Malum Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç’in NATO’ya girmesine destek karşılığında, Avrupa Birliğine destek talebi gündemi birden bire değiştirdi.
Aslında 2016’ya kadar Avrupa Birliği’ne girmek adına çokça girişimlerimiz olmuştu.
Hatta 2002 yılından sonra kurulan Abdullah Gül hükümetinde, Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in önderliğinde, bu anlamda bakanlıklarla ortak komisyonlar oluşturulmuş, neler yapabiliriz, neleri değiştirebiliriz diye bir çabaya girilmişti.
Epey ilerleme de kaydedilmişti.
Amma velakin her zaman olduğu gibi birçok dağınıklık derlenip toparlansa da, özellikle hukuki alanda uygulamalarda kişilerden kaynaklı sıkıntılar sebebiyle AB’ye giden yol yine düğümlenmişti.
Sonrasında ise; Bu kez de Bülent Arınç’ın önderliğinde uyum yasalarıyla AB’ye uyumlanma çalışmalarına girişildi.
Ve hükümetin hakkını yemeyelim.
Bu konuyu oldukça ciddiye almıştı.
Ve belki de ilk kez bu kadar yaklaşmış gibiydik!
Fakat yine düzenlemeler gayet güzel AB’ye uydurulsa da, yine uygulayamayan bir iki kişi yüzünden ve yine insan hakları ve hukuk mevzuları sebebiyle kalakaldık!
Netice itibariyle 2016 yılı itibariyle AB müzakereleri durduruldu.
Sonrasında başladık AB’ye girmenin ne kadar saçma olduğunu anlatmaya...
Ne kadar gereksiz olduğunu, hiç bir faydasının olmadığını, hatta bazı kesimler neredeyse günaha girmekle eş bile tuttu.
...
MESELE AVRUPALI OLMAK MI YOKSA AB Mİ?
Ülkemiz Asya ve Avrupa’yı bağlayan bir köprü olması sebebiyle stratejik olarak oldukça mühim bir konumda,
Ayrıca bir tarafımız Avrupa’lı, her ne kadar bir türlü kanıksayamasak da...
Fakat AB için zaten bu bir kriter değil!
Çünkü AB’nin 3 önemli kriteri var ve bunları en kısa haliyle özetlersek;
SİYASİ KRİTERLER: Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı gösterilmesini ve korunmasını garanti eden kurumların varlığı gerekmekte.
Yine Avrupa Konseyi İnsan hakları ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin tüm maddeleri ile çekincesiz kabul edilmiş olması ve kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın yasaklanmış olması,
EKONOMİK KRİTERLER: İşleyen bir pazar ekonomisinin varlığının yanı sıra, birlik içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısı ile baş edebilme kapasitesinin olması,
Fiyat istikrarını içeren bir ekonomik istikrara ulaşılmış olması ve sürdürülebilir dış dengenin varlığı,
Altyapı, eğitim ve araştırmayı içeren yeterli miktarda fiziki ve beşeri sermayenin olması...
TOPLULUK MÜKTESEBATINA UYUM KRİTERLERİ: AB'nin siyasi birlik ile ekonomik ve parasal birlik hedeflerini kabul etmek üzere, üyelik yükümlülüklerini üstlenme kabiliyetine sahip olmak,
Topluluğun tarım, iletişim ve bilgi teknolojileri, çevre, ulaşım, enerji, taşımacılık, tüketici hakları, adalet ve içişleri, işgücü ve sosyal haklar, eğitim ve gençlik, vergilendirme, istatistik, bölgesel politikalar, genel dış ve güvenlik politikası gibi alanlardaki her türlü düzenlemeye uyum sağlanması...
Ve bu kriterlerde en önemli nokta; Bu koşulların varlığı tek başına yeterli olmamakta, aynı zamanda kesintisiz uygulanıyor olması da gerekiyor.
Şimdi mesele, tüm kriterlerin ne kadarına sahibiz, ne kadarında eksiğiz!
Ne kadarını yapmaya talibiz ve ne kadarını yapabiliriz...
Ve bunları yapmak gerçekten zor mu?
Ve eğer AB’ye samimiyetle girmek istiyorsak, meselenin İsveç’in destek vermesinden ziyade bu kriterleri yerine getirmek olduğunu bildiğimiz halde üstelik...
Ve belkide; AB’nin insan hakları, çevre, sağlık ve hayvan hakları anlamında özellikle önemsediği kriterler bağlamında;
Felaketin üzerinden 6 ay geçmesine rağmen hala 50 bin civarında enkaz olduğu söylenen deprem bölgesini ıslah etme, hayata geçirme ve tüm bu hakları sağlama adına işe buradan başlayabiliriz.
Samimiyetimizi göstermek adına hiç değilse...
Hem AB ye, hem kendimize!
Yorumlar
Kalan Karakter: