Günlük hayatta ve eğitimde bir çok şey değişse de teknoloji artık rutinimizin ayrılmaz bir parçası.
Günlük hayattan cep telefonlarını, interneti, bilgisayarı...vb. nasıl ki çıkarmak mümkün değilse eğitim hayatımızı da artık teknoloji olmadan tasarlayamayız.
Burada 2 nokta üzerinde durmak gerekli.
1.si eğitim veren (eğitici ve kurum) açısından kullanılan teknoloji, 2.si ise eğitimi alan açısından ne öğretildiği ve hangi yetkinliklerin verildiği.
A. Her eğitim kurumunun amacı fiziksel altyapısı ve kadrosuyla öğrencilerini mümkün olan en üst seviyeye çıkarmaktır.
Burada kurumların, yani binaların fiziksel altyapısı oldukça önemlidir. Eğitim ortamının öğrencinin dikkatini çekecek, motive edecek şekilde tasarlanması gerekmektedir.
Ve tabii ki teknolojik alt yapının da buna uygun olması gerekir.
Her okulda internet bağlantısı, bilgisayar derslikleri, akıllı tahta, laboratuvar... vb. imkanların olması kaliteli bir eğitim hayatı için olmazsa olmazdır.
Öğrenci öğretmenin yönlendirmesi altında dilediği an tüm bu imkanlara ulaşabilecek bir durumda olmalı.
İster devlet ister özel kurum olsun bu alana ciddi yatırımlar yapılmalı ve desteklenmelidir.
Daha önceki yazılarımda üzerinde durduğum velilerin bilinçli olması da bu alanda yatırım yapılmasını teşvik edecektir.
Okullarımızda laboratuvar, teknoloji dersliği gibi alanlar maalesef çoğunlukla göz boyama ve 'var demek' için kullanılmakta.
Bir çok okulda fiziksel olarak bunlar mevcut olmasına rağmen ya cihazlar arızalı, çalışmamakta ya da öğrencilerin şanslılarsa haftada 1-2 kez kullanabildikleri yerler olarak kalmaktadır.
Oysa bu konudaki yetkinlik öğrenci için hayati önemdedir.
Her ne kadar artık tablet, bilgisayar... vb. kullanım yaşı düşmüş olmasına rağmen çoğu öğrenci bunları oyun oynama ya da sosyalleşme aracı olarak görüyor.
Diğer alanlarda olduğu gibi burada da bir plansızlık ve hedefsizlik ne yazık ki mevcut.
Yine diğer konularda olduğu gibi sağlıklı bir gelişim daha çok ailenin vizyonu ve biraz da öğrencinin çabasına bırakılmaktadır.
Bunu aşağıda eğitim alan açısından bölümünde biraz daha detaylı anlatmaya çalışacağım.
Binaların fiziksel durumlarının yeterli olduğu durumlarda öğretmenlerin de bu konuda bilinçli ve bilgili olmaları çok önemlidir.
Bazen kimi okullarımızda her türlü teknolojik imkan olmasına rağmen bazı öğretmenlerimiz ya çok önemsemedikleri ya da bilgili olmadıkları için bu olanakları yeterince kullanmamaktadır.
2 yıl kadar önce yaşamış olduğumuz pandemi dönemi bu konuda bir mecburiyet getirse de sonrasında eski alışkanlıklara dönüş çok hızlı olmuştur.
Oysa ki akıllı tahta, online ödev, kitapların uygulamaları... vb. araçlar hem öğrenme sürecini kolaylaştırmakta hem de öğrencinin yaşı itibariyle ilgisini daha çok çekmekte ve üst düzey motivasyon sağlamaktadır.
Ders esnasında gösterilecek bir video, bir görsel öğrenci açısından bulunmaz bir fırsattır.
Özetle eğiticilerimiz de bu konuda bilinçlendirilmeli ve onları mahcup etmeyecek seviyede bir kullanım bilgisine sahip olmalıdır.
Bunun yolu da yöneticilerin bu alana yatırım yapması ile mümkündür.
Öğretmenler belirli dönemlerde bu cihaz, uygulama, web sitesi... kullanımları konusunda eğitimler almalı ve bunları tam yetkin şekilde kullanabilmelidir.
Derslerde çokça şahit olduğumuz akıllı tahtanın açılması, internete bağlanılması, uygulamaların kullanılması gibi konularda öğrencilerden yardım alınması hoş ve komik anlara sebep olsa da öğretmenin imajı konusunda sorun oluşturmaktadır.
Bunları kullanmayı bilmeyen ya da eksik olduğu düşüncesi öğrencinin gözünden pek de hoş olmamaktadır. Sonrasında evde yapılan konuşmalarda ya da kendi arkadaş sohbetlerinde bunlar oldukça ‘mizahi’ bir dille anlatılmaktadır.
Bunu önlemenin yolu ve tabii ki daha nitelikli bir eğitimin anahtarı zaten bir çok sorunla boğuşan öğretmenlerimizi alacakları eğitimler konusunda maddi-manevi desteklemektir.
B. Peki, ne öğreniyor çocuklar?
Bunun yanıtını vermek çok kolay değil. Evet kağıt üstünde bir müfredat ve plan-program var ancak bu müfredat yeterli mi ve yetersizse bile tam anlamıyla uygulanabiliyor mu?
İşin biraz da reklam boyutunu öne çıkarmak için okullar kodlama, robotik gibi isimler altında eğitimler veriyorlar ya da iddia bu en azından. Ancak işin içerisine girince bu ‘havalı’ isimler kadar bir içerik sunamadıklarını görüyoruz. Ulusal ve uluslararası alanda bir takım başarı haberleri medyamızda dikkatimizi çekiyor ancak genel bir başarıdan söz etmek ne yazık ki mümkün değil. Burada da maalesef genel bir sistemsizlik mevcut. Dersler yine öğretmenlerin idealizm seviyesi, öğrencinin bireysel yetenek ve çabası ve velilerin konuya bakışına göre şekillenmekte ve ortaya çıkan başarı genele yayılamamaktadır.
Olması gereken öncelikle gerçekçi, basit ve uygulanabilir bir program hazırlamaktır. Çok fazla konu adı koyup hiçbir şey öğretmemektense belirli konular üzerinde odaklanıp bunları tam olarak öğrenciye verebilmek amaçlanmalıdır. Ders sayısı bir miktar artırılıp daha çok önem verilmelidir. Öğrenciler sınıfta ya da kağıt üstünde değil bizzat laboratuvar ya da dersliklerde uygulama yaparak zaman geçirmelidir.
Donanım ve yazılım gibi 2 ana konuda temel bilgiler öğrencinin tüm eğitim hayatına yayılmalı ve lise bittiğinde her öğrencinin tam yetkin olması sağlanmalıdır.
Her öğrenci en basit seviyede bir cihazı söküp, takma, belirli işleri yerine getirmeyi bilmeli ve hem iş hem özel hayatında kullanacağı programları (word, pp...vb.) detaylı bir şekilde öğrenmelidir.
Biraz şundan biraz bundan anlayışı ile ilerleme olmadığı açıktır. Bu dersler yine genelde boş geçen ya da diğer derslerin eksiklerinin tamamlandığı zamanlar olmaktan kurtulmalıdır.
Veli toplantılarında bile bu konu ile ilgili ya bilgi alınmaz ya da resim, müzik, beden gibi derslerle bir köşede ayak üstü selam verip geçilen bir noktada olur.
Dünyada bu eğitimleri başarı ile uygulayan örnekler var, ülkemizde de hiçbir şey yapılmıyor diyemeyiz, özellikle son yıllarda hem özel hem devlet okulları fiziksel ve teknolojik alt yapıya ciddi yatırımlar yaptılar ancak uygulama ve kullanım konusunda hala ciddi sıkıntılar var. Benim aklım daha kötü durumda olana bakıp çok iyi durumdayız demek yerine bizden daha iyisi varken neden biz onu bile geçmiyoruz şeklinde çalışıyor.
Çünkü baktığımda alt yapı, insan kaynağı, maddi olanaklar gibi konularda eksiğimiz yok, sistem kurmak, kararlılık, bilimsel akıl ve kalıpları kırmak ile ilgili sorunlar var. Yani bir çok alanda olduğu gibi ‘denizi geçip, derede boğuluyoruz’.
Bu şekilde olması da bir eğitimci olarak beni üzüyor.
Yine de bireysel ve toplumsal çabalarla bu sorunları aşacağımıza inanıyor tüm okuyuculara iyi bir hafta diliyorum.
Yorumlar
Kalan Karakter: