İzmir’in 15 Mayıs 1919 günü başlayan ve üç yılı aşan işgal günleri Büyük Taarruz’un zaferle sonuçlanmasıyla artık sona ermekteydi...
Mustafa Kemal Atatürk, Büyük Taarruz ve Dumlupınar Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin kazanılmasının ardından verdiği “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir (eskiden Ege Denizi'ne İç Akdeniz deniliyordu) İleri!” emriyle tam bağımsızlığa doğru giden yolda geri sayım başlamıştır...
Yüzbaşı Şerafettin İzmir bu şanlı zaferi bakın nasıl anlatmıştı:
“Süvari Kolordusu’nun ikinci fırkasının 4. alayının alay kumanda muavini idim. 8/9 gecesini Manisa ve Bornova arasındaki Sabuncu Boğazı’nda geçirdik. 9’uncu günü alelsabah harekete geçtik... Bornova’nın şimaline yaklaştığımız zaman üzerimize hafif bir piyade ateşi açıldı. Mukabeleye lüzum görmeyerek Bornova’ya dahil oldum... İki bölüğümle İzmir’e doğru süratle yürüyüşe geçtim... Mersinli’yi geçtikten sonra Tuzakçıoğlu fabrikasının önüne geldiğimizde fabrika dahilinden üzerimize ateş edildi. Dört askerim burada şehit oldu... Daha sonra kılıçları çektirdim ve Punta’ya (Alsancak) doğru yürüdüm... Punta istasyonu köşesinden hareketle Kordonboyu’na çıktık... Pasaport dairesinin önüne geldiğimizde, belinde kayışı ve kasaturası, elinde silahı olan bir sivile silahını bırakmasını söyledim. ‘Bırakmam’ diyerek elindeki bombayı üzerime attı, atımın karnı parçalandı ve öldü; ben de iki yerimden yaralandım. Süratle yürüyüşe devam ettik. Hükümet konağına geldik. Kapılar kapalıydı. Yan kapıdan girerek cephedeki kapıyı açtık; balkona şanlı bayrağımızı çektim.”
Tarihçi Yaşar Aksoy da, Yunan ordusunun işgal yıllarında bastıkları evlerden topladıkları bayrakları öbek öbek yaktıklarını anlatırken şu ifadeleri kullanıyor:
"Türk ordusu İzmir'e doğru yaklaşırken bayrakları olmayan analar, kızlarının kırmızı etekliğini, gelinliklerini, çarşaflarını bozmuşlar, tüm o kırmızı kumaşların üstüne beyaz patiskalardan ay yıldızlar dikmiş. Böylece Türk ordusu İzmir'e girerken analarımızın, halkın yaptığı bayraklar, Türk evlerinin damları, çatıları, direkleri ve cumbalarında sallanmaya başlamıştır. Yunan ordusunu çeviren, kıskaca sokan, Büyük Taarruz'da onu mahveden, Yunan ordusu İzmir'e doğru kaçarken tüm Ege'yi kurtaran öncü birliklerin, 5. Süvari Kolordusu'nun kumandanı Fahrettin Altay Paşa İzmir'e girdiğinde, gelincik tarlası gibi halkın evlere çektikleri bayrakları da gördükten sonra yüreği cayır cayır yanmaya başlamış, anasını özlediğini hissetmiştir. Tüm Kurtuluş Savaşı süresince görmediği anası Hayriye Hanım, Karşıyaka'da yaşamaktadır. Aile, işgal öncesi varlıklıdır. Atını birliğiyle Karşıyaka'ya sürmüş, büyük eğlence içinde olan davul, zurna ve bayraklarla coşan Karşıyaka halkının arasından geçerek sahilde anasıyla kucaklaşmıştır. Bu sahneyi görenlerle konuştum, ailesi anlattı. 'İçim yanıyor ana' demiştir. Gözyaşlarıyla anasının elini öptükten sonra 'Bana bir şey ver, açım' demiştir. Hayriye Hanım koşmuş, sahildeki evden bir şeyler kapıp getirmiş, kaptığı şey de bir dilim ekmek, üstüne de yeşil biber salçası. 'Oğlum, başka bir şeyimiz yok, bunu al' demiştir. Fahrettin Altay Paşa da halkın alkışları altında, anasının yani vatanının, halkının verdiği salçalı ekmeği yemiştir."
Evet, dün 9 Eylül İzmir’in Kurtuluşuydu...
Hepimize kutlu olsun.
İki yıl iki ay Yunan kuşatması altında kalan Bursa’nın da düşman işgalinden kurtuluşunu pazar günü kutlayacağız.
11 Eylül 1922 sabahı, Üçüncü Kolordu Komutanı Şükrü Nailli (Gökberk) Paşa, karargâhı ile birlikte Bursa'ya gelerek komuta yerini belediyede kurdu. Bursa'nın kurtuluşu bütün ülkeye Ankara'dan çekilen şu kısacık ama çok anlamlı telgrafla duyurulmuştu.
'11 Eylül 1922, yeşil Bursa al sancağına kavuştu!'” dedi.
Mustafa Kemal Atatürk komutanlığında silah arkadaşları ve vatansever Türk halkının canını hiçe sayarak gerçekleştirdiği Kurtuluş Savaş
Saygı ve minnetle...
Yorumlar
Kalan Karakter: