Günlerdir yaşadığımız bunaltıcı sıcaklarla baş etmeye çalışırken,
Küresel ısınmanın getirdiği ve her yıl bir önceki yıla göre daha ağırlaşan iklim değişikliği hepimizi tedirgin etmeye başladı.
Bunu moralimiz bozulsun diye söylemiyorum.
Ama hiçbir şey yokmuş gibi davranmanın sınırlarının da aşıldığını düşünüyorum.
Çünkü yok gibi davranmak; rantçılara hizmet, geleceğimizi yok etmek için bir kibrit çöpü de yakmak demek yaşadığımız bu süreçte...
Evet dünyamız yaşlandı ve biz onun için ne yapabiliriz diye düşünmek yerine ne kadar çabuk öldürebiliriz diye çabalıyoruz sanki...
İçinde yaşadığımızı unutmuş gibiyiz üstelik.
Dünya’daki bir çok ülke bu konu üzerine ulusal platformlarda çözümler arıyor ve yasalaştırma çabalarındalar tüm önlemleri...
Ve öncelikli olarak yeşil alanları, ormanları koruma ve hatta kıraç verimsiz, kayalık bölgeleri dahi ormanlaştırma çalışmalarına girdiler.
Çünkü iklim değişikliğinin sonuçlarına karşı atılması gereken en önemli adım ve çözüm olarak görülüyor.
Yine doğal su kaynaklarını koruma, kimyasalları en aza indirme gibi daha bir çok çözümlerde buna dahil olarak bir nevi seferberlik başlamış durumda...
Belki yazacaklarım abartılı diyeceksiniz. O kadar da değil gibi geçecek içinizden.
Ama hatırlayın, pandemi döneminde yaşadıklarımızı;
Binlerce insanın hayatını kaybedişi, aylarca evlere kapanmak zorunda kalışımızın, sevdiklerimizi göremeyişimiz, gördüğümüzde sarılmaktan bile imtina ettiğimiz, herkesin maskeli olduğunu, maske takmayanların ceza aldığını, sokakların bomboş, şehir dışına bile çıkmanın yasak olduğunu, karekodlarla devamlı gözlem altında oluşlarımız ve hayatın durduğu o günleri hatırlayın!
Böyle bir süreci yaşayacağımızı düşünebilir miydik?
Tabii ki hayır!
Ve artık kışın çok daha dondurucu, yazların ise çok daha yakıcı dayanılmaz hal alışı, yağışların zamansızlıkları ve hala bizim umursamazlığımız!
...
Geçtiğimiz günlerde başlayan ve devam eden Muğla/Milas’a bağlı Akbelen’deki 780 dönümü kapsayan ormanlık alanla ilgili olayları kaçımız duyduk acaba?
Şöyle ki; İkizköy ve Kemerköy termik santrallerine kömür sağlamak amacıyla başlayan bu kıyım aslında 2021 yılında başlayan bir süreç...
O dönem köylüler önlemek için dava açıyor, hatta yürütmeyi durdurma kararı da aldırıyorlar.
Fakat sonrasında bilirkişi keşifleri yapılıyor.
Ve ilginç şekilde 1’inci, 2’inci keşiften sonra yapılan 3’üncü BİLİRKİŞİ raporundan sonra;
Heyet raporu sunuluyor ve yerel idare mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı alınıyor.
Bunun üzerine köylüler “gerçeğe aykırı bir rapor hazırlandı” diyerek, tekrar mahkemeye başvuruyorlar.
Ve daha dava sürerken, daha sonuçlanmamışken, Akbelen ormanlarına kesim için giriliyor...
Köylüler çoluk çocuk, genç yaşlı demeden ağaçlara sarılıyor, yapmayın, etmeyin, kıymayın diye...
Ve sırf bu yüzden, sırf ormanları korudukları için ve biraz daha kömür çıkarılacak diye,
Güvenlik güçleriyle bir arbedenin içinde buluyorlar kendilerini!
Acı tarafı ise tek başlarına ve yalnız bir mücadelenin içinde olmaları...
Başta Türk-İş’e bağlı termik santral ve maden alanında örgütlü sendika olmak üzere bazı işçi sendikaları, işçilere bu alanda istihdam sağlanacağı gerekçesiyle müdahil olmazken,
Hatta o bölgedeki Türk-İş’e bağlı sendika yöneticileri açık destek verirken,
Siyasi partiler de bu anlamda bu olayı yine oy kaygısıyla ve sendikaları karşılarına almama adına uzaktan izliyorlar.
Ve bazıları, 40 yıldır orada zaten kömür çıkarılıyor gibi lakayıt söylemlerle olayı sıradanlaştırırken;
Neden kimse 40 yıldır devam eden lokasyonu orman içi değildi, çukurda orman dışında bir yerdi demiyor?
Veya neden biri de çıkıp bölgedeki yatırımlar için ormanlar yok edilmeden, 40 yıldır güneş veya rüzgar enerjisi kullanmayı akıl etmiyor demiyor?
Ve birkaç gündür mücadele veren köylüler sadece bazı çevre gönüllüleriyle, her şeyi göze alarak geleceğimiz için çabalarken,
Neden kimse, haklılar! Sadece onların değil bu hepimizin geleceğine vurulan hızarlardır demiyor?
Tüm bunlar yaşanırken, alan başkanlığına devredilen ve kıymetli madenleri içinde barındıran Uludağ Milli Parkı’nda da birgün böyle durumlar yaşanır mı diye düşünüyoruz.
Ve korkuyoruz; yine bilirkişi ya Uludağ için de “maden çıkarmak için uygundur” derse diye...
...
Ve iklim değişiklikleri dünyayı tehdit ediyor.
Emareleri gün geçtikçe daha çok gösteriyor kendini...
Ve biz ormanları, doğayı, suyu yok etmekten hala çekinmiyoruz...
"Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak!” Şef Seattle (1786-1866)
Daha fazla geç olmadan anlayabilecek miyiz acaba?
Yorumlar
Kalan Karakter: