sığınmacıların geneli; eşleri, çoluk çocuklarıyla yaşıyor ve aile kavramını da önemsiyorlar. Apartmanda 3 Suriyeli komşumuz var. Şimdiye kadar rahatsız olacağımız bir davranışlarına şahit olmadık. Memnun musunuz derken, bir önceki ara döneme göre daha iyiyiz desek de, o çocukluğumuzda yaşadığımız Çarşamba ile kıyasladığımızda tabii ki hüzünleniyoruz bazen. ” oldu.
Sonrasında sokakta yürürken konuştuğum ve Çarşamba’da 30 yıldır yaşadığını söyleyen bir kadın da benzer şeyler söylüyor ve hatta şunu ilave ediyordu:
“İnanın 10-12 yıl önce burada yaşamak öyle zor hale gelmişti ki; o zamanlar daha 14-15 yaşlarındaki çocuğumu yürüme mesafesi 5 dakika olan okuluna bile ben götürüp tekrar akşam almaya gidiyordum, başına bir şey gelmesin diye...”
Ve yine yıllardır bu mahallede taksicilik yapan bir esnaf da şöyle diyordu:
“Eski Çarşamba’yı, Altıparmak’ı çok özlüyorum ama 10 yıl öncesini değil! Çok daha öncesini...”
...
Evet, Çarşamba’ya, özellikle Darmstadt Caddesine girince; lokantalarıyla, mağazalarıyla ve insan profilleriyle bir Arap mahallesi gibi geliyor.
Ama kimi zaman provokasyonel sözlerle vurgulandığı gibi girmeye, yürümeye korktuğunuz bir bölge olduğu da biraz abartılıyor bana kalırsa. Hatta arap lokantalarında veya bu tarz açtıkları yerlerde oturup yemek yiyen, kahve içen bir çok Türk’ün olduğunu da gördüm.
Ve gelen sığınmacıları gerek kültürel anlamda dejenerasyona sebep olacaklarından, gerek hızlı nüfus artışlarından ve içinde olduğumuz ekonomik kaosla beraber istihdam alanlarının daralmasına neden olduklarını düşünebilir ve belki de bu anlamda eleştirebiliriz.
Ve tabii ki onların içinde de ipe sapa gelmez insanlar olduğunu da!
Ama kalkıp Çarşamba Mahallesi onlar yerleşene kadar güllük gülistanlık, herkesin kalmaya gıpta ettiği yerler dediğimizde; sanırım biraz daha düşünmeliyiz.
Ve şimdilerde Çarşamba’nın geldiği bu durumu eleştirirken,
Keşke bu eleştirileri; yıllardır gerek idareciler gerek bizler tarafından göz ardı edilerek,hırlının hırsızının yatağı haline geldiğinde de yapabilseydik,
Belki de şu an mevcut durumdan ziyade yine herkesin yerleşmek için can attığı, hayalini kurduğu bir semt olurdu.
Bu arada yine de karamsar olmayalım ve önümüzdeki aylarda gerçekleşecek yerel seçimleri de düşünerek, şu hatırlatmayı da yapalım. Maksat unutulmasın!
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, 21 Ağustos’ta kentsel dönüşüm ataklarıyla ilgili yaptığı programda, yayınladığı basın bülteninde şu açıklamayı yapmıştı:
“Son yıllarda hem mekan hem yaşam kalitesi açısından değerini yitiren Altıparmak-Çarşamba bölgesini ortak akılla dönüştürecek, bölgedeki kentsel dönüşüm için proje alanına ilişkin imar planı ve kentsel tasarım projelerinin hazırlanmasına yönelik olarak ilgili akademik odalarla işbirliği protokolü imzalandı.”
Mevcut Belediye Başkanı ve belki de yine aday olacak olan Aktaş’ın bu sözlerine bizler de güveniyoruz.
Ve kim bilir! Belki de bahsettiğimiz bu bölgeler, bir gün yine özlenilen o günlerine kavuşacak böylelikle...
Yorumlar
Kalan Karakter: