Seçimin nihayete ermesiyle aslında kazanan ve kaybedenlerin de gerçekte kimler olduğu gün yüzüne çıkmış oldu.
Öncelikle seçim verilerinden başlarsak;
Evet kazanan tabii ki Recep Tayyip Erdoğan oldu yine...
Ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun kaybettiği de söylenemez!
Kaldı ki sanığa giden seçmenin neredeyse yarısının oylarını aldı.
Üstelik bu kolay bir yarış değildi...
Bir tarafta, 21 yıllık bir iktidarın 21 yıllık lideri ve haliyle seçim sürecinde imkanların sınırsızlığı,
Diğer taraftan ise; birçok imkansızlık ve kısıtlama çalışmalarına rağmen mücadeleden vaz geçmeyen bir muhalefet lideri ve buna rağmen iki kişiden birinin oyunu alabilmek.
Üstelik aldığı oyun içinde ne sığınmacı oyu ne de kayda değer yurt dışı oyu da yok!
Sadece bu vatanda yaşayan, askere giden, vergi veren, öteden beri aynı gemide olduğumuz insanlardan aldığı oylardı...
Ve bu yönüyle baktığımızda; iyi bir iş çıkardı bile diyebiliriz.
Bunun yanında Erdoğan’ı koşulsuz seven milyonlarca kemik oyunu da tabii ki yok sayamayız.
Büyük çoğunluğunun özellikle muhafazakar seçmenin oluşturduğu bu kesimin; kimliklerinin muhafazası için AK Parti’den ziyade Erdoğan’ı bir güvence olarak gördüğü aşikar.
İyi’ e bunu muhalefet sağlayamaz mıydı?
Aslında Kılıçdaroğlu’nun yapmak istediği, bu algıyı kırmak ve tüm olmaz diyenlere karşı altılı masayı ayakta tutma çabalarının sebebi de buydu.
Fakat olmadı!
Çünkü bu algıyı yıkmaya çalışmak görevini de yine CHP üstlenmek zorunda kaldı.
Ve genele baktığımızda Saadet Partisi en azından taşıdığı kimlik sebebiyle muhafazakarlık yönünden eleştirilerin hedefi olmazken,
Gelecek ve DEVA Partisini; AK Parti’ye oy vermek istemeyen muhafazakar seçmenin AK Partinin uzantısı olarak görmesi,
Ve AK Partililerin de partilerinden ayrıldıkları için hain olarak lanse ederek, iyice pasivize olmalarını sağladı.
Hal böyle olunca da; Gelecek ve DEVA Partisi seçim çalışmaları boyunca muhafazakar seçmeni ikna etmeleri bir kenara ancak kendilerine yapılan eleştirileri yanıtlama, savunma durumunda kaldılar.
Ve aslında bu durum Kılıçdaroğlu’nun omuzlarına binen yükü daha da arttırmış oldu.
Sonuç itibariyle de;
Kılıçdaroğlu kaybetse de kurduğu ittifak sayesinde, bu partilerle CHP listelerinden mecliste yer alarak bir nevi kendilerince kazanmış oldular diyebiliriz.
Bu arada Saadet Partisi de önceki genel seçimde olduğu gibi yine CHP listelerinden, üstelik bu kez daha çok milletvekili çıkararak, mecliste yer almış oldu.
Aslında bir birleriyle benzerlikleri olmasa da, bahsettiğim bu durum Erdoğan için de geçerli ve benzerlikler var diyebiliriz.
Malum seçim telaşıyla o da çokça eleştirilere sebep olan HÜDAPAR’ ı ve yine alacağı oy potansiyeli ortada olan DSP’ yi listelerine aldı. Devamında da birinci turda aldığı oylarla reklamını fazlaca yapan Sinan Oğan da ikini turda Erdoğan’ın yanında saf tuttu.
Sonuçta 2012’de kurulan ama bir türlü meclise giremeyen HÜDAPAR, bu kez AK Parti listelerinde yer alarak makus talihini yendi ve meclise girmeyi başardı.
Bu arada unutmadan; HÜDAPAR’ın 2018 genel seçimlerde aldığı oy 157 bin 612’ydi.
Ve DSP de 1 kişiyle bile olsa yıllar sonra meclise girmeyi başardı.
Ve Sinan Oğan'ın kendininmiş gibi algı yaptığı oy rakamlarını kullanarak, seçim öncesi çarçabuk yaptığı pazarlıkla belli ki AK Parti de iyi bir yer kapacağı muhakkak...
...
Tam da bu noktada başlıkta yazdığım gibi sizce kazanan kim oldu bu durumda!
İttifaklar mı, İttifak içindeki partiler mi, yoksa adaylar mı?
Veya en mühimi; seçimin sonucunda, vatandaş kaybeden mi yoksa kazanan mı oldu!
Yorumlar
Kalan Karakter: