Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Marmara Belediyeler Birliği Başkanı sıfatıyla katıldığı COP29’da “Kirletmek çok kolay, çok ucuz ama temizlemek gerçekten çok pahalı” demiş.
Azerbaycan, 11 gün boyunca önemli bir organizasyona ev sahipliği yaptı.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29. Taraflar Konferansı (COP29) başkent Bakü’de toplandı.
Konferansa bu yıl liderler düzeyinde katılım kimi politik kimi de tepkisel nedenlerle düşük kaldı.
İklim krizi yaşayan küçük devletlerin tepkisi, ekonomik gücü elinde bulunduran büyük kirleticilerin samimiyetsizliğineydi.
Çözüm üretiyormuş gibi görünen büyük kirleticileri, yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçladılar.
Gelişmiş ülkeler finansör ülke sayısının, gelişmekte olan ülkeler ise kendilerine aktarılacak kaynak miktarının artırılmasını talep etti.
İşin ilginç yanı en büyük kirleticilerden Çin’in gelişmekte olan ülke statüsünün arkasına sığınarak sorumluluk almaktan kaçınmasıydı.
Günler süren sert tartışmaların ardından COP29, pek de iç açıcı olmayan anlaşmayla tamamlandı.
Büyük kirleticilerin küçük ülkelerde yol açtıkları iklim hasarlarına karşı 2035’e kadar yıllık 300 milyar dolar ödemesi, o tarihten sonrası için katkının 1,3 trilyon dolara çıkarılması öngörüldü.
Tabii bu süreçte mağdur ülkelerin de fosil yakıtlardan vazgeçmek düşük karbonlu projeler geliştirmek gibi ulusal eylem planlarını ortaya koymaları gerekiyor.
Örneğin Türkiye bu açıdan COP29’da fosil yakıttan çıkış için kesin bir tarih veremediği ve nükleer gibi pahalı bir tercihte ısrar ettiği için eleştirilen ülkelerden biri.
Oysa AB, Türkiye ile katılım müzakerelerini 2019’da askıya alsa da taraflar arasında Yüksek Düzeyli İklim Diyaloğu sürüyor. Müzakereler kapsamında 2009’da açılan 27. Fasıl olan Çevre Faslı’nda 2030 yılına kadar AB müktesebatına uyum için 60 milyar euro tutarında yatırım maliyet çıkarılmıştı. Bu maliyetin en büyük kısmını yüzde 58 ile su sektörü, yüzde 25 ile endüstriyel kirlilik oluşturuyordu.
Aradan 15 yıl geçti, birtakım adımlar atıldı, atılmaya da devam ediyor ama yetersiz kaldığı belli ki COP29’da bu eleştiriler geldi.
Görüldüğü gibi çevre sorunlarını bertaraf etmek maliyetli bir iş.
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de COP29 kapsamında açılan Türkiye Pavyonunda “İklim Eylemine Öncülük Eden Şehirler” konulu oturumda, Konferans boyunca yanıt aranan soruya; işin finans boyutuna dikkat çekmiş.
Konuşmasının bir bölümünde “...herkes kendi şehirlerine dönecek ve burada alınan kararları uygulamaya koyacak. Ancak bu süreçte maddi engeller gibi zorluklarla karşılaşılabilir…” diyen Bozbey’in bu cümlesini nasıl yorumlamak gerek?
Genel bir uyarı mı gelişmiş ülkelerin mali desteğinin yetersizliğine eleştiri mi muhalefet belediyelere uygulanan “ekonomik baskı”ya tepki mi? Yoksa borçlu belediye devralmasına bir gönderme miydi?
Gerekçesi her ne olursa olsun acil çözüm bekleyen, insanlığın bu ciddi ortak sorunu için evet, kaynağa ihtiyaç var.
Ama bundan da önce yapılması gerekenler var.
Yıllar önce bir sanayiciden dinlemiştim, yüksek maliyet nedeniyle -ki o zamanlar ekonomik kriz de yoktu- gece vardiyalarında baca filtre sistemlerinin çalıştırılmadığını.
Mevcut ekonomik koşullarda işlerin nasıl yürüdüğünü tahmin etmek zor değil.
Yolunuz Ovaakça’ya düştüyse DOSAB’ın önünden geçerken, OSB’nin girişi ile TOFAŞ arasında kalan kısımdaki fabrikalardan yükselen sarı toz bulutunu mutlaka görmüş ve genzi yakan plastik kokusunu mutlaka almışsınızdır.
Şehrin yüksek noktalarından bile görüldüğü hâlde sanırım, “Burada ne yapılıyor?” diyen yok ki neredeyse pandeminin başlangıcından beri o civarda durum böyle.
Sonra yine Ova’da, OSB dışı alanda faaliyet gösteren ve BUSKİ kolektörlerine bağlanmamakta ısrar eden boyahaneler, tesisler var, siz onları TV dizilerine sponsorluklarından tanırsınız, kendilerine nasıl bir güç vehmetmişlerse artık, dereyi on yıllardır kirletmekte sakınca görmüyorlar.
Benzer şekilde Badırga Deri OSB’nin atık suyunun Nilüfer Çayı’na deşarjı sürüyor.
Ama en önemlisi Büyükşehir’in sorumluğundaki atık su arıtma tesislerinin derelere deşarjı.
Bunlar yeni meseleler de değil.
15 yıl önce bu konuda yazı dizisi yapmıştım; dereler o gün de mor akıyordu, o gün de pis kokuyordu, yetişen meyve sebze o gün de kimyasallarının zehrine bulanmıştı.
Bazı şeyleri daha az maliyetle, finansman olmadan da çözmek mümkün.
Örneğin acilen sıkı bir denetim gibi.
Elbette belediyelerin denetim yetkisinin de sınırları var.
Örneğin OSB’lerdeki sanayi tesislerinin baca filtrelerinin çalıştırılıp çalıştırılmadığını denetleme yetkisi Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığına bağlı birimlerde.
Bozbey konuşmasında, “….2050 vizyonuyla hazırladığımız planlarla Bursa’yı da yeşil bir şehir hâline getirmeyi hedefliyoruz” da demiş.
Yeşil bir şehir hâline getirmek!
Bu önemli bir kabullenme. “Bursa artık yeşil değil”in kabulü.
İşte burada yetki tamamen yerel yönetimlerin elinde.
Gerek dönüşümlerle gerek yeni yapılaşmayla yeşil alanların yok edilmesini yetki kullanarak önlemek mümkün.
Fakat buradaki yeşil alandan kasıt çimenlik de değil; ağacıyla çiçeğiyle, bahçeleriyle ve nefes alma mesafeleriyle gerçek yeşil alanlı yapılaşma.
Kısacası kirletmenin bu kadar pahalı olduğunu bilip sıkı denetim gibi daha az maliyetli iş yapılmadıkça sorun çözülmez.
İklim felaketlerine karşı ilk ihtiyaç yeni bir bakış açısı geliştirmek.
Yorumlar 1
Kalan Karakter: