Ağustos ayı bitiyor, yaz ayının son günlerini yaşıyoruz.
Eylül ayı itibariyle okul çağında çocuğu olan aileler için bol koşturmalı, yoğun bir dönem başlıyor.
Her sene yapılan rutin bu senede tekrarlanacak.
Ancak sanıyorum bu yılı geçmiş yıllardan ayıran en önemli fark tüm ülkenin artık ortak sorunu haline gelen gittikçe kötüleşen ve her kesimi derinden sarsan ekonomik koşullar.
Hayatımızın her alanında olduğu gibi aileler de eğitim konusunda standartlarını en az 1-2 seviye düşürdüler, başka deyişle zorunda kaldılar sanırım daha doğru bir tanımlama olur.
Tabloya baktığımızda okul ücretlerinin yanı sıra devlet okulunda dahi okusa servis, yemek, kıyafet, yayın... vb. bir sürü masraf ailelerin kapısına gelip dayanmış durumda.
O zaman en doğru kararı vermek hiç olmadığı kadar önem taşıyor.
Peki, herkesin aklındaki soru şu;
'En doğru okul hangisi?'.
Tercihimizi nasıl yapmalıyız?
Bu soruların basit ve tek bir yanıtı yok ne yazık ki.
Aileler, öğrenciler bu noktada bir çok etkeni göz önünde bulundurmalı.
Daha önce defalarca bahsettiğim üzere bilimsel bir altyapı ve sistem olmadığı için veliler biraz el yordamı, kendi tecrübeleri ve tanıdık tavsiyeleriyle yol almaya çalışıyor.
Okulun yakın olması, adı, geçmişi, fiziksel imkanları, yabancı dil eğitimi, sosyal imkanları... vb. birçok kriter var.
Çok fazla insanla konuştuğunuzda da doğal olarak kafa karışıklığı oluyor.
Çoğu zaman aileler birbirini etkiliyor.
Burada aktarılan bilgiler çoğunlukla doğru karara yönlendirmiyor ne yazık ki.
Çünkü subjektif, kendi gerçeklerine göre insanlar fikir oluşturuyor ve bunu doğruymuş gibi aktarıyor.
Peki ne yapmalıyız?
Bizi yönlendiren bir sistem yok, danışabileceğimiz uzmanlar sınırlı ve çoğunlukla konularına hakim değil.
İlk yapacağımız iş kaç yaşında olursa olsun çocuklarımızı dinlemek ve anlamaya çalışmak olmalı.
İlgi alanları, yetenekleri nedir, ilerde nasıl mutlu ve huzurlu olabilirler ilk odaklanacağımız konu olmalı.
İç huzuru olmayan bir yetişkin ne yaparsa yapsın mutlu olma şansı yoktur.
Bunun para, statü, başarı gibi etkenlerle ilgisi yok.
Bu yönlendirme ve karar elbette çok zor ancak yine de imkansız değil.
Bu farkındalık oluştuktan sonra seçeceğimiz eğitim kurumuna geliyor sıra.
Kurumun adı, prestiji, imkanları... vs. bunlar hepsi çok önemli ancak en önemlisi başta eğitimciler olmak üzere çalışanların niteliği.
Yani bir kurumda öğretmenler mutluysa genel olarak o kurumun eğitim kalitesi de iyidir.
Tersi söz konusu ise adı, binası ne kadar muhteşem olursa olsun beklenen yararı sağlamayacaktır.
Eğitimci huzurlu, maddi koşulları yeterli ve kendini geliştirebiliyor ise gönül rahatlığı ile öğrencinizi kayıt ettirebilirsiniz.
Dışarıdan bakılınca bunu anlamak elbette çok zor ancak kısa bir araştırma ile bazı ip uçları elde edebilirsiniz.
Çalışan sirkülasyonu, maaş aralığı, haftalık girilen ders saati sayıları, eğitimcilere sunulan kişisel gelişim imkanları...gibi konularda çokça bilgi edinmek mümkün.
Hatta bu soruların tamamını kayıt aşamasında dahi sorabilirsiniz.
Elde edeceğiniz sonuca göre karar vermek daha kolay olacaktır.
Bilinçli bir ailenin izlemesi gereken yol budur kanımca.
Unutmayalım öğrenciler henüz yola çıkmış önlerinde uzun bir hayat olan bireyler.
Bu yolda öğretmenler yolu aydınlatan birer ışık, doğru yolu gösteren birer rehberdirler.
Bu insanların ideallerini gerçekleştirmeleri için- ki bu ideal bizzat öğrencinin kendisi- her türlü desteği onlara sağlamalıyız.
Bizlerden önce tabii ki yetkili kurumlar, yöneticiler bunu gerçekleştirmesi gereken insanlar.
Bizlerde eğitim kurumları nezdinde taleplerimizle bu farkındalığa katkı sağlayabiliriz.
Ülkemizi olumlu yönde etkileyecektir.
Okulların açılmasına kısa bir zaman kala eğitimin tüm paylaşlarına kolaylıklar, verimli ve sağlıklı bir yıl diliyorum.
Yorumlar
Kalan Karakter: