Türkiye’de özellikle eğitimin özelleştirilmesi taraftarıyım. Bunu da hiçbir zaman saklamadım. Tamamen özelleştirilmeli, fakat özelleştirme temel eğitimde olmamalı…
Yani bir çocuk parası olmadığı için ilk ve orta okulu okumamazlık yapmamalı. Gerekirse tüm çocukların temel eğitimi devlet güvencesi altına alınmalı -ki öyle zaten- demek isterdim fakat değil…
İlk okula başlayan çocukların anne babası, okul masraflarını düşünüyorsa, bu eğitim devletin güvencesi altındadır diyemeyiz.
****
Neyse konuya dönecek olursak, özel okulların özellikleri de net bir şekilde belirlenmelidir.
Mesela bir özel okulda okuyan öğrencilerin yüzde 50’si burslu olmalıdır. Burslar sadece akademik başarı olarak değil, spor ve sanat başarısı olarak da ölçülmelidir.
Yani bir ülkede özel okulların başarısı üniversiteye gönderdiği öğrenci sayısından çok, spor ve sanat dünyasına kazandırdığı değerlerle ölçülmeli.
Fakat bunların hiçbiri ülkemizde maalesef yok.
Bunlar olmadığı gibi, sadece ticari amaç uğruna kendisini düşünen özel okullar şimdide kendisini devlet okulundan ayıran en önemli özellik olan bir sınıfta aynı anda eğitim alan öğrenci sayısında da yükselişe gidiyor.
Resmi Gazete’de yayımlanan kararla özel okullarda sınıf mevcudunun üst sınırı 24’ten 30’a çıkarıldı.
Bu maddenin değişiklikten önceki hali, “Okullarda sınıf mevcutları; okul öncesi eğitimde 20, organize sanayi bölgelerinde açılan mesleki ve teknik Anadolu liselerinde 30, diğer (özel) okullarda ise 24’ten fazla olamaz” şeklindeydi.
****
Hürriyet Gazetesi’nin genç muhabirlerinden sevgili arkadaşım Melike Çalkap’ın haberini kanım donarak okudum maalesef…
Türkiye Özel Okullar Derneği (TÖZOK) Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Öztürk ile görüşen Melike Çalkap, haberinde öncelikle Öztürk’ün sözlerini dile getirmiş.
Öztürk demiş ki…
“Bir buçuk senedir giderler arttı. En önemli kalemimiz öğretmen ve personel ücretleri.”
Kazançlarını sıralasa ne diyecekti acaba…
Üstelik bu skandal kararın alınmasının arkasında da kendisi varmış. Kendi önerileriymiş…
Bu kararı da genç arkadaşım Çalkap’a verdiği demeçte şöyle savunuyor: “Örneğin bir sınıfta 14 kişi var, diğer sınıfta da 14 kişi var. Bu iki ayrı sınıfın toplam öğrenci sayısı maliyetlerimizi kurtarmıyordu. İki sınıfı birleştirerek tasarruf etmek istiyorduk. Şimdi bu kararla birlikte bunu yapabileceğiz. Sınıf mevcudunun 30’a yükselmesi de bilimsel olarak bir sorun teşkil etmiyor. Çünkü dünya standartlarında zaten sınıf mevcutları 30 kişiden oluşuyor.”
****
Tamamen ticari amaçla bakılan durumun, eğitime zerre katkısı olmayacak bir düşüncenin eseridir bu!..
Öğrenciyi müşteri gözüyle görmek bir eğitimcinin yapmaması gerekenlerin en başında gelir.
Öztürk diyor ki… Bizi kurtarmıyordu!...
İyi sizi kurtarmıyor da, şimdi öğrencileri kurtarıyor mu bu durum?
Sevgili arkadaşım, haberinde bir de uzman görüşüne yer vermiş.
“Prof. Dr. Coşkun Bayrak (Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi): Öğretmenlerin her öğrenci ile rahat bir şekilde ilgilenebilmesi için aslında 18-20 kişilik sınıf en idealidir. En fazla 24 kişilik bir sınıf mevcudu ile bir öğretmen verimli bir şekilde ders işleyebilir. 30 kişilik bir sınıfta öğretmenlerin öğrencilere zaman ayırmasının ve bireysel gelişimlerini izlenmesinin çok kolay olmayacağını düşünüyorum.”
****
Milli Eğitim Bakanlığı her geçen gün derslik sayısını artırmak için okul binası yapmaya çalışırken, bu işi geçim kaynağı hatta zenginlik kaynağı olarak gören özel okul sahipleri, “24 kişilik sınıf bizi kurtarmıyor… 30 kişilik yapalım” diyebiliyor.
Peki şimdi soruyorum.
Özel okulların, devlet okullarından farkı ne?
Öte yandan pandemi döneminde, öğretmenlerinize para vermemek için kırk takla atanlar vardı. Bu durumu da defalarca yazdım.
Şimdi 24 öğrenciden 30 öğrenciye çıkardığınız sınıflarınızda öğretmenlerinizin maaşlarını da artıracak mısınız?
Hayır!...
Daha az ne kadar maaş verebiliriz diye düşüneceksiniz!..
****
Son not!
Bir ülkede bir sektörün en büyük iş vereni devletse, o ülkede ne rekabet olur ne de kalite!..
Söyleyeceklerim bu kadar!..
Yorumlar
Kalan Karakter: