Tarih 17 Ağustos 1999, saat 03.11…
O günden bu yana her yıl depremde ölenleri andık, her yıl bir daha yaşanmaması için neler yapılması gerektiğini konuştuk.
Şöyle bir dönüp baktığımızda, değişenin sadece takvim yaprakları olduğunu görüyoruz.
Bir de daha fazla betonlaşan şehirler. Daha fazla sıkışan insanlar!..
Gökdelen yapmaktan bile geri durmadık…
Oysa o gün öğrenmiştik ki, büyük binalar yapmak zararı çoğaltacaktı!..
Tarih geldiğine göre gündemimiz tekrar deprem olabilirdi.
Belediyeler, siyasi partiler, meslek odaları ve daha niceleri…
Bugüne özel programlar düzenledi…
Ben ise bir gün önce 16 Ağustos 2022 tarihinde tam Çarşamba’nın girişinde, Kent Meydanı’nın önünde hazırladıkları dövizler ve pankartlarla basın açıklaması yapan DEVA Partisi Bursa programını tercih ettim.
Zira basın açıklamasının yapıldığı yer çok igimi çekti!..
Bir tarafta şehrin kalbine bir hançer gibi saplanan Doğanbey TOKİ’leri, diğer tarafta, bırakın Bursa topraklarını Türkiye toprağı bile sayılmayan Çarşamba ve Altıparmak bölgesi!...
Bir tarafta kentsel dönüşümün nasıl yapılmaması gerektiğine örnek teşkil eden TOKİ’ler, diğer tarafta en ufak bir sarsıntıda un-ufak olacak mahalleler!
İşte tam bu noktada yaptı açıklamayı DEVA Partisi’nin İl Başkanı Serkan Özgöz!..
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin depremi gündemine almak yerine, konserler düzenlediğini, sosyal yardımlarla uğraştığını anlattı!..
Evet haklıydı da…
Şehrin en önemli sorunu olan deprem, bir türlü Bursa’nın gündemine gelemiyordu…
Öyle ki, sevgili meslektaşım Tuğba Öz, yıllar önce depremde toplanma alanı olarak belirlenen okul bahçelerinin aslında güvenli olmadığı, birçok okulun aslında depreme dayanıklı olmadığı gerçeğini ortaya çıkarmıştı…
Bu durum sözlerin ne kadar anlamsız olduğunu ortaya çıkarıyordu!..
Serkan Özgöz’ün basın açıklamasını birçok haber sitesinden okuyabilirsiniz.
Ben size sonrasında neler yaşandığını anlatmak istiyorum…
***
Basın toplantısı bittikten sonra bir vatandaş geldi, yanaştı İl Başkanı Serkan Özgöz’ün yanına…
“Sizi tanımıyorum, fakat ne olacak bu ekonominin hali, artık dayanacak gücümüz kalmadı. Seçimden sonra sizin önerileriniz nedir?” diye sordu…
Haydaaaa….
Yapı diyoruz, deprem diyoruz, rantsal dönüşüm diyoruz….
Ama vatandaş önce cebindeki paraya bakıyor!...
E haklı da…
Önce cebi para görecek sonra ülkedeki rantı, kenti, hizmeti görecek!..
Sokakta basın açıklaması yapıyorsanız, her türlü tepkiye ve soruya hazırlıklı olmalısınız…
Sanırım Serkan Özgöz, bunu görmüş ve öğrenmiş…
Cevabını yine gündem üzerinden verdi…
“Eğer kaynaklar rantsal dönüşüm yerine kentsel dönüşüme harcanmış olsaydı, elimizde kaynak da olacaktı para da olacaktı. Sadece bu konuda değil, hemen hemen her konuda kaynaklar yanlış yere harcandı ve Türkiye hem içeride hem de dışarıda güven zedelenmesi yaşadı. Bu güveni tekrar oluşturacağız. Sizin ilk yapmanız gereken şey tercihlerinizi değiştirmek olsun.”
Konu bir anda tekrar kentsel dönüşüme geldi.
Ağabeyimizin Soğanlı’da bir evi varmış…
Özgöz, “Soğanlı’da bir baba 2 evlat aynı çatı altında 3 katlı binada yaşıyor. Hatta baba e oğulları evlerinin altındaki dükkanda çalışıyor. Şimdi devlet oraya Kentsel dönüşüm yapmak için girdiğinde, bu aile hem evsiz hem de işsiz kalıyor!.. Siz olsanız evinizi verir misiniz, tabi ki vermezsiniz. İşte öyle bir proje gerçekleştirilecek ki, hiç kimse mağdur olmayacak.”
Sohbeti bıraktı bey ağabeyimiz, gidiyordu!..
Hemen tuttum kolundan…
“Abicim, sorduğunuz soruya cevap alabildiniz mi, konuşmanız sonrasında verilen cevaplar sizi tatmin etti mi?” diye sordum…
“Hayır” cevabını aldım!..
Çünkü bey ağabeyin cebinde para yok, aklında akşam eve ne götüreceğini bilememesi vardı.
İşte tam da bu yüzden…
Yani her şeyi yoluna koyabilmek için önce vatandaşların cebinden devletin elinin çekilmesi gerekir.
İnsan yarını düşünerek bugünü yaşayamaz!..
Önce yarınımızı kurtarmalıyız!..
Yorumlar
Kalan Karakter: