6 Şubat depremiyle beraber kentsel dönüşüm mevzuları daha sık gündeme gelmeye başlamıştı. Hatta bu anlamda bazı belediyeler önümüzdeki yerel seçimleri de düşünerek daha bir hız vermişti çalışmalara.
Her ne kadar ada bazlı çalışılsa, kimi kentsel dönüşüm projeleri koskoca mahallelerde yama gibi kalsa veya bazı hak sahipleri haklarının çok altında bedeller nedeniyle hak kaybına uğradıklarıyla ilgili tepki verse de,
Genel itibariyle değerlendirildiğinde; depreme dayanıklı binaların yapılması, en azından can güvenliği için doğru hamleler olduğunu söyleyebiliriz.
Bu arada plansız yapılaşmanın da önüne geçilen bir durum olması nedeniyle şehre kent kimliği kazandırmaya yönelik projeler olduğu da muhakkak.
Haliyle vatandaş da kentsel dönüşüme hep sıcak baktı.
Niye bakmasın ki?
Daha sağlam, daha konforlu evlerde oturmak onların da hakkı değil miydi...
...
YENİ KENTSEL DÖNÜŞÜM YASASI...
Geçen haftadan beri malum Yargıtay 3. Ceza Dairesi ve Anayasa Mahkemesi arasında yaşanan ilginç, tuhaf ve bir türlü zihnimizde anlamlandıramadığımız kaosa odaklanırken,
Bu mevzudan önce meclisten geçen Kentsel Dönüşüm kanun teklifine çok da yoğunlaşamadık.
Halbuki, içeriğiyle bu yasa da bir o kadar önemli!
Kaldı ki; dönüşüm derken, “Dönüşü olmayan bir yola mı giriyoruz?” diye düşünenler de oldukça fazla...
Neden mi?
Şöyle ki; 21 maddeden oluşan bu yasanın birkaç maddesi var ki;
Araya sıkıştırılmış gibi görülse de, incelendiğinde asıl önemli olan maddeler olduğunu anlıyoruz.
Mesela, bina deprem denetimleri kimsenin keyfiyetine bırakılmayacak. Riskli binaların bulunduğu bölgelerin denetimi zorunlu olarak yapılarak hızlı bir şekilde rapor çıkarılacak ve işlemlere başlanacak.
Bu aslında fena görünmeyebilir. Lakin birçok vatandaş bu denetimlere yanaşmamakla beraber risk almış oluyordu.
Amma velakin yeni yasayla denetim, yıkım, rezerv alanları anlamında vatandaşın neredeyse hiçbir muvaffakiyeti de söz konusu olmayacak. Çünkü bu kararlarda salt çoğunluk yetecek!
Ve karardan itibaren de ikinci bir süre uzatması mümkün olmamakla beraber, 90 gün içinde mülkünüzü boşaltma zorunluluğu da muhtarlıklara ve e devlet üzerinden tebliğ edilecek. Bu sürede çıkmayanlar ise maalesef kolluk güçleriyle mülklerinden çıkarılmayla yüz yüze kalabilecek.
Unutmadan denetim, yıkım, tahliye vesaire gibi masraflar da hisseleri oranında mülk sahiplerinden tahsis edildiği gibi tüm bu uygulamalarda yürütmeyi durdurma kararına itiraz yolu da kapanacak.
Yine yeni yasayla bu işlemlerde yerel yönetimlerin devreden çıkarıldığı, tüm işleyiş ve yetkinin Kentsel Dönüşüm Başkanlığına verilmiş olduğu görülüyor.
Ve yasayla rezerv yapı alanının tanımı ve kapsamı da genişletilecek; yeni yapılan değişiklikle rezerv, yani riskli bulunup size tahsis edilen alanlar, mevcut kentsel ve kırsal alanlar olarak değiştirildi. Yani normalde yaşadığınız alandan kırsal veya çok çok uzak bir bölgeye de taşınmak durumunda kalmanız oldukça olası gibi duruyor.
Bu arada dünya literatüründe rezerv alan kavramı kentlerin korunması gereken ekolojik alanlar veya deprem sırasında insanların sığınacak yerleri olarak belirlenirken bizde yerleşim alanları olarak görülmesinin de ilginç olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Ve aslında buraların bu anlamda, rant tehlikesiyle karşı karşıya kalma tehlikesini de...
Bu arada yerleşim yerlerinde yer alan parsellerin de rezerv alanı olarak belirlenmesinin yolunun açıldığını da belirtelim.
...
Yine olur ya, yapılan yeni mülkünüzün borçlarını ödemede sıkıntı çektiniz,
Ki yıkılacak mülkünüz ile yeni yapının değeri arasında ciddi bir fark olacağı da netken!
Bu durumda da borç bedelinin tamamı ödenmeden tapu devir işlemleri yapılmayacak.
Ya hazineye devri veya Kentsel Dönüşüm Başkanlığı adına paylı mülkiyet esaslarına göre, önceden hak sahibi olduğunuz ev veya dükkan için bir ortaklık söz konusu olacak. Yani artık mülkünüz sadece size ait olmayacak. Keza öyle 100 taksit gibi bir hayalde düşünmesin kimse!
Ama hayatta olduğu sürece kalabileceği,
Vefat durumunda ise varislerinizle görüşülerek, yeni belirlenecek bedeli ödeyebildikleri takdirde onlara tamamen devredileceği, ödeyemezler ise başkanlığa devredileceği de yine uzmanların konuyla ilgili tespitleri...
Geçtiğimiz günlerde konu ile ilgili açıklama yapan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Şehir Plancıları Odası yasayı;
“Mülksüzleştirme planı” olarak yorumlasa da, mülkiyet hakkı anayasal güvenceye sahip haklarımızdan olduğunu hepimiz biliyoruz.
Fakat yine İstanbul Barosunun konu hakkında; “Kentsel Dönüşüm Değişiklik Yasası, yurttaşların hak arama, savunma, konut, barınma ve mülkiyet hakkının ihlalidir. Demokrasiye, hukuk kurallarına ve Anayasaya aykırıdır” şeklindeki açıklamalarına baktığımızda, sahiden olabilir mi diye tedirgin olduğumuzu da söylemek gerek!
Mecliste siyasilerden de tepki açıklamaları gelirken, Saadet Partisi Bursa Milletvekili Mehmet Atmaca da kendi mesleki birikimine dayanarak mecliste sert sözlerle tepkisini koydu.
İşte sözleri:
“Konuştuğumuz kanun değişikliği teklifi, rantı hızlandırmaktan öteye geçmeyecektir. Rantsal değeri olan alanları rezerv alanı ilan ederek vatandaşın mülkiyet hakkını gasp etme arzunuzdan vazgeçin! Bu depreme yönelik, yıkılacak binalarla ilgili bir çalışma değildir. Bu kanunla rant sağlamayı düşündüğünüz binaların yıkımıyla ilgilidir. Bir müteahhit, gözüne kestirdiği yeri bu kanunla dönüştürme yetkisine sahip oluyor. Bu kentsel dönüşüm değildir üstelik. Aslında yapılan bu uygulamayla ileride bütün illerimizi kentsel dönüşüm yapmaya mecbur bırakacak bir yasa teklifidir. Çünkü bahsedilen kalan boş alanları da rezerv alanları ilan ederek kentsel yoğunluğu ve kentsel sorunları daha da artırmış oluyorsunuz. Kentsel dönüşüm adıyla dönüştürdüğünüz alanlarda da emsali bire, ikiye, üçe katlayarak daha çok konut yapımına izin vereceksiniz. Ve bu yapılanlar depreme karşı hiçbir önleme katkı sağlamayacağı gibi dönüştürülen binalar yıkılacak olanlar değil. Sebebine gelince, depremden beri dönüştürülen binaların yüzde 90’ı depremde yıkılacak binalar değildi. Tamamiyle rant amaçlı dönüştürüldü. Bu büyük bir vebaldir. Bu hatadan bir an önce dönülmelidir.”
Yasayla ilgili tepkiler sürerken, tepkilerin nedeni daha unutamayacağımız kadar yakın zamanda gerçekleşen depremde, binlerce insanımızın yaşadıkları binalarda hayata veda edişleri...
Ve depremin yaşandığı bu bölgeler hala yaralarını sarmaya çalışırken, eski hallerine gelmelerinin belki onlarca yıl belki de çok daha fazla zaman alacağı...
Şimdilerde ise olası Marmara depremi için önlemler alınırken en ufak bir ihmalin ve detayın gözden kaçırılmasının çok daha büyük kayıplara yol açabileceğinin farkında mıyız acaba?
Ve yapılan yeni düzenlemelere baktığımızda, “Depremde yaşadığımız kayıpları unutmuş olabilir miyiz gerçekten” diye insanı düşündürüyor.
Veya iyi niyetle çıkılan bu yolda, rant amacı güden bazı menfaatperest müteahhitler yine sahnede yerlerini mi aldı?
Yoksa gerçekte ölen canları, sadece bir figüran olarak mı görüyorlar acaba!
Yorumlar
Kalan Karakter: