Hafızamızı tazeleyelim.
Üniversite mezun sayımızı artırmak için onlarca yeni okul açıldı.
Milyonlarca gencimiz ülkenin dört bir yanında bu okullarda eğitim almaya başladılar.
Akademisyen sayısı yetersizdi-ki hala yetersiz-vasfına birikimine çok da bakılmaksızın ünvanlar, dereceler bir anda dağıtıldı.
Her sene yapılan değişikliklerle üniversiteye girmek dünyanın en kolay işi haline geldi.
Nerdeyse hiç doğru soru cevaplamadan bölümlere kabul edildi öğrenciler.
Ve ortaya yabancı dil bilmeden dil bölümü kazanan, okuduğunu anlamayıp hukuk bölümü okuyan, matematik bilmeden mühendislik eğitimi alan bir kitle ortaya çıktı.
Tüm bunların üstüne yabancı öğrencilerin adeta sınırsız şekilde Türkiye'de okuyabileceği bir düzenin önü açıldı.
Artık Avrupa'da hatta dünyada en çok üniversite öğrencisi sayısına sahip ülkelerden biriyiz.
Bu yapılanların meslek eğitimine, iş gücüne, barınma sorununa, sığınmacı meselesine, gelir ortalamasına ve kaliteye olumsuz etkilerini daha önceki yazılarda ele aldık almaya devam edeceğiz.
Bu sefer konumuz farklı.
Elimizde övünebileceğimiz sayısal bir istatistikten daha fazlası yok gibi gözüküyor.
Milyonlarca üniversite mezunu ile eğitimli bir toplum!
Her alanda olduğu gibi 'en' düşüncesinin sonucudur bu.
Dünyanın en büyük, en yüksek, en uzun ve benzeri işlerini yapma gayretinin eğitime yansıması.
Halbuki bunun yerine en nitelikli, en tecrübeli, en bilimsel olanları tercih etmeliydik.
Peki başlıktaki 'kaçınılmaz son' ne?
Bu yukarıda bahsettiğim anlayış meyvelerini vermeye başladı. Türkiye büyük bir ülke, herşey hızla değişiyor ve her alanda yetişmiş insan gücüne ihtiyacı var.
Bu güç yavaş yavaş iş hayatına giriyor.
Toplumda büyük bir değişim var. Eski kuşaklar geriye çekilirken gençler onların yerini alıyor.
Elbette olması gereken, doğal olan bu.
Ancak bir soru kafamızı kurcalıyor.
Zaten ideal ve mükemmel olmayan bir seviye ve kalite korunabilecek mi?
Bunu her alanda düşünebiliriz.
Kendimizi gönül rahatlığıyla teslim edebileceğimiz bir sağlık sektörü, herhangi bir sorun yaşarsak yasal anlamda destek alabileceğimiz yasalara, içtihatlere hakim hukukçular ya da modern, yaşanabilir kentleri tasarlayacak mühendisler, çocuklarımızı emanet ettiğimiz eğitimciler...
Yeterli mi?
Eskiye göre daha iyi mi?
Kısaca gelen gideni aratacak mı?
Bu değişim önümüzdeki 10 yıla damgasını vuracak.
Aslında bunun geleceğini elbette herkes biliyordu ancak günü gelince bakarız düşüncesi ile bu konu sürekli ertelendi.
Bundan sonra atılacak adımlar ne kadar işe yarar kestirmek güç.
İlk yapılması gerekenlerden biri sanırım yurt dışına verdiğimiz eğitimli gençlerimizin ülkemizde kalmasını sağlayacak adımlar atmak.
Bu bir nebze olsun iyileşme sağlar.
Yabancı öğrenci sayılarına artık bir sınırlama getirilmesi de oldukça önemli.
Ülke olarak kapasitemizi fazlasıyla doldurduk sanırım.
Sonra?
Hızla kalite, liyakat, nitelik konularında adımlar atmak.
Her gelenin hangi mantıkla yaptığını bilmediğimiz 'müfredat değişiklikleri' yerine daha hayati konularda kafa yorması temennimiz.
Herhangi bir adım atılmazsa zaman içerisinde bahsettiğim sorunun adım adım geldiğini ne yazık ki göreceğiz.
Yine de umutlu olmak için nedenlerimiz var.
Gençlerimiz kendi hataları olmayan sorunların farkında ve çözüm için mücadele ediyorlar/edecekler.
Onların bu çabası ve gücü herşeyi değiştirmeye ve güzelleştirmeye yeterli olacak diye ümit ediyorum.
Yeter ki önlerine setler koymayalım.
İyi bir hafta dileklerimle...
Yorumlar
Kalan Karakter: