Nasıl bir oyunun içindeyiz anlamak mümkün değil!
Günlerdir dünyanın gözü önünde yaşanan bir katliam, insanlık ve savaş suçunu izliyoruz...
Hamas’ın saldırısıyla başlayıp sonrasında Filistin’in tamamen yok edilmesine yönelik saldırılar,
Devamında, yıllardır bildiğimiz ama hiç bu kadar da aleni şekilde ortaya serilmeyen kirli ittifakların ilanının şaşkınlığı içindeyiz.
Ve şaşkınlığımız; bu kirli ittifaktan çok, bir savaş suçlusuna işlediği suçun hemen akabinde destek ve tebrik ziyaretlerinin bu kadar normalmiş gibi sunulması...
Bununla da kalmayıp, İsrail adına bu suçu dünyaya karşı inkar etme ve suçluyu savunma çabaları.
İsrail, 2 gün önce hasta ve yaralı insanların bulunduğu, sivil halkın sığınak gibi kullandığı hastaneyi bombalayıp 600’den fazla insanın ölümüne neden olmuştu,
Ve hala hastane enkazından ölü ve yaralılar çıkarılmaktayken,
ABD Başkanı Biden, İsrail’e bir ziyarette bulundu.
Ve İsrail Başbakanı Netanyahu ile oldukça samimi halleri bize yok artık dedirtse de,
Maalesef bununla kalmayarak, sonrasında yaptığı açıklamada bu saldırıyı İsrail’in yapmadığını, gayet kendinden emin bir dille de ifade etti.
Daha hiçbir araştırma yapılmadan nasıl bu kadar emin konuşabilirdi?
Sanki oradaymış gibi ve sanki bu saldırının başından sonuna kadar tüm süreçleri biliyormuş gibi!
Öyle miydi yoksa!
Fakat bununla da bitmedi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Gazze’ye insani yardım sağlanması için çatışmalara ara verme çağrısında bulunan karar tasarısını da ABD veto etti.
Sözde insan hakları, adalet, hukuk değerlerinin baş savunucusu olan böyle büyük bir devlet nasıl böyle bir kararı veto edebiliyordu?
Ağır yaralı onca insanın anestezi olmadığından, uyuşturulmadan bağıra bağıra ameliyat edilmek zorunda kaldığı, ilaç yetersizliğinden salgın hastalıkların başladığı ve yiyecek içecek sıkıntısı içinde olduklarından haberi yok muydu?
Bu arada şunu da ilave edelim; Biden’ın hastanelerin vurulmasıyla ilgili savaş suçunu İsrail adına inkar eden ve arkasında duran söylemlerinden hemen sonra yine Uluslararası Ceza Hukukunda savaş suçları kapsamında yer alan “okullara saldırı düzenlenemez” kararını da ihlal ederek, bir okula yaptığı saldırıda çoğu çocuk olmak üzere yine onlarca ölü ve yaralının olduğu haberini alıyoruz.
Ve mutlaka bunun için de akılları dumura uğratacak bir açıklama gelecektir.
...
Yine Biden’ın ziyaretinin hemen akabinde İngiltere Başbakanı Richi Sunak da Netanyahu ve Herzog ile görüşmek üzere İsrail’e gitti.
Ve gider gitmez de Biden’ınkine benzer demeçler verdi.
Sunak:
“Her şeyden önce İsrail halkıyla dayanışma içinde olduğumu ifade etmek için buradayım. Tarifsiz, korkunç bir terör eylemine maruz kaldınız ve bilmenizi isterim ki, Birleşik Krallık ve ben sizin yanınızdayız.” dedi.
Ve aslında yapılan bu ziyarette söylemlere bakınca, İsrail’e savaş suçu işlemiş derken, ABD ve İngiltere’deki siyonist lobileriyle hareket eden bu ülkeleri dışında tutmanın eksik bir yargı olacağını da görüyoruz.
Fakat şunu da görüyoruz ki; bu söylemleriyle ve aralarında kurdukları ittifakla asıl amaçları, yıllardır hayalini kurdukları bu coğrafyada yaşayan insanları İsrail üzerinden provoke etmek gibi de durmuyor mu?
Burada bir din savaşlarına dönüştürme isteği muhtemel. Halbuki kendilerinin de Yahudileri çok sevdikleri söylenemez.
Kaldı ki, bir zamanlar Yahudileri bu bölgede toplu olarak yaşamaya yönlendirmelerinin nedenlerinden biri, ülkelerindeki Yahudi nüfusunu azaltmak değil miydi?
Amma velakin Romalılar döneminden beri bu topraklara hasret kalan Yahudilere de bunu bir iyilik olarak göstermelerinin asıl sebebi; yıllarca bu bölgede ayakta kalmaları ve güçlenmelerini sağlayan destekleri karşısında,
Hep bir kaos olması ve her kaos sonrası bu hayallerine daha çok yaklaşmalarıydı...
...
Evet, bu yaşananlara rağmen, Türkiye’nin bahsettiğim ülkeler tarafından tüm provokatif söylemlerine karşı itidalli duruşu gurur vericiydi.
Bir taraftan ülkemizi tehlikeye sokmaktan imtina ederken diğer taraftan yaşatılan bu zalimliğe karşı sessiz kalmayan tutumu nedeniyle de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı takdir etmek gerekiyor.
Bu zulümlere karşı yapılan eylemlere, “Mehmetçik Filistin’e gitsin” sloganlarıyla arkasını önünü düşünmeden çağrı yapanlara uymak ise, zaten içine çekilmek istediğimiz bir savaşa girmek, tetikte bekleyen çakalların, kurtların tuzaklarına bile bile girmek olur.
Ki hiçbir akılcı siyasi anlayış, ülkesini emniyete almadan böyle bir hamleye yer vermez...
Peki, bizler de izleyecek miyiz yapılan bu zulümleri ve izlemekle kalmak da yine bizi tehlikeye sokmaz mı?
Aslında Türkiye izlemiyor! Hatta tutarlı ve tedbirli şekilde diplomatik görüşmeler devam ediyor, edecektir de... Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İngiltere dahil birçok ülkenin devlet başkanıyla çözüm önerilerini paylaşarak yürüttüğü telefon diplomasisi de oldukça önemli.
Çatışmaların bir an önce sona ermesinin bölge ve dünya barışı için önemli olduğunu ve hiçbir ülkenin ateşe körükle gitmemesi, insani yardımlar konusunda herkesin insan hakları çerçevesinde somut adımlar atmasının gerekliliğini ifade ederken;
“İçerisinde kadınların, çocukların, masum sivillerin olduğu bir hastaneyi vurmak; İsrail’in en temel insani değerlerden yoksun saldırılarının son örneğidir. Gazze’de yaşanan ve tarihte benzeri olmayan bu vahşeti durdurmak için tüm insanlığı harekete geçirmeye davet ediyorum!” sözleriyle de İsrail’in bu saldırılarının kabul edilemezliğini belirtmesi, din olgusundan ziyade tüm insanlığa çağrıda bulunması, mühim ve asıl meseleye vurgu yapması açısından oldukça güzel seçilmiş kelimelerdi.
Kaldı ki; tam da Türkiye’nin İsrail’le arasını düzeltmeye başladığı ve bazı ortak enerji projeleri anlaşmalarının yapılacağı zamana denk gelmesi, bu anlamda bizi zor bir duruma düşürdüğü muhakkakken,
Yine de yapılan zulme karşı net bir tavır ortaya konulmasının birçok ülkenin cesaret edemeyeceği bir tutum olduğunu da belirtmek gerek..
Yorumlar
Kalan Karakter: