Mirastan mal kaçırma ya da hukuki olarak kullanılan adıyla muris muvazaası çok sık karşılaşılan davalardandır.
Bir sözleşmede tarafların iradeleri ile irade açıklamaları arasında bilerek ve istenerek yaratılmış olan uyumsuzluktur. Muvazaada irade ile irade açıklaması arasındaki uyumsuzluktan her iki taraf da haberdardır.
Zaten asıl amaçları görünüşte başka bir işlemle diğer kişileri aldatmaktır. Örneğin, baba en sevdiği oğluna tüm gayrimenkullerini bırakmak istiyor. Ama saklı pay ihlali oluşacağı için diğer mirasçıların murisin ölümünden sonra tenkis davası açmalarının önüne geçmek istiyor ve gayrimenkullerini ölmeden önce satış yaparmış gibi göstererek bağışlama yapıyor. Burada görünüşteki işlem satış, gizli işlem ise bağışlamadır.
Kısacası muvazaalı işlemde yapılan sözleşme tarafların gerçek iradelerini yansıtmamaktadır.
Saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı ihlal edilen tüm mirasçılar, muris muvazaası hukuki sebebine dayanarak dava açabilirler.
Sözleşmenin muvazaalı olduğu iddiasını bizzat taraflardan biri diğerine karşı ileri sürerse, bu iddiasını yazılı belgeyle ispat etmek zorundadır. Hukuki işlemin muvazaalı olduğunu ilgili bir üçüncü kişi ileri sürmekteyse, muvazaayı ispat her türlü delille sağlanabilir. Bu durumda muvazaa iddiasında bulunan üçüncü kişi tanıkla ispat yoluna gidebilir.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır.
Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Muris muvazaalarıyla ilgili davalar ancak miras bırakanın ölümünden sonra açılabilir.
Açılacak dava, zamanaşımı veya herhangi bir hak düşürücü süreye tabi değildir. Yani muris muvazaalarıyla ilgili davalar üstünden uzun yıllar geçse bile açılabilir.
Hasta ebeveyne bakan çocuğa gayrimenkul devri muvazaa sayılır mı?
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas : 2017/1247 Karar : 2020/47 Tarih : 23.01.2020 sayılı kararında konuya açıklık getirmiştir. Kararda özetle ; “mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Kanser tedavisi gören, beş yıl boyunca cezaevinde kalan ve ölmeden önceki son dört yılını felçli olarak geçiren murisin diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla değil de davalı oğlunun gerek kendisi gerekse eşine o güne kadar sağladığı bakım ve desteğin yarattığı minnet duygusu ve yine ileride de bakacağı düşüncesiyle temlikte bulunduğunu göstermektedir. Nitekim, temlik tarihinden sonra da muris ve eşine davalının baktığı dosya kapsamı ile sabittir.” Bu sebeplerle “annesine, babasına bakan evlada tek bir gayrimenkulün satış yoluyla devri muvazaalı (hileli) değildir.” hükmüne imza atmıştır.
Muris muvazaası sebebiyle açılacak tapu iptal ve tescil davalarında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir. Bu davalar taşınmazın aynına ilişkin olduğundan yetkili mahkeme taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir.
Yorumlar
Kalan Karakter: