Bugün biraz tarihimize ve tarihin tekerrürüne değinelim istedim...
Birçoğumuzun bildiği gibi devletin bekası adına Osmanlı Devletinde kardeş katli Fatih Sultan Mehmet zamanında Fatih Kanunnamesi ile yasalaşmıştı.
Bu noktada şunu belirtmek isterim;
Düşünmesi dahi zalimce gelse de, İlber Ortaylı’nın bir söyleşisinde bahsettiği üzere; 600 küsür yıl öncesini şu anki zamanla kıyaslamanın anlamsız olduğunu belirterek, bu sistem gereği kardeşlerin aralarında duygusal bağların olmaması için de ayrı dairelerde büyütüldüğüne değinir.
Ancak bu karardan yaklaşık 150 yıl sonra 1. Ahmet; Ekber ve Erşed sistemini, yani kafes sistemini getirerek kardeş katlini yasaklamıştı.
Kafes sisteminde; kardeşlerden en büyüğü tahta çıkardı. Diğer kardeşler ise, tahta çıkma sırası kendilerine gelene kadar kafes adı verilen evlerde göz hapsinde tutulurdu.
Anneleri, kız kardeşleriyle ve hatta hizmetleri için bulunan ağalarla bile iletişimleri yasaklanıyordu. Sadece seçilmiş kısır cariyelerle görüşmelerine izin veriliyordu.
Amma velakin yıllarca gözlerden uzak, her şeyden habersiz kafes gibi evlerde bekletilen bu şehzadeler cahil bırakıldıkları gibi yalnızlıktan delirme emareleri baş gösterirdi.
Ve aslında ilk erkek çocuklarından sonrakileri tahttan uzak tutmanın başka bir formülüydü bu sistem...
...
Şimdi CHP ile ne alaka diyebilirsiniz!
Kılıçdaroğlu’nun seçim sonrası uygulamalarında iyice gün yüzüne çıkan bu sistem, öncesinde de çokça kaleme aldığım,
Ön seçim isteyen partililere de uygulanmıştı.
Ön seçim; olağan ve demokratik bir talep olmasına karşın, devamlı bahaneler sunularak engellenmiş, bu taleplerinde ısrar edenler, partiden ihraç edilmeseler de bir şekilde kafes gibi pasifize edilmişlerdi.
Ve birçok insanın farkında olması, tepki göstermesi de umursanmamıştı...
Yine seçim süreci bahane edilerek ertelenen kongreler var şimdi de...
Kılıçdaroğlu bu kez de yerel seçimleri sebep göstererek, sonrasına bırakmak istese de, aynı yıl içinde ikinci kez ertelemenin sakıncalarına ve partililerin bu tepkilerini göze alamadı ve kongreyi yapma kararını almak zorunda kaldı.
Haliyle kendine karşı adaylar da olacaktı ve bunların içinde oğlum dediği Ekrem İmamoğlu tahtı sarsabilecek en güçlü isimdi.
Halk nezdinde ve partililerce oldukça teveccüh görüyor,
Halkın geneline hitap etme potansiyeli yüksek, çok daha genç ve siyasette çok daha uzun yıllar görebileceğimiz bir isim de olabilirdi.
O yüzden onun kafeste tutulması gerekiyordu. En azından Kılıçdaroğlu, başkanlıkta ömrü vaki olana kadar...
Ve İmamoğlu’nun Genel Başkanlığa aday olmayı istediğini belirtmesine rağmen her seferinde yerel seçimleri bahane ederek;
İstanbul’u kaybetmemek için İmamoğlu’nu bir şekilde kafeste tutmaya çalıştı.
İyi de CHP’nin iyi bir çalışmayla ve başka bir adayla kazanacağına güveniniz kalmamışsa, “Seçmenin verdiği oy, bize olan teveccühüdür” söylemleriniz samimiyetsiz olmuyor mu?
Ve İmamoğlu’nun bu isteğini açığa vurmasından sonra kılıçlar kuşanıldı.
Ve Kılıçdaroğlu işini sağlama almak için İmamoğlu’nu desteklediklerini öğrendiği bazı il başkanlarını kurultaydan önce görevden kafese aldı.
Üstelik bir suçlu gibi, hiçbir açıklama yapmadan gece yarısı kararıyla...
Genel merkezden birileri bu başkanları telefonla arayarak;
“Genel Merkezin aldığı kararla görevden alındınız” dedi sadece!
Sebep belirtilmeden...
Birçoğu yataklarında uyurken çalmış telefonları ve şaşırmışlar böylesi kısa bir iki cümleyle görevden alınışlarına!
Üstelik yıllardır CHP’ye gönül vermiş bu başkanlar, bulundukları bölgelerde üye sayısını oldukça iyi konuma getirmeyi başarmış, diğer taraftan hatrı sayılır bir delege sayısına da sahipken...
Aslında her ne kadar şaşırsalar da, bu görevden alınmaların çok da sebepsiz olmadığını biliyorlar.
Çünkü irtibata geçtiğim bir isim şunu söylüyordu:
“Bizler değişimi isteyen kişilerdendik ve İmamoğlu’nu desteklediğimizi de biliyorlardı.
Ve Anadolu örgütlerinden başlayan bu geceyarısı görevden almalar diğer illere bir gözdağıdır.”
Olanlara baktığımızda;
İmamoğlu’nun son günlerdeki sesizliğinin sebebi birçoğumuzun haberdar olmadığı,
“Partiden atmıyoruz, sadece bir süreliğine kafese alıyoruz” uygulamaları mıydı acaba!
Ve Kılıçdaroğlu’nun herkesi şaşırtan bu halleri;
Gazeteci Levent Gültekin’in açıkladığı nedenlerden miydi yoksa!
Kılıçdaroğlu CHP’nin kaybetmesi adına bazılarının kararlarına uyma zorunluluğunda mı bırakılıyordu?
Ve gerek listelerin belirlenmesinde gerek görevden el çektirme operasyonlarında ilginç şekilde isimleri sıkça anılan Oğuz Kaan Salıcı, Eren Erdem gibi isimler de bu kararlara hizmet mi ediyordu?
Yoksa boynuzun kulağı geçme endişesiyle Kılıçdaroğlu, tamamen bir makam zehirlenmesi mi yaşıyordu!
...
Netice itibariyle;
CHP’nin gece yarısı görevden almalarının devamı halinde istifaların artacağı aşikar!
Yine sözde yerel seçimleri düşünerek verdikleri bu kararların bu kez seçim sonuçlarını yerlerde süründüreceği ihtimali de yüksek.
Ayrıca Kılıçdaroğlu’nun bu uygulamalarıyla iktidarın kılını kıpırdatmasına bile gerek yok ve iktidardan bir plaket almayı da hakediyor.
Ve makamına tehlikeli gördüğü isimlere kafes sistemini uygularken,
Biraz yakın tarihi de incelemesi gerekmez miydi Kılıçdaroğlu’nun...
CHP’de geleceği kafeslenen isimler ve partinin otoriter yönetiminden sıkılan partililer, topyekün bir değişimle yeni bir parti kurmayı da düşünebilirler.
Üstüne, genel başkanlığı o veya bu sebeple kaptırmamak için uğraştığı kişi, yeni bir partide genel başkan ve günün birinde iktidar için güçlü isimlerden bile olabilir!
Tıpkı AK Parti’nin kuruluş hikayesi gibi...
Ve dediğim gibi yakın tarihe bakmalı!
Öğrencim, talebem deyip günü geldiğinde el vermeyenlerin ellerinin bomboş kaldığını düşünmeli belki de...
Yorumlar
Kalan Karakter: