Ülkemizde yaşanan büyük afetin acısı, günlerdir yüreğimizi yakmaya devam ederken;
Oradaki insanların hayatlarını sürdürmek için üzgün, kararsız ve bir o kadar umutsuzluklarını görmek daha çok canımızı yakıyor!
Yaşanılan büyük acılar sonrası bir çoğumuz biliriz ki, içsel bir yas durumu olur.
Bir tarafınız hayatı devam etmenin bilincindeyken;
Diğer tarafınızda hiçbir hayat belirtisi olmaz!
Bu yaşanılan acının büyüklüğüyle de orantılıdır genelde;
Bazen kayıpları hafifletecek varlıklarınız teselli eder sizi!
Fakat toplumsal yaşanan afetlerde bu biraz daha zordur.
Çünkü normalde sizi teskin, terapi eden unsurlar da, sizden çok farklı çok daha güçlü değildir artık!
Deprem bölgesindeki haberleri izlerken, belki de bizi en çok etkileyen sahneler;
Onca felaketi, acıyı yaşadıkları halde, masum duruşları ve sözlerinde ki naiflikti!
Kaldı ki; o durumdaki insanların, bazen fevri çıkışları, kızgınlıkları ve ağızlarından çıkan sözlere;
Ne kadar ağır olursa olsun, tepki verilmez!
Hatta duymazdan gelip, doğal bile karşılanabilirken…
Mesela; geç gelen iş makinaları sebebiyle, enkaz altında ki canı için küfretmedi!
Ağladı, avazı çıktığı kadar yardım çığlıkları attı sadece;
Veya...
Günlerce dışarıda üşüyen kadın, çocuğunu sarılarak ısıtmaya çalışırken de,
Geciken çadırlar için ne isyan, ne beddua etmedi!
Ve,
Kum yığınına dönen yeni aldığı eve bakarken emekli amca;
Müteahhidi tehdit etmedi!
Binlerce depremzede en çok ağladı, en çok imdat dedi ve en çok;
“Lütfen yardım edin, kurtarın!” dedi!
Halbuki; o an tüm küfürleri, hakaretleri etselerdi de kim kızabilirdi!
Fakat onların yüreği cayır cayır yanıyordu!
Ve onların derdi, yardım ekiplerini hırpalamak değildi ki;
Onların derdi; kalan canlarını vaktinde kurtarmaktı,
Yitenleri ise; molozların arasında bırakmamaktı…
Fakat bu acılardan uzak ama hakaret ve aşağılamak için bahane arayan bazılarını gördükçe; Mevlana’nın o çok sevdiğim sözü geliyor aklıma:
“Kalp deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa, kıyıya o vurur…”
…
OLASI MARMARA DEPREMİNDE BURSA!
Olası Marmara depremi hakkında, uzmanların yıllardır uyardığını hepimiz biliyoruz…
Üstelik bu uyarıları yapanların tamamı, jeoloji biliminin ehil isimleri!
Yaşanan Kahramanmaraş depremi sonrası, deprem uzmanları ısrarla Marmara Bölgesi ile ilgili riskin arttığını belirtiyorlar ve gündemde tutmaya çalışıyorlar.
Birkaç gün önce gerçekleşen Hatay depreminden sonra Marmara Bölgesinde artık acil tedbirlerin alınması gerektiğini,
Çünkü enerji transferi ihtimalinin beklenen Marmara depremini tetiklemiş olabileceğini defaatle belirtiyorlar.
Depremlerle ilgili açıklamalarıyla tanıdığımız, Deprem Bilimci Prof. Dr. Ahmet Ercan’la yaptığım telefon görüşmesinde, Hatay depremiyle ilgili şunları söyledi:
“Bölgede depremlerin devam etme olasılığının yüksek olduğunu;
Fakat önceki kadar şiddetli olmayacağını belirtti. Bunun yanında enerjinin başka noktalara transfer olduğunu, doğu ve kuzeyde stres ve gerilim seviyesini artıracağını da ilave etti.
Bursa için ise net şekilde, Nilüfer ve Orhangazi’nin en riskli bölgeler olduğunu, tedbirlerin acilen alınması gerektiğini söyledi.”
Sonrasında konuyla alakalı görüşmek için aradığım Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Engin Er, depremle ilgili inceleme, araştırma yapmak için İskenderun’daydı.
Oldukça yoğun olduğu halde, sorularımı yanıtladı sağ olsun;
Öncelikle Engin beye, Ahmet Ercan’ın Bursa için yaptığı tahminler hakkında görüşlerini sordum;
Bakın neler söyledi:
Ahmet beyin söylediklerine; Bursa’yı yakından tanıyan ve yıllardır konu hakkında araştırmalar yapan biri olarak, katılmadığını söyledi. Genel olarak Bursa’nın yüksek bölgelerinde bulunan Orhaneli, Büyükorhan, Keles dışında zaten birçok bölgede zemin sıvılaşması gözlemlendiğini belirtti.
Nilüfer bölgesinin de bu anlamda diğer bölgelerden daha riskli olmadığını;
Hatta, Nilüfer’in zemin alanının yüzde 60 kadar bir bölümünün güvenli olduğunu da ilave etti.
Bu bilgi aslında özellikle bölge için son günlerde söylenenlere bakıldığında, sevindirici bir haber olarak görülebilirdi.
Fakat güvenli bölgeleri sorduğumda; İnsanları umursamazlığa ve tembelliğe itme ihtimaline karşı söylemek istemediğini ifade etti.
Ama Bursa özelinde 3-5 fay hattı geçen çok riskli ilçelerimiz olduğunu da söyledi. Bu bilgi ise bize bir an önce gerekenleri yapmak için hızlı olmamız gerektiğini gösteriyordu.
Zaten Engin bey de bu anlamda bir an önce şehir planlama, kentsel dönüşüm, denetlemeler, zemin etütleri, sorumlu kişi ve kurumların net olması gerektiği vs gibi konuların belirlenip çalışmaların başlaması gerekliliğinin üzerine vurgu yaptı.
İstanbul için ise; sismik boşlukların olduğunu, doğu ve batıda yaşanan hareketlerin bu boşlukları tetikleme olasılığının ise oldukça yüksek olduğu da, Engin Er’in yine verdiği bilgiler arasındaydı.
…
Zor bir süreçten geçiyor ülkemiz!
Tüm insanlarımız deprem bölgesindeki insanlarımızın acısını paylaşıyor.
Diğer taraftan ise, her an bu felaketi yaşama tedirginliği içinde!
Fakat çözümsüz değil!
Ve biz artık acılarımızı paylaştığımız gibi sevinçlerimiz de olsun.
Onları da paylaşalım istiyoruz;
Neden olmasın ki!
Yeter ki, bu kez bilimin sesine kulak verelim…
“Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin.” Mustafa Kemal Atatürk
Yorumlar 2
Kalan Karakter: